Tuluy Kalyoncu*
Günümüzde özelleştirmeyi tek alternatifmiş gibi sunma yönünde ileri aşamalar elde eden kapitalist sistem, bu yönde pek çok teorik ve pratik adım atmış, özel kişi ve kuruluşların bu yolla daha da zenginleşmesine zemin yaratmıştır. Özelleştirmenin ve özellikle enerjide özelleştirmenin sadece ekonomik değil, uluslararası, ulusal ve sosyal boyutları vardır. Kamuda verimlilik ve bütçeyi sözde kamburlardan kurtarmak için yine kapitalist rejim içerisinde çare aranacaksa, alternatif özelleştirme ve serbest piyasa modeli değil; sosyal devlet ve ÖZERKLEŞTİRME olmalıdır.
1. Giriş
Bu yazıdaki amaç; Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu Çalışanları Sendikası (EL-SEN)’in dünyadaki bazı özelleştirme uygulamalarının sonuçlarına ve bu konudaki gelişmelere ilişkin değerlendirmeleri hakkında bilgi vermek ve KKTC’de özelleştirme ve Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu (KIB-TEK)’in özelleştirilmesi girişimlerini daha yakından incelemektir. Sonuç bölümü ise KIB-TEK’in ÖZERK bir yapıya kavuşturulmasının nedenlerini özetlemeye ve alternatif politikalar üzerinde durmaya ayrılmıştır. Yazıda, ağırlıkla konunun KIB-TEK boyutuna odaklanılmıştır. Doç. Dr. Erdal Güryay’ın araştırmaları (2010) bu çalışmada büyük ölçüde değerlendirilmiştir.
2. Dünya’da Elektrik ve Gaz Sektörlerinde Özelleştirme Örnekleri
Türkiye’de, küreselleşme sürecinin etkileri ile birlikte özelleştirme uygulamaları, 1980'li yıllardan bugüne değin ivme kazanarak süregelmektedir. Avrupa Birliği (AB) direktifleri doğrultusunda AB içinde ortak bir düzenleme yoktur ve her ülke kendi özel konumuna göre özelleştirme programları uygulamaktadır. Ana hatlarıyla Avrupa Birliği (AB) Elektrik Direktifi, elektrik enerjisi sektörüne özel sektörün de -bu alandaki kamu kuruluşlarından dezavantajlı olmayacak bir şekilde- girişini sağlayacak düzenlemelerden oluşmaktadır. Bununla birlikte AB Elektrik Direktifi’nde; Malta, Kıbrıs ve Lüksemburg gibi küçük ölçekli ülkelerde elektrik sektörünün özele açılmasını engelleyecek düzenlemeler de mevcuttur.
Fransa'da EDF, İngiltere'de CGEB, İtalya'da ENEL, İspanya'da GESA, Türkiye'de TEK yirmi yıl öncesine kadar ülkelerinde elektrik sektöründe birer kamu tekelleri idiler. Fransa'da EDF direnmeye devam eder durumda iken Avusturya, Kanada, İsviçre gibi ülkelerde bu hâlâ böyle. Bu hizmeti kamu-özel ortaklığı ile belli oranlarda yürüten Belçika ve ABD gibi ülkeler de mevcuttur.
Elektrik sektöründe gerçekleştirilen veya gerçekleştirilmeye çalışılan özelleştirme politikaları özellikle gelişmekte olan ülkelerde özelleştirmeleri savunanların iddia ettikleri gibi başarılı olamamıştır; örneğin Soweto'da (G. Afrika) abonelerin %61'i artan elektrik faturalarını ödeyemediklerinden elektrik bağlantılarını kestirtmek zorunda kalmışlardır.
Bir zamanlar ucuz elektrik ülkesi Brezilya, uluslararası elektrik şirketlerinin elinde, 2001 yılında elektrik kesintileri ile karşı karşıya kalmıştır. Özelleştirmeyi takiben Rio de Janerio'da elektrik fiyatları %400 artmış, sektörde çalışanların %40'ı işlerini kaybetmiştir.
