UBP her gün halkı yalan vaatlerle kandırmış olmanın sonuçlarıyla daha fazla yüzleşmekte ve artık yolun sonuna gelindiğini UBP’liler de teslim etmektedir. Peki, sonrasında ne olacaktır?
2014 genel seçimlerine gidilirken kimin hangi pozisyona sahip olacağından çok bizi kendi kendimizi yönetmekten alıkoyan ve yok oluşa sürükleyen yapısal sorunlarımızın nasıl aşılabileceğine ilişkin verimli tartışmaların gündeme taşınması gerekmiyor mu tam da bu aşamada?
Kurulu düzenimizin siyasal partilerimizi kamu yararına somut değişimlere imza atmaktan alıkoyduğu aşikârdır. Siyasal sistemimizde ciddi bir tıkanıklık söz konusudur. Anayasa’nın değiştirilemezliği bu tıkanıklığın başlıca sebebi olsa da her an bir erken seçimin gündeme gelebileceği algısı siyaset dünyamızda farklı kaygıları ön plana çıkarmaktadır. O halde yapısal sorunlarımızın aşılmasını önemseyen toplum kesimleri önümüzdeki bir yılda ne yapacaktır ya da ne yapmalıdır?
İngiltere’de koalisyon hükümeti pek çok ülkede olduğu gibi bütçe açığını kapatmak için kamu harcamalarında disipline yönelirken muhalefetteki İşçi Partisi topluma zor yaşam koşullarının dayatıldığını iddia ederek hükümeti suçluyor. Anketler İşçi Partisi’ni %14 önde gösterirken kimi İşçi Partililer halkın kemer sıkma politikalarından rahatsızlığından ötürü aradaki farkın çok daha büyük olması gerektiği üzerinde duruyor. Bu durum karşısında üç kez seçim kazanan Tony Blair partisinin protest bir harekete dönüşme tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu ve partiyi iktidara taşıyabilecek politikalardan mahrum kalındığı uyarısını yapıyor. 59 yaşında olmasına rağmen 10 yıllık Başbakanlık deneyiminin ardından siyaseti bırakmış olması O’na bu gibi uyarılarda bulunabilme imkânı tanıyor. Blair 2015 genel seçimleri öncesinde kemer sıkma politikalarından rahatsız olan toplum kesimlerinin sempatisini kazanırken somut sorunlara pek az çözüm önerisi sunabilen partisini uyarma ihtiyacı hissediyor. “Ana ilke somut sorunlara somut çözüm önerileri üretmek olmalı, sadece kızgınların oyuna talip olmak yeterli değildir” diye de ekliyor. Görevi yeniden devralabilmek için İşçi Partisi’nin merkezi politikalara yoğunlaşmasını öneriyor. Blair zorlu konularda liderlik üstlenmek yerine mevcudu savunan partisi yüzünden ülkenin bayatlamış sol-sağ çatışmasına geri döndüğünü iddia ederken şimdiki lider Milliband BBC’ye yaptığı açıklamada, “Ben kendi bildiğim şekilde partiyi yönetiyorum. Önemli olan da budur” diyerek bir anlamda Blair’in eleştirileri karşısında sessiz kalmayı tercih ediyor.
Başta UBP’nin körüklediği popülizm hastalığımız nedeniyle ülkemizde yapısal sorunların çözümünü gözetecek bir siyaset gütmenin ne denli zor olduğu bilhassa siyasetin içinde yer alan herkesçe çok iyi biliniyor. Yapısal sorunlarımızı aşmayı öngörmeksizin yürütülecek siyasetin hayatı teğet geçeceğini bizde kendi birikimleri ışığında aktif siyasetçilerimize kim anlatacaktır? Siyasette yeni isimlere abartılı misyonlar yüklemek bir tür neo-popülizme dönüşürken bu insanlara ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar yapısal sorunlarımızın gölgesinde üstlenecekleri görevlerde bir arpa boyu yol kat edemeyeceklerini, mirasın vahim bir noktada olduğunu anlatacak cesur ve mücadeleci deneyimlilerimiz ne yapıyor?
Ekonomik krizlerle çalkalanan dünyanın güncel gerçekliği şudur: Var olmak için yapısal sorunlarımızı aşmalı ve toplumsal gelirlerimizi daha etkin ve verimli biçimde kullanmayı öğrenmeliyiz.
Toplumsal hassasiyetlerimizin azami düzeyde gözetileceği bir yeniden yapılanma süreci için tek güvencemiz kendi iç dinamiklerimizdir. Siyaset kurumumuzu içinden ve dışından bir korku çemberine hapsedip kamu yararına politikalar üretmekten alıkoyanlara inat toplumsal onurumuzu korumak adına evrensel ölçütlerde normal olanı topluma mal edecek sivil girişimlere ihtiyacımız vardır.
Sivil inisiyatiflere bağlı toplumsal devinim mevcut hegemonyanın yarattığı korku çemberini kırabilecek yegâne araçtır. Yapısal sorunlarımızı aşmanın önemi kamuoyuna mal edildikçe siyaset de bu ihtiyaca cevap verebilecek şekilde yeniden yapılanacaktır.