Dünya Bankası yeni raporunu yayımlandı. Rapor, Kıbrıs Türk Eğitim Sistemi’nin yaşadığı çarpık durumu gözler önüne seriyor…
Lafı çok uzatmadan raporun “Eğitim” başlığı altındaki tespitleri sizle paylaşmak istiyorum. İşte Dünya Bakası Raporuna göre eğitim sistemimizin hali…
1. Öğrenci performansı ile ilgili hiçbir şey bilinmemektedir.
2. En az on yıldır %100 olduğu tahmin edilen okul öncesi, ilkokul ve ortaokul kayıtları için 2009 yılından sonrası için tutarlı veriler mevcut değildir.
3. Yüksek öğrenim kayıt oranları yüksek bir oran olan %75’i bulmuştur ve orta öğretimde de kayıt oranı %80’in hemen altında bir oranda durmaktadır. Bu da OECD ülkelerinde %82 ve Türkiye’de %53 olan bu oran ile kıyaslanabilirdir.
4. Yüksek öğrenimdeki yüksek yatırım harcamalarının haricinde, eğitimdeki harcama yapıları alışılmışın dışında değildir.
5. Eğitimdeki reel harcamalar 2009 yılından 2011 yılına kadar 295 milyon TL civarında sabit kalmıştır; bu süre içerisinde, genel orta eğitim harcamalarında düşüş görülerek toplamın %32’sine, ilköğretim ve okul öncesi %29’a ve meslek ortaokulları da %11’e inmiştir.
6. Her bir mesleki eğitim öğrencisinin maliyeti, genel orta öğrenimde olan bir öğrenciden yüzde 40 daha yüksektir.
7. 2011 yılında mesleki eğitim öğrencileri için yapılan harcamaları sürdürmek ve üniversite öğrencileri için olan harcamaları artırmak, bir taraf kazanırken bir tarafın kaybettiği mevcut bütçe ortamında genel orta öğretim öğrencileri için olan harcamalarının azalmasına neden olmuştur.
8. Öğrenci-öğretmen oranları nispeten düşüktür ve her sınıfa düşen öğrenci sayısı nispeten, öğretmen sayısında kısıntıya gitme olanakları yaratacak şekilde yüksektir.
9. Eğitimdeki kamu harcamaları oranı dikkate alınınca iş gücü harcamaları feci şekilde yüksektir.
10. Yüksek öğrenimde, tek devlet üniversitesi olan Doğu Akdeniz Üniversitesi doğrudan cari bütçe yoluyla desteklenmektedir. İstihdama yönelik yapılan yüksek öğrenim harcamaları, merkezi düzeydeki harcamaların %4’üne tekabül etmektedir
Yukarıdaki tespitlerin yanı sıra, raporda öne çıkan oldukça önemli bir veri daha var. Eğitim sistemine yönelik toplam harcamalar… Grafikten de görüleceği gibi GSYİH olarak eğitim harcamaları (hem özel hem de devlet), Türkiye, Malta, OECD, AB ve Güney Kıbrıs’ın çok üzerindedir. Durum böyle olduğu halde, eğitim sisteminin çıktılarında herhangi bir gelişme görülmemektedir.
Bu noktada iki temel unsurdan bahsedilebilir: Bunlardan birincisi, eğitim harcamalarının neredeyse tamama yakının personel harcamalarına gidiyor olmasıdır. Bu durumda da eğitim sisteminin verimliliği, yapısal sorunları ve çağdaş eğitim kuramlarına entegre olması için herhangi kaynağın ayrılamamış olmasıdır. İkinci nokta ise öğrenci performansını ölçmeye ya da değerlendirmeye yönelik herhangi bir yapılanmanın bulunmamasıdır.
Peki, ne yapmalı?
Raporda Kıbrıs Türk Eğitim Sistemi adına yapılması gereken 3 temel öneriden bahsediliyor.
