• Medya protokol haberlerinin ötesine geçip özel çevre dosyaları veya çevre ekleri hazırlayabilir
• Yurttaşın çevrecilik pratiğini ortaya çıkarmak için sokak soruşturmaları yapılabilir
5 Haziran’da Dünya Çevre Günü kutlanacak, yani dört gün sonra…
Ne olacağını biliyoruz. Siyasiler, yetkililer, çevre örgütleri temsilcileri, çevrenin önemini anlatacak, çevreye sahip çıkılması çağrısı yapacak.
Medya da protokol sırasına göre açıklamaları gündeme taşıyacak, etkinliklerin haberlerini yayınlayacak, böylece görevini yapmış olacak. Bir kaç gün içinde de çevre gündemden düşecek.
Yıllardır böyle oluyor ancak, çevre sorunları da çözülmeden olduğu gibi duruyor. Hatta giderek kronikleşiyor.
Devlet de yurttaş da çevreci değil
Çünkü devletin bir çevre politikası yok; sorunlara kalıcı çözüm getirecek uzun vadeli bir planı, bir örgütlenmesi yor. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanların da çevre duyarlılığında hissedilir bir artış yok. Şikayet eden çok, harekete geçen çok çok az. Herşey devletten bekleniyor.
Çevre dersinden topyekün sınıfta kalmışsak, medya rutin haberleri aktarmakla görevini yapmış sayılır mı? Evet, gazeteciliğin en önemli görevi bilgiyi, olanı-biteni, söyleneni aktarmaktır. Ama “sorumlu medya”, “sorumlu gazetecilik” bununla yetinmemeyi gerektiriyor. En azından çevre konusunda geleneksel gazeteciliğin işe yaramadığı kesindir.
Eğer gerçekten ciddi bir çevre felaketi ile karşı karşıyaysak, gelecek nesiller bu topraklarda yaşam alanı bulamayacaksa, demek ki şimdiye kadar yapılanlardan farklı birşeyler yapılması gerekiyor.
Medya ne yapmalı
Dünyada çevreden daha önemli bir sorun yok. Doğal olarak medyanın sorumluluklarını da birkaç günde yapılacaklarla sınırlayamayız. Ancak 5 Haziran bir fırsatsa, özel olarak yapılacak birşeyler olmalı.
Personel sayısı açısından daha şanslı olan kamu medyası, yani BRT ve TAK özel çevre dosyaları hazırlayabilir. Ayni çalışmayı, şartlarını zorlayarak özel yayın kuruluşları da yapabilir.
Kendi kuruluşumuz Yenidüzen de bir çevre eki hazırlayabilir. Bazı muhabirler, güncel gündem dışına alanarak, 2-3 günlük bir çalışma içine sokularak bir “Kuzey Kıbrıs Çevre Panaroması” ortaya konabilir.
Yurttaşın çevrecilik pratiğini ortaya koymak için sokak soruşturmaları yapılabilir. Formel liderler, sözcüler yanında, çevreciliği yaşam biçimine dönüştüren sıradan insanlar gündeme taşınabilir.
Çevreyle ilgili kamu kuruluşları, özellikle de Çevre Dairesi mercek altına alınabilir. Genel olarak kamu kuruluşları ve yetkililer için çevre karnesi hazırlanabilir.
Kıbrıs Türk medyasının bunu yapacak potansiyeli vardır. Bütün imkansızlıklara rağmen, çevreye duyarlı, ilgili-bilgili gazetecilerimiz, ayrıca, sayıları çok olmasa da kararlı çevrecilerden oluşan aktivist bir grup var.
5 Haziran Dünya Çevre Günü, medya için de bir fırsat olsun.
-------------------------------------------
CTP KURULTAYINI SOSYAL MEDYA MI DİZAYN EDİYOR?
• Parti merkezinin rolü olmadan tabanın birlikte hareketini sağlayan sosyal medyadır
• Ortadoğu’da sosyal medya kullanımının en yoğun olduğu ülke Suudi Arabistan’dır, ancak orda yaprak kıpırdamıyor.
Toplumsal-siyasal dönüşümlerde araçlara bazen gereğinden büyük bir rol biçiliyor. Mesela, Mısır’da Hüsnü Mubarek’in devrilmesine yolaçan ayaklanma, “facebook devrimi” diye adlandırılmıştı. Yani facebook sayesinde örgütlenen Mısırlılar, diktatörü devirmişti.
Bu abartılı bir değerlendirmeydi elbette. Araçları, toplumsal dinamiklerin önüne koyan anlayışın yanlış olduğunu, “Arap Baharı” denilen başkaldırının bugün nerelere vardığını görerek anlayabiliriz.
