Bu yazıyı uçaktan yazıyorum. Bu cümleyi uzun zamandır kullanmamıştım. Geçmişte “uçan yazar” unvanını hak etmiş biriydim. Yoğun programlarım ve seyahatler nedeniyle uçaklarda pek çok yazı yazmışlığım var. Onlar “normal zamanlar” idi yani. Koltuklarda böyle maskeli oturmadığımız zamanlar. Uçakların, seyahatlerin yazıyı kışkırttığı doğru. Benim için öyle en azından. Uzun yolculuklar özellikle biçilmiş kaftan bunun için. Uçaklar yazar evleri gibi. Gündelik sorumluluklardan ya da keyif verecek cazibe odaklarından uzakta olmak konsantre olmaya olanak sağlıyor. Normalde köşe yazılarımı Cumartesi sabahları yazıyorum. Bazen ilham gelene kadar boş sayfa ile uzun uzun bakıştığımız oluyor. Şiir için “İlk cümleyi Tanrı söyler gerisini şair yazar” derler. İnsanın iç sesini mekân tutmuş bir Şiir Tanrısı var elbette.
Yolculukta olmak dünyanın kendi küçük hayatlarımızdan ne kadar büyük olduğunu anımsatan bir şey olmuştur hep bana. Pandemi öncesi dönem mobilitenin muazzam biçimde arttığı sınırların aşılır hale geldiği bir dönemdi. Geçmişin kıstırılmışlık hallerini bilenler daha iyi anlayacaktır bunu. Geçenlerde öğrencilerime Kıbrıs’ın bir yarısından öbür yarısına geçmenin imkânsız olduğu dönemleri uzun uzun anlatmak zorunda kaldım. Daha yeni doğmuşlardı ya da doğmamışlardı çünkü o günlerde. İnanılmaz gibi geliyor düşününce. Bunu bilmeyen bir kuşakla karşı karşıyayız. Milliyetçi retorik ne denli başarılı olabilir bu gençler üzerinde.
Sıfır iletişim politikasının egemen olduğu o dönemleri anımsayın. Adanın öteki yarısına telefon edemediğimiz, mektup dahi gönderemediğimiz, her türlü sahte, çarpıtılmış habere inanmaya hazır olduğumuz o dönemleri…
O günlerde imkânsız gibi görünen gerçekleşmişse yeni dönüşümleri de hayal edebiliriz sanki.
Dengesi bozulmuş bir dünyada düşmemek için bir yerlere tutunmaya çalışan fanileriz son sıralar. Ya kedere kapılıp gideceğiz ya da hayatın küçük ışıltılarını takip edeceğiz. Zamanı güzelleştirmek bir sorumluluğun ucundan tutmak için çaba göstereceğiz. Dayanışmayı yükselteceğiz. Kim bilir belki de iyi zamanlar bunlar; daha da kötünün ayak seslerini işitiyoruz sanki. Olmaz denen oluyor. Bazı şeyler iyiye doğru giderken paniğe kapılan karşıtı yeniden ele geçiriyor sahneyi. Militarist harcamaların, güç politikalarının yükselişini izliyoruz. Hayat sürprizlerle dolu ama. Bir başka denge kurulabilir belki diye umut etmek istiyorum yalnızca.
En iyimserlerin bile havlu attığı bir dönem yaşadık son yıllar. Bu zorlukların bize farklı bir dünyayı işaret ettiğini düşünmek en iyisi. Yeni başlayanlar için dünya halleri dersi biraz da bu. Dünya tarihi çok daha kötü dönemlerle dolu. İnsan ömrü öylesine kısa ki bazı değişimler için. Bizi bırakıp gidenler Kıbrıs’ta barışı göremedi diye üzülüyoruz ya; büyük olasılıkla biz de göremeyeceğiz o büyük günü. Bir gün geleceğini hayal etmekten vaz geçmeyelim bugünü o uzak hayalin ışığı ile biçimlendirelim derim ben.