DÜNYA AHRET BACIN OLAYIM

Neşe Yaşın

Kıbrıs üzerinde sürmekte olan semboller savaşı problemin çeşitli partilerinin güncel duruşları hakkında daha ayrıntılı analizler yapabilmemize de olanak sağlıyor. Adanın iki “anavatanı” olduğunu sanırdım hep. Ta ki Suriyeli bir arkadaşım Suriye’de de Kıbrıs’ın anakarası olma söyleminden söz edene kadar. Bu arada Lübnan da var bu listenin içinde. Tarih boyunca çeşitli nedenlerle hep paylaşılmaz olmuş Kıbrıs. Uğrunda rekabet edilen güzel, elde edilmeye çalışılan prenses imgesi çok yakışıyor bu yüzden.

Türkiyeli bir şair arkadaşım ortaokulda Tarih dersinde Osmanlı döneminden sonra Türkiye Cumhuriyet’ine geçildiğinde küçülen harita karşısında son derece üzüntü duyduğunu ve kitapta kalemle haritaya ilaveler yaptığını, Irak’tan Bulgaristan’dan filan toprak aparttığını söylemişti. Kıbrıs küçücük bir avuntu gibi durmaktaydı ortada.

Bir araştırma için Kıbrıs’taki Milli Kütüphanede milliyetçi şiirlerin bulunduğu kitap ve antolojileri gözden geçirirken dikkatimi çeken birkaç şey olmuştu. Öncelikle bu antolojilerde çok sayıda tanıdık imzanın bulunması... Tanıdık derken toplumda belli bir yer edinmiş kişilerden, özellikle sağ siyasi ve bürokratik elitten söz ediyorum. Bunların büyük bölümü gençliklerinde şiir yazmışlar; Bir şair olmayı arzu etmişler besbelli. Düşmanla silahla savaşılmadığı dönemlerde bir savaş ve kahramanlık alanı gibi görülmüş milliyetçi şiir.

Bazıları romantik bir tını taşısa da çoğunlukla vulgar ve ürkütücü manzumeler bunlar. Devlet destekli antolojiler yayınlanmış özellikle 60’lı yıllarda. Kendisi de şiir denemeleri yapan Rauf Denktaş önsözler yazmış bunlara ve “Anavatan-Yavruvatan kavuşması”ndaki önemlerine değinmiş. Cumhurbaşkanlığını bıraktığı dönemde yaptığı televizyon programında da milliyetçi şiirler okuduğunu, bu tarz şiirlere ne kadar önem verdiğini bilmekteyiz. Kütüphanede Türkiyelilerin “Kıbrıs davası” için yazmış olduğu şiirlerin de bulunduğu daha kapsamlı antolojiler de gözüme çarpmıştı. Şiir derken birtakım manzumelerden söz ediyorum tabii ki. Bunlar arasında, okurken dudaklarımdaki gülümsemeyi yok etmeyi başaramadığım bir tanesi vardı. İzninizle burada alıntılamak istiyorum.

KIBRISIM-YEŞİL GÖZLÜM *

Yeşil gözlüm
El etme Akdeniz’in ortasından
Seni kollarıma alacağım
Sarhoş olacaksın kollarımda…
Gözlerin gözlerimde
Ellerin ellerimde sımsıcak
Saçların omuzlarımı örtecek
Bitmeyen arzum
Bütün güzelliğinle yeşil gözlüm
Benim olacaksın
Kalmadı sabrım
Tahammül teklif etme bana
YETER…
Bu yiğit seni alacak
Ve senin mavi yollarına ölecek
Sevgilim,
Ölecek…
(Bekir Bingöl, Toprak dergisi)

Bir kahkaha atıp yazıya devam edeceğim. Kıbrıs’ın erotik bir arzu nesnesi olduğu bu örnek ve benzeri şiirler o yıllarda meselenin bir anne yavru ilişkisinin ötesinde algılandığına dair bariz bir gösterge. Ayrıca ırkçı, kin ve intikam manzumeleri arasında da son derece sevimli…  Antolojideki başka şiirlerde de bu erotizmin izini sürmek mümkündü. Kıbrıs’ın kızlarına yazılmış güzellemeler gözüme çarpmıştı mesela. Sonuçta Afrodit adası…

Kıbrıs imgesinin dişiliği ne kadar ortada olsa da son günlerde söz edilen kardeşlik ilişkisi bir dünya ahret bacımsın durumu değil.

Ankara’nın “Kıbrıs bizim neyimiz olur” meselesinde rıza göstermiş gibi davrandığı “ağabeylik”tir. Türkiye’deki anlamıyla talimatına uyulması, sözü dinlenmesi gereken ağabeylik… Yavrudan küçük erkek kardeşe terfi edilmiştir. Milliyetçi şiirlerde Türkiye annedir ama Kıbrıs da düşmanın elindeki güzel kız, nazlı gelindir. Sonunda erkekler arası bir mesele olarak daha gerçekçi bir tanıma geçilmiştir.

 

*Kıbrıs Şiirleri Antolojisi, Fahir Ersavaş, İstanbul 1965, İlaveli 2. Baskı, Yağmur yayınları s.63