1. İvedilikle, eğitimle ilgili daha iyi verilere ihtiyaç duyulduğu ve bu anlamdaki istatistik ve değerlendirmelerin güçlendirilmesi…
2. İşgücü maliyetinin eğitim harcamalarındaki oranını azaltmak için seçeneklerin geliştirilip uygulanması…
3. Hollanda örneğinde olduğu gibi sübvansiyonlarını tamamen veya kısmen öğrencilere kaydırarak okulların öğrenci için rekabet etmeye başlamalarını sağlamak…
Bu önerilerden de anlaşılacağı gibi; öğretmen ve eğitim alanındaki diğer personel atamalarının, keyfi ve siyasi yakın kriterine göre değil, nitelik ve verimlilik esaslarına göre yapmalıyız… Öğretmenin çalışma koşulları gözden geçirerek, eğitime daha çok zaman ayırabileceği ortamları oluşturmalıyız… Okullarımızdaki öğrenci sayısı, ortaya konan proje ve performansları dikkate alan “Okula Dayalı Bütçe” yaklaşımını dikkate almalıyız… Öğrencilerimizin performansı diğer ülke öğrencileri performansları ile karşılaştırabileceğimiz değerlendirme unsurlarını sistemime dahil etmeliyiz…
Sonuç olarak Dünya Bankası tarafından hazırlanan bu rapor, gelişmiş birçok ülkeden çok daha fazla oranda eğitime para harcadığımızı ama bu büyük harcama oranının karşılığını alamadığımızı gözler önüne sermektedir. Başka bir ifadeyle, ya harcadığımız bu kocaman oranın karşılığını alabileceğimiz koşulları oluşturacağız ya da birilerinin bizim için acı reçeteler hazırlamasına razı olacağız…
-------------------------
Buraya Dikkat
Okulda Şiddet
Bir öğrencinin, öğrenim görmediği bir başka okul bahçesinde ağır bir şiddete uğraması, dahası böylesi bir olaya çok sayıda yetişkinin de dahil olması en hafif ifadeyle barbarlıktır. Yaşananların yargı süreci yanında, eğitim yöneticileri tarafından da iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Çünkü “okul güvenliği” kavramı, hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin okulda güven içerisinde yaşamalarını kapsar.
Bir okulu güvenli ya da güvensiz olarak tanımlamak zordur. Güvenli bir okul; metal detektörlerle korunan, koridorlarında nöbet tutulan ve tüm olaylara polis tarafından müdahale edilen okul mudur? Yoksa güvenli okul; öğrenciler arasında birinin diğerine yaptığı kaba şakanın yetişkin bireyler arasında halledilebilir bir durum olarak görülüp rapor edilmediği okul mudur?
Okul güvenliği; öğrenci, öğretmen ya da yardımcı hizmet personelinin okula gitmek amacıyla evinden ayrılması anından başlayarak tekrar evine gelinceye kadar geçen tüm aşamaları içerir. Okul güvenliğini açıklamaya yönelik çalışmalarda üç teori ön plana çıkmaktadır. Bu teorilerin her biri okul güvenliğine ilişkin farklı açıklamalar getirmektedir. Okul güvenliğiyle ilgili yapılan çalışmalarda bu teorilerin göz önünde bulundurulması gerekir. Bu teorileri kısaca açıklamak gerekirse,
1. Kontrol Teorisi: Kontrol teorisine göre, okullardaki şiddet olaylarının temelinde toplumsal ve kültürel etkililiğin zayıflığı yatmaktadır. Özellikle de toplumsal değerlerin aile ve okul gibi kurumlarca çocuklara yeterince aktarılamaması söz konusudur. Bu değerlerin çocuklara yeterince aktarılamaması okuldaki şiddet olaylarının en önemli nedenlerinden biridir.
2. Okul İklimi Teorisi: Okul ne kadar sağlıklı ve açık bir iklime sahipse o derece güvenli bir okuldur. Okulda olumsuz bir iklimin varlığı söz konusu ise, bu okulun güvenliği de o derecede zayıf olacaktır.
3. Toplumsal Çözülme Teorisi: Toplumsal çözülme teorisine göre okul toplumun aynasıdır. Okulu içinde bulunduğu toplumdan farklı düşünmek uygun bir yaklaşım değildir. Bu teoriye göre, eğer okulların daha güvenli yerler olmaları isteniyorsa, önce toplum ve aile güvenli olmalıdır. Çünkü okul güvenliği eşittir toplum güvenliği artı aile güvenliğidir. Okul, içinde bulunduğu toplumun bir parçasıdır. Toplumda görülen her türlü olumsuzluk, okulu da aynı şekilde etkileyecektir. Suç oranı yüksek olan bir toplumda, okuldaki suç oranı da aynı şekilde yüksek olacaktır.