DÜNYA DUYGUSU

Neşe Yaşın

Dünya duygusu diye niteliyorum birazdan kastedeceğim şeyi. Zamanın ruhu da diyebilirdim var olan bir kavrama sığınarak ama sanki biraz farklı bir şey tanımlamak istediğim. Penceremden bir ağaca bakarken yeryüzünün bir sabahında bu kürede yaşadığım ontolojik bir duygu sözünü etmek istediğim. Hem dünya tarihi hem de kendi kişisel tarihimle ilişkilenen bir şey. Bir bebekken şimdiki gövdeme, derin kuyuları andıran belleğime ve içimde yükselen çığlığa taşıdığım ben ve beni çevreleyen hızlı devinimler. Her günkü eksilme ve çoğalmanın içime yerleştirdiği o tarifsiz kasvet ve esriklik. İçine girince beni kuşatan yoğun ağlama isteği ama yaşama dürtüsünün de tetiklediği bir devam etme dinamiği. Buradayım işte. Hikayemin parçası olan kimileri bırakıp gitmiş, onların bırakıp gittiği zamanlar da gitmiş, başka gerçekliklere taşınmışız. Akıp giden hayat nehrinde oradan oraya savrulmuşum kimi zaman, ara ara dümeni elime aldığım olsa da.

Yaşadığım bu ülke hem çok tanıdık hem de yabancı. Onun bölünmesi kişisel olarak da kendi bedenim ve ruhumda hissettiğim bir şey adeta. Politik analizlerin hiçbirinin karşılamadığı bir algı bu. Tüm yalnızlığımla insan olmak öncelikle, sonra diğer kimliklerim. Her biri içinde kendi dinamizmini taşıyan kimlikler bunlar.

Bu dünya duygusu ile uyandığım sabahlarda gündelik hayatın sorunlarına sürükleniyorum. Yan taraftaki tadilat gürültüsü yazıma karışıyor, hayatın bana bahşettiği bazı rollere duyduğum öfkeye eşlik eden suçluluk duyguları, geç kalmışlık hissi, birden aklıma düşen bir sorumluluk, iç kırgınlıkları, başkalarındaki bene ilişkin kabul ve isyan, kendime sarılışım ve itişim kendimi.

Ne olursa olsun buradayım işte. Değişimin, devinimin içindeyim. Yaşamak bu çünkü. Sabit olan hiçbir şey yok. Her an her şeyin yitirilebileceği gibi yeni şeyler, sürprizler de geliyor hayatlarımıza. İyi olabilmek, dünyayı iyileştirmek, başkalarına yararlı olabilmek için ne yapabilirim? Bütün mesele bu işte. Saçmaladığım bazı zamanlar için hayıflanıyorum bu yüzden. Anlatıyı başka türlü kursam, hikayemi farklı yazsam acı çekmezdim diye düşünüyorum. Bana uzatılan ama bir nedenle elimi uzatıp almadığım şeyleri, onların hayatımı nasıl değiştirebileceğini düşünüyorum, aldatıldığım, ihanete uğradığım, kazıklandığım zamanlardaki uyuzluğumu bir de.

Yeni bir yıl dönüyor diye mi kapılıyorum bu düşüncelere bilmiyorum. Şikayetçi olacağım o kadar da çok şey yok hayatımda. Bazı başka hayatlarla kıyaslanınca öncelikle… Biraz da bize bağlı hikayemizi yeniden kurmak.

Öylece, hay huya kapılıp yaşıyoruz çoğu zaman. Gündelik olanın aciliyeti başka şeyler düşünmemizi engelliyor. Çağın böylesi bir yüksek tempoya yönelmesinin anlamı da bu sanki. Durunca düşülecek bir tempo haline geldi bu. Düşünmek acı verebiliyor. Belleksizler, fazla okuyup düşünmeyenler, zihinsel engel dolayısıyla daha sınırlı dünyalar içinde olanlar daha mutlu sonuçta.

Korkunç savaş görüntüleri, gelecek kaygıları, ekonomik ve duygusal güvensizliklerle kuşatılmış hayatlar içindeyiz. Kederli müzikler eşlik ediyor günlerimize. Bir yanda ise vur patlasın çal oynasın bir şenlik.

Her birimiz kendi biricik hayatlarımızın yalnızlığı içindeyiz sonuçta. Bu dünya duygusu en çok da yalnızlıkta hissedilecek bir şey.

Doğrusunu söylemek gerekirse çok seviyorum yalnızlığımı. Bunca kargaşa içindeki güvenli sığınağım orası.  Harala gürele ortasında gelecek kirlenmeler için bir katarsis alanı benim için yalnızlığım. Başkalarının yönlendirmesi ve etkilerini minimize edebileceğim yerim orası. Kendimi koruma altına alıp günahlarımı elden geçirdiğim, çaresizliklerimi güce dönüştürmeye çalıştığım yer.

Dünya duygusu söz ettiğim hali ne kadar tanımlıyorum bilmiyorum.  Belki daha uygun bir tanım bulacağım sonraları. Yalnızlık içinde varılan bir bilinç durumu bu. Kendi içinden çıkıp kuşbakışı bir yerde durmak. Yıpranan, eprimiş anlamları ayıklayıp günün ve zamanın gerçek kavrayışına varmaya çalışmak. Trajedi şu ki hem ben bir hiçim hem de ben çok önemliyim arasında bocalayıp duruyor insan. İkisi de olabilmek mümkün sonuçta. Hiçliğimizi bir anlama evriltmek için yaşıyoruz belki de. İşte sabahlar arasında bir sabah ve işte ben. Koskocaman evrende bir nokta bile değilim ama içimde taşıyabiliyorum o evreni. Küçücüğüm ama parçasıyım yüceliklerin.