1998 Avrupa İstihdam Raporu’nda, son on yılda diğer sektörler arasında en fazla gaz ve elektrik sektöründe istihdamda azalma olduğu belirtilmiştir. Buna göre, 1990 ve 1998 yılları arasında elektrik ve gaz sektöründe 250.000 kişi işten çıkarılmıştır. Aynı dönemdeki Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Raporu'na göre, 1990–2005 döneminde tüm Batı Avrupa enerji sektöründeki iş kaybının yarısı İngiltere'de görülmektedir. Bu rapora göre 1990–95 yılları arasında Batı Avrupa enerji sektöründe 156.000–212.000 arası kişi işten çıkarılmıştır. Bu veriler de bize, özelleştirme sürecinin istihdamda azalmaya yol açtığını çok açık bir biçimde göstermektedir.
Bugün AB "yedi kardeşler" olarak nitelenen; EdF (Fransa), Eon ve RWE (Almanya), Vattenfall ( Alman, İsveç Ort.), Endesa (İspanya), Electrobel (Belçika) ve ENEL (İtalya) hâlen Avrupa piyasasının %71'ini kontrol etmektedirler. Bu tekelleşme ise, maliyet azaltıcı çabaların baskısını azaltmakta, tüketici tercihlerini kısıtlamakta, yeni üretim kapasitesi yatırımlarını sınırlamakta, sektöre yeni girişleri engellemektedir.
Dominik Cumhuriyeti’nde 1999’da elektrik dağıtımı özelleştirildi. Dağıtım 2 firmaya 211 milyon dolara satıldı. Akabinde fiyatlar % 42–51 artış gösterdi. Ayaklanmalar nedeni ile hükümet bu 2 firmaya 434 milyon dolar ödeyerek yeniden kamulaştırma yoluna gitti.
El Salvador’da 1997’de özelleştirmeye gidildi. Maliyetler %200–300 arttı. Devlet zorunlu olarak sübvansiyon yoluna gitmekle yüz yüze kaldı. Özelleştirilen 3 dağıtım firmasının hisselerini bir başka şirket satın aldı ve tekel oluşturdu. Çalışanların sayısı yarı yarıya azaldı.
Kolombiya’da özelleştirmeden sonra firma dışarıdan hizmet alımına giderek sözleşmeli ve güvenceli çalışanların işine son verdi. Fiyatlarda ise herhangi bir indirim olmadı.
Arjantin’de 1992 yılında yapılan özelleştirmeden sonra 7 firmadaki çalışan sayısı 22 000’den 6 600 kişiye düştü. Yöntem, yine hizmet alımı ile güvencesiz işçi çalıştırmak oldu.
Kosta Rika’da “devlet alım garantisi” ile özelleştirmeye gitti. Fiyatlar arttı ve halkın elektrik tüketimi azaldı. Ancak devlet, kullanılmayan elektriğin ücretini özel şirkete ödemeye hâlâ devam ediyor.
3. KKTC’de Özelleştirme
Kuzey Kıbrıs’ta da özelleştirme rüzgârları 1980’li yıllarda esmeye başladı. Kıbrıs Türk kamuoyuna söylenen gerekçeler hep aynı olmuştur. “İlgili kamu kuruluşunun finansman açıkları var, devletin sırtında kambur oldu. Verimli değil. Çalışanlar tembel tembel oturur ve yüksek maaşlarla çalışmadan para kazanırlar.” Bilimsel hiçbir araştırma yapılmadan yapılan bu beyanlar ve yaratılan kamuoyu nedeni ile bu tür iddialar pek çok kesimce doğruymuş gibi kabul gördü.
Özellikle merhum Turgut Özal’ın KKTC’nin serbest piyasa modeli ile tüm ülkenin serbest bölge olması, kamu kuruluşlarının kapatılarak özele devredilmesi yaklaşımları sonucu ilk önemli yıkım paketi dayatılmıştı. Artık karma ekonomi modeli ile kalkınma terk edilmeye, Anayasa’nın bu konudaki düzenlemeleri yok sayılmaya başlandı. İlk ekonomik yıkım paketi sadece halkın umutlarını değil UBP-TKP hükümetini de yıkmıştı. Daha sonraki TC hükümetleri de benzeri paketleri dayatmışlar, bu paketleri uygulamak istemeyen hükümetler bir şekilde görevden uzaklaştırılmış veya uzaklaşmak zorunda bırakılmıştı. TC’nin bugünkü hükümeti ise bir adım daha ileri giderek, Kıbrıs Türk halkını beceriksiz ve tembellikle ve en önemlisi besleme olmakla suçlayabilmiştir.
