Ulaş Gökçe
Dünyayı kurtaracağız. Memleketi de askerlerden arındırıp, tam bağımsız ve hür yapacağız. Her bir işi yapacağız ama büyük işler yapacağız. Küçük işlerle işimiz olmaz bizim. Biz büyük işlerin adamıyız ya… LTB’yi kurtarsak, oradaki insanlar biz ülkeyi kurtarana kadar maaş alsa iyi olmaz mı? Boş versene sen LTB’yi; biz memleketi kurtaracağız yahu!
İşte böyle geçiyor hayatımız. Her bir şeyi yapacağız ama sonra yapacağız, kapsamlı yapacağız, kökten yapacağız…
Apolitizmin çağdaş halini sistemleştiren ilk kez Tufan Erhürman oldu. Daha önce apolitik tavırları böyle sistemleştirebileni görmemiştim. Ben de bu konuya katkıda bulunmak istiyorum. Kaldı ki olay tüm ülkeyi sardı, sarmaladı.
Apolitik yaklaşımlar son dönemde iki şekilde baş gösteriyor: sendikal ve entelektüel.
Entelektüel apolitizm en yavanı. Bitmek bilmeyen bir Suudi Arabistan aşk filmi… Kadın erkeği sevdiğini