Artık sosyal medya var
Yine de hayatımızda artık bir “sosyal medya” olgusunun varolduğunu ve bütün yaşam alanlarına ciddi etkilerde bulunduğunu inkar edemeyiz. Gerçekten de sosyal medya bazı gelişmelerin seyrini değiştirebiliyor.
14 Haziran’da yapılacak CTP Kurultayını ele alırsak; Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, sadece başkan değişikliği gündemiyle ilgili kurultay kararının, kısa süre içinde, partinin bütün organlarının yeniden seçileceği bir karara dönüşmesi, karşımıza şaşırtıcı bir tablo ortaya koydu.
Aslında parti merkezlerinin karar ve eylemlerinin, taban tarafından tepkiyle karşılanması siyasetimizde sık sık karşılaşılan bir durumdur. Ama genellikle taban zamanla merkez tarafından ikna edilerek, memnuniyetsizliğin bir çatışmaya dönüşmesi engelleniyordu.
Bu kez değişen ne olmuştu? Dipten gelen dalga neden engellenememişti?
Demokratik anlayış arttı ama
Öncelikle, CTP üyelerinin, parti içi demokrasi anlayışlarının geçmişten çok farklı olduğunu bir yere not düşmemiz gerekiyor. Bu çok önemlidir ama tek başına yetmeyebilirdi. Galiba sosyal medyanın yarattığı olanaklar eklenince, gelişmeler CTP’yi tam seçimli bir kurultaya taşıdı.
Hatırlanacağı gibi sürecin başında CTP Parti Meclisi, sadece genel başkanın seçileceği olağanüstü kurultay kararı aldı. Karar üzerinden daha bir kaç saat geçmeden facebook ve twitterden bazı CTP üyeleri sert mesajlar yayınladı. Mesajlara destek ve paylaşımlar arttı. Ardından gençlik kollarının istifaları geldi. Sosyal medyada parti kararını protestolar artarak devam ederken, önce kurltayın MYK seçimli, son olarak parti meclisi seçimli de olacağı duyuruldu.
Sosyal medyanın bu süreçteki etkisi ne oldu acaba?
Partiler, merkez ve tabanlarıyla bir bütün olsa da tabanın birbirinden kopuk farklı yapılar içinde yaşadığını biliyoruz. Farklı yapıları birleştiren merkezdir; Farklı mekan ve ortamlarda bulnan parti üyeleri, merkezin eylemi olmadan birlikte hareket edemezler.
Sosyal medya ve birlikte hareket
Mesela sosyal medya olmasaydı, parti merkezinin kararını beğenmeyen Çatozlu bir partili, kendi düşüncesi doğrultusundaki kararlılığını çok sürdüremezdi. Ona en fazla köyünden üç beş kişi daha hak verirdi ama bu da onu çok güçlü kılmazdı.
Belki Lapta’da, Mağusa’da da bazı partililer Çatozlu ile ayni düşünceyi paylaşabilirlerdi. Ancak ya birbirlerinden hiç haberdar olmazlardı, ya da geleneksel iletişim araçlarıyla haberdar olana kadar merkez devreye girer ve düşüncelerinin yanlışlığı konusunda ikna edilirlerdi. İkna olmasalarda kendilerini güçlü hissetmediklerinden dolayı harekete geçmezlerdi.
Ama bugün sosyal medya var ve Çatozlu da Lefkoşalı da kısa sürede parti tabanının eğilimini öğrenebiliyor. Parti merkezinin kararına itiraz ettiği 4-5 satırlık mesajı binlerce beğeni, onlarca yorum, yüzlerce paylaşım alabilir. Sayısız benzer düşünceyle karşılaşabilir. Düşüncelerinde yalnız olmadıklarını anlayan parti üyeleri, artık birlikte hareket etmeye hazırdır.
Parti merkezinin rolü olmadan tabanın birlikte hareketini sağlayan sosyal medyadır.
Bu durumda, sosyal medyanın, 14 Haziran’daki CTP Kurultayı’nın niteliğini belirlemek açısından önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Ancak, iddiayı çok ileri götürüp, “kurultayı belirleyen sosyal medyadır” dersek bu da abartılı bir yaklaşım olur. Bir kıyaslama yapmak gerekirse, Ortadoğu’da sosyal medya kullanımının en yoğun olduğu ülke Suudi Arabistan’dır, ancak orda yaprak kıpırdamıyor.
CTP tabanının demokratik anlayışı eskisinden farklıdır ve kurultay üzerinde esas etkili olan budur.