TC hükümetlerinin dayattıkları yıkım paketlerinin hiçbir ekonomik soruna derman olmayacağını söyleyen sivil toplum örgütleri dâhil Kıbrıs Türk halkının sorumluk taşıyan her kişi ve kuruluşu, dayatma paketlere her karşı çıktıklarında “hain” olarak gösterilmeye çalışıldı. TC’nin dayatmaları kadar bu dayatmaları kabul eden ve uygulayanlar da suçludurlar. “Ne yapalım, TC istiyor biz de yapıyoruz.” şeklindeki söylemler günahlarını ortadan kaldırmayacaktır. Geçmişe kısaca bir bakarsak bu paketlerin hiçbir derde deva olmadığını görebiliriz.
Kamu mülkiyetinde yani halkın olan Sanayi Holding’e ait 46 tesis ya yok edildi, ya da özelleştirildi. 1500 işçi işsiz kaldı. Öne sürülen iddialar yukarıda belirtilenler idi. Sanayi Holding’de plastik çuval ve çanta, çelik boru, kablo, halı, tekstil ürünleri, su motoru ve türbinleri, ayakkabı, soba, elektrot, sünger, plastik ürünleri, yatak, mobilya, boya, maden döküm, narenciye paketleme fabrikası gibi ürünler üretiliyordu. Bu ürünler iç piyasanın ihtiyacını karşılamanın yanı sıra ihraç ediliyordu. Sanayi Holding, özelleştirme ve yok etme operasyonundan sonra Kıbrıs Türk halkının bu ürünleri üretmesi sona ermiş ve tüccarlar kanalı ile ithalat yoluna gidilmiştir.
1990’lı yıllarda Kıbrıs Turizm İşletmeleri’ne ait oteller ve tesisler benzeri gerekçelerle özelleştirildi ve 1000 civarında çalışan sokağa atıldı. Şimdilerde Salamis Bay Hotel, Mare Monte, Girne Limanı’nda Marina gibi işletmeler özelleştirildi. Salamiş Bay Hotel’in istihdama ne katkısı var? Sosyal güvenlik fonlarına kaç kuruşluk ödeme yapıyor? Devletin Maliyesi’ne kurumlar vergisi veya gelir vergisi olarak ne ödüyor? Mare Monte Hotel sonunda yıkılmaya terk edildi. Bir punduna getirilip sonunda birilerine peşkeş çekilmeyi bekliyor.
Son büyük operasyon ise geçtiğimiz 5 yıl içerisinde Kıbrıs Türk Hava Yolları’nda uygulamaya kondu. Yine aynı gerekçelerle bir toplumsal varlığımız yok edildi. Yüzlerce işçi aç ve açıkta bırakıldı. Ne uçuş kalitesi arttı, ne bilet fiyatları düştü. Bilet fiyatlarının düşmesini bir yana bırakınız, Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın kapatılması ile bir gecede bilet fiyatlarının nasıl katlanarak arttığını hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz. Olan yine kamunun varlıklarının yok edilmesi oldu.
Kamu mülkiyetindeki varlıklarımız yok edilirken, bu alanlarda ne üretim, ne verimlilik ne de istihdam artmadı.
4. KIB-TEK’e Saldırılar Kötü Niyetlidir
KIB-TEK üretim kapasitesi ve varlıkları ile Kıbrıs Türk halkının sahip olduğu en önemli varlıkların başında gelmektedir. Enerji üretimi, üretimin iletim güvenliği ve sürdürülebilirliği gibi temel ilkeler dikkate alındığında elektrik üretim, iletim, dağıtım ve tahsilâtının stratejik önemi vardır. Bu nedenledir ki Kıbrıs sorununa çözüm çabalarını sürdüren tüm liderler bu stratejik yapının Kıbrıs Türk halkının kontrolünde olmasını savunmuşlardır. Doğru da yapmışlardır. Böylesine önemli stratejik bir varlık mutlaka kamuya ait olmalı ve özel sektöre (bu yolla yabancıların kontrolüne) geçmesine izin verilmemelidir. KIB-TEK’in sözde özelleştirilmesi ile ilgili konuyu doğru kavrayabilmek için önce KIB-TEK’in ne olup olmadığın bakmak gerekir.
4.1. KIB-TEK Nedir ve Nasıl Çalışır?
KIB-TEK Fasıl 171 Elektrik İnkişaf Yasası altında kurulmuş bir kamu kuruluşudur. Benzeri kuruluş statüsü Kıbrıs’ın güneyinde de aynen mevcuttur. Yönetim şekli hükümetlerce atanan mali ve mesai anlamında profesyonel olmayan 7 kişilik yönetim kurulu ve bu yönetim kurulunun atadığı ödenekli bir müdür tarafından yönetilmektedir. Kurumun tüm giderleri kendi gelirleri ile karşılanmaktadır. Kuruma devlet bütçesinden herhangi bir kaynak aktarılmamaktadır. TC yardımları çerçevesinde zaman zaman alt yapı hizmetlerinin bir kısmı bu çerçevede yapılmaktadır. Personelin geçmişten gelen uygulamalarla memur ve işçi statüsünde olduğu, memur statüsündekilerin yine kurum genel bütçesi içerisinden finanse edilen emeklilik maaşı aldıkları bir sistem mevcuttur. Yani memur statüsündeki kurum emeklilerinin Maliye Bakanlığı’ndan herhangi bir emeklilik menfaatleri de yoktur. İşçi statüsündekiler ise sosyal sigortalara bağlı olarak çalışmakta ve emeklilik menfaatlerini bu fondan almaktadırlar.
Buraya kadar her şey normal bir statü ve yönetim olarak görülürken KIB-TEK’i ve diğer bir kısım kamu kuruluşunu derinden etkileyen bir gerçek göz ardı edilmemelidir. Bu gerçek, siyasilerin kurumun iç işleyişi, bütçesi, verimli çalışması, elektrik üretimi sektöründe kurum menfaatleri aleyhine kararlar alan davranışlarıdır. Yani kurum normal bir kamu kurumuymuş gibi görülmekle birlikte günlük işleyiş böyle olmamaktadır. Kurum yönetim kurulu üyelerinin göreve atanma ve görevden alınmaları mevcut yasaya göre KIB-TEK’ten sorumlu bakanın iki dudağı arasındadır. Bakan dilediğinde Bakanlar Kurulu kararı ile dilediği değişikliği herhangi bir gerekçe göstermeden yapabilmektedir. Hatta kurumdaki yöneticiler isteseler bile kurumun menfaatine göre değil Bakanın menfaatine göre işler yürütülmektedir. KIB-TEK’te yönetim ve yönetimden kaynaklanan sorunların temeli de/kaynağı da/düzeltilmesi gereken de burada yatmaktadır.
Kurumda halen 604 çalışan olup tümü de toplu iş sözleşmesi kapsamındadırlar. Tüm çalışanlar EL-SEN üyesidirler. Şüphesiz bir kısım çalışan, işveren vekili statüsünde olup sendikamıza üye değildirler. Ancak günlük anlamda tüm çalışanların örgütlendiği bir yapı mevcuttur. Çalışanların çalışma koşulları, halkımızın enerji ihtiyacını karşılamak için ne gerektiriyorsa o düzeyde düzenlenmelidir. Ancak siyasiler elini bu işlere de soktuğundan ve siyasi kayırmacılık kaygıları ile hareket edildiğinden çalışanlara verimli çalışma koşulları yaratılamamaktadır. Sendikamızın “bırakın herkes en iyi bildiği yerde ve mevkide çalışsın” girişimleri olumlu bir geri dönüş alamamaktadır. Yine de KIB-TEK’te çalışan işçi, teknisyen, mühendis ve memur kışın soğuk ve ayazında, yazın kavurucu sıcağında üretim, iletim, dağıtım ve tahsilât işlerini sürdürmektedirler. Vardiya sistemleri düzenlidir ve fazla mesai gerektiğinde sorun çıkmamaktadır. Çalışanlar ve sendika en verimli çalışma ortamının yaratılması konusunda hassasiyet göstermekte ve her türlü katkıyı yapmaya çalışmaktadırlar.
Kurumda işçi sağlığı ve iş güvenliği ilkeleri ve pratik gereksinimler yeterince uygulanmamaktadır. EL-SEN uluslararası uygulamalar ve KKTC’de mevcut düzenlemeler ışığında işçi sağlığı ve güvenliği için pek çok öneri yapmaktadır. Ancak çoğu zaman bu uyarılar dikkate alınmadığından ikisi 2009 yılı içerisinde olmak üzere toplam 6 arkadaşımız geçtiğimiz yıllar içerisinde uğradıkları iş kazaları ile yaşamlarını yitirmişlerdir.
4.2. KIB-TEK’in Üretim, İletim, Dağıtım ve Tahsilât Faaliyetleri
KIB-TEK elektrik üretimini 120 (2x60) MW (Mega Watt) gücünde buhar türbinleri ve 105 (6x17.5) MW gücünde dizel jeneratörlerle gerçekleştirmekte olup toplam kurulu üretim gücü 225 MW’ tır. 2011 yılı puant (en fazla anlık pik tüketim) tüketim 260 MW olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan AKSA isimli özel şirket de ülkemizde Kalecik bölgesinde dizel jeneratörlerle toplam105 MW elektrik üretimi yapabilmektedir. Alım garantisi ile üretim yapan AKSA’nın ürettiği elektrik enerjisinin en fazla 92 MW olan kısmı KIB-TEK tarafından satın alınmakta, aradaki ihtiyaç duyulan miktar ise KIB-TEK tarafından karşılanmaktadır. Bir diğer ifade ile özel sektör üretebildiği kadarını alım garantili olarak satmakta, ancak KIB-TEK tam kapasite ile çalışarak üretebileceği oranda üretememektedir. Kapasitesini kullanamamasının sorumlusu çalışanlar değil, böyle bir anlaşma yapan siyasilerdir. Böylece KIB-TEK üretim maliyetlerini düşürememekte, bu da kuruma ve dolayısı ile fiyatlar vasıtası ile tüketicilere yıllık ilave 5 Milyon Dolara mal olmaktadır.
Şehirlerarası 132 kV ve 66 kV yüksek gerilim hatları kullanılarak enerji iletimi tamamıyla KIB-TEK tarafından gerçekleştirilmektedir. Özellikle tüketicilerin en fazla şikâyetçi olduğu kesintilerin kaynaklarından bir tanesi de iletim hatlarındaki arıza veya yetersizlikler iken, son yıllarda iletim hatları 1/3 oranında artırılarak yeni trafo merkezleri kurulmuş olması sonucu kesintilerin en alt düzeye düşmesi sağlanmıştır.
Şehir içi 22 kV ve 11 kV orta ve 240 V alçak gerilim hatlarının çekilmesi, idamesi ve arızaların giderilmesinin sorumluluğu da KIB-TEK’e aittir. Bu alanda ciddi yatırım gereksinimi vardır. Yani KIB-TEK tam kapasite ile çalışmalı, alacaklarını zamanında tahsil edebilmeli ve bu yönde yatırımlar yapabilmelidir.
Tahsilât KIB-TEK tarafından gerçekleştirilmelidir. Yapılmaktadır diyemiyorum. Gerçekleştirilmelidir diyorum. Çünkü:
a. Fiyatları, Bakanlar Kurulu onayı ile KIB-TEK yönetim kurulu belirlemektedir. Ancak yakıt girdisinin değişkenliğine bağlı olarak elektrik tüketim tarifeleri düzenli olarak her ay gözden geçirilerek gerekli düzenlemelerin yapılması için Bakanlar Kurulu kararı olmasına rağmen bu gözden geçirme ve ayarlama Ocak 2009 tarihinden beridir gerçekleştirilmemiştir. Ocak 2009’da yakıt fiyat 275 dolar seviyesinde iken bugün bu rakam 645 dolar seviyesine gelmiştir.
