“Dün bir rüyaydı, yarın hayal, bugünün kıymetini bil evlat!”
Özellikle de keyifli içki masalarında, dedemin bıkmadan usanmadan tekrarladığı nasihat buydu bana. Açık söylemek gerekirse, içki masasının ortamına çok uygun olduğunu düşünürdüm bu cümlenin. Öyle ya, kiminin dertten, kiminin neşeden içtiği o tip ortamlarda, geçmişten de, gelecekten de kopup, sadece yaşanılan zamanın tadını çıkarmakta yarar vardır.
Ama sonradan, özellikle sosyal medya aleminde hızla yaygınlaşan “carpe diem” (anı yaşa) ile koşutluğunu fark ettikçe, dedemin nasihatına biraz şüpheyle yaklaşmaya başladım. Carpe diem ile buluşturulup içki masasının dışına taşırıldığında hiç de doğru olmayan sonuçlar doğurabilir bu “yaşam felsefesi”.
Dün, aslında bugünden sanıldığı kadar kopuk değil. Her ne yaşandıysa dünde, bugünde onun kalıntılarını, etkilerini, belirleyiciliğini bulmak mümkün. Hatta daha da ileri giderek, dünden tamamen bağımsız bir bugünün imkansız olduğunu söylemek gerekiyor sanırım. Kaldı ki dünü bir rüyadan ibaret görmek, o zaman diliminde yaşananları gerçek saymamak, oradaki kana, tere, emeğe ciddi bir saygısızlık olarak da kabul edilebilir.
Benzer bir değerlendirme yarın için de yapılabilir. Elbette yarın ne olacağını tam bir kesinlikle tahmin etmek, öngörmek kolay değildir. Kimileri, yarının yalnızca hayalinin kurulabileceğini, yarın için bugünden bir şeyler yapmanın mümkün olmadığını düşünebilir. Oysa nasıl ki dün bugün üzerinde etkili ve belirleyiciyse, bugünün de yarın üzerinde aynı derecede etkili ve belirleyici olacağı açıktır. Dolayısıyla, bugünü yaşayanların her ne yapıyorlarsa yarını düşünerek yapmalarında büyük yarar vardır.
Meseleye buradan bakıldığında, ister istemez Tanpınar’ın “Ne İçindeyim Zamanın” şiirinin dizeleri geliyor insanın aklına.
“Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında”
Bu sıfatın ne manaya geldiğini çok fazla tartışmadan, “ciddi” bir işe soyunacak insanın zamana böyle bakması gerektiği kanaatinde olduğumu söylemek isterim. Dünü de, bugünü de, yarını da içinde barındıran, yekpare geniş bir anı yaşamaktayız aslında. Meseleyi bu nokta-i nazardan hareketle değerlendirdiğimizde, dünü reddetme, görmezden gelme şansımız olmadığı gibi, geleceği düşünmeksizin eylememizin ciddiyetle bağdaşmayacağı da son derece açık görünüyor bana.
Bu günlerde gündemi sürekli işgal eden yeni-eski, genç-yaşlı ve benzeri tartışmaları bu düşünceler çerçevesinde değerlendiriyorum kendi adıma. Dünü görmezden gelerek, tümden karalayarak bugünü dünden koparma çabasının biraz zıpçıktılık, dünde kalarak bugüne ve yarına dudak bükmenin biraz ben merkezcilik, yarını düşünmeden yalnızca bugünün hesaplarına boğulmanın bencillik olduğu kanaatindeyim.
Her ne yapılacaksa bugün, dün asla unutulmadan, yarın mutlaka hesaba katılarak yapılmalı.
“Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim”
dizeleriyle bitirir Tanpınar şiirini. Bizden öncekilerin kanıyla, teriyle sulanmış o sarmaşığın kökü üzerinde, bugüne boğularak bakıldığında yalnızca bir hayalmiş gibi görünen o mavi ışığa doğru uzanan dallar gibiyiz.
Elbette bugün ve bugünün koşullarını dikkate alarak eyleyeceğiz. Ancak sanırım artık anlamamız gerekir ki, ciddiyetle eylemek niyetindeysek, eylerken, ne kökümüzü, ne de o mavi ışığı yok sayabiliriz.