b. AKSA’nın kuruma satacağı elektriğin fiyatı, Yönetim Kurulu ile AKSA arasında yapılan sözleşmeye göre belirlenmektedir. Bu sözleşmeye göre kurum, AKSA’ya ait ve sonuçta da AKSA’ya kalacak olan üretim araçları için kira bedeli ödemektedir. Bugüne kadar olan kira bedeli bahse konu santrallerin satın alınmasını karşılayacak miktardadır. 2024’e kadar da sürmesi öngörülen düzenlemeye göre bu santrallerin kira bedeli olarak ödenen ve ödenecek miktarlarla santrallerin yenisi 5 defa daha satın alınabilecek bir tutardır. Diğer ödeme ise ürettiği enerjinin bedeli olarak ödenmektedir. Sözleşmeye göre fiyat ilgili aydaki yakıt fiyatı dikkate alınarak belirlenmekte ve sürekli olarak güncellenmektedir. KIB-TEK tahsilât yapsın veya yapmasın özel sektör ürettiğini satmakta ve parasını da sözleşmesine uygun şekilde düzenli olarak almaktadır. Alamadığı zamanlarda ise üretimini durdurma veya azaltma yoluna gitmektedir.
c. Teorik olarak borcunu ödemeyen gerçek ve tüzel kişilerin elektriği, kamu veya özel olup olmadığına bakılmaksızın kesilmekte ve alacaklar için yargı yoluna gidilebilmektedir. Bu konuda da yetkili makam olarak KIB-TEK Yönetim Kurulu görülmekte ancak siyasi otoritenin en can alıcı müdahaleleri bu alanda kendini göstermektedir. Kurumun alacaklarını tahsil etmesi hakkını uygulatmayan güç, devletin ve yürütmenin sorumlusu olarak hükümetin kendisidir.
d. KIB-TEK’in 31 Ağustos 2011 tarihi itibarı ile alacak ve borçları aşağıdaki gibidir:
ALACAKLARI (TL) | ||
Devlet daireleri | 230.178.812 | |
Devlete bağlı kurumlar | 28.689.940 | |
Belediyeler | 157.641.233 | |
Özel şahıs ve işletmeler | 202.049.970 | |
Toplam | 618.559.955 | |
BORÇLARI (TL) | ||
Devlete olan borcu | 183.113.577 | |
Değişik bankalara | 101.916.358 | |
Yakıt için borç | 158.183.026 | |
AKSA’ya borç | 10.455.038 | |
Toplam | 453.667.999 | |
Özellikle KIB-TEK toplumsal olarak fiziki varlığı ve kapasitesi ile en güçlü kamusal varlığımızdır. KIB-TEK zarar eden değil 31 Ağustos 2011tarihi itibarı ile borçları düşüldükten sonra eski ifade ile 165 trilyon TL alacağı olan bir kurumdur.
5. Sonuç
Son 30 yıldır dünyayı ve ülkemizi saran “serbest piyasa modeli” ve “özelleştirme” olarak kendini bulan yeni liberal politikalar küreselleşme adı altında beyinlere tek alternatif olarak empoze edilmektedir.
Yüzlerce çalışanı, gerektiğinde Kıbrıs Rum kesimine bile elektrik enerjisi sağlayabilecek donanımda ve beceride olduğunu kanıtlamıştır. Yani sorun ne bütçe açığı ne de verimliliktir. Sorun yukarıda ifade edildiği gibi ideolojik ve kamusal varlıkları yok ederek özel kişi ve kuruluşların kârlarını artırması, uluslararası sermayenin ülkemizdeki her şeyi kontrol altına alma çabasıdır.
KIB-TEK özelinde alternatif çözüm vardır. Böyle bir çözümde çalışanlar kendilerine düşen görevi, yani üretim, iletim, dağıtım ve tahsilât görevlerini yapabilecek kapasitededirler. Bunun aracı ise siyasilerin kurumdan ellerini çekmeleri ve kurumun ÖZERK bir işleyişe kavuşturulmasıdır. ÖZERK yapı demek, daha ucuz üretim, daha gelişmiş işçi hakları, toplumsal varlıklarımızın toplumsal mülkiyette kalması, stratejik öneme sahip enerji üretim, iletim, dağıtım tahsilât ve denetiminin Kıbrıs Türk halkına ait olması demektir.
EL-SEN, bu anlayışla KIB-TEK’in özelleştirilmesine yol açabilecek girişimlere karşı mümkün olan meşru her yolla direnecek ve Kıbrıs Türk halkı adına kendi toplumsal varlıklarına sahip çıkacaktır. KIB-TEK bizler için sadece bizim ekmek teknemiz değil, toplumumuzun var oluş mücadelesinde korunması gereken en önemli kalelerden biridir.
* EL-SEN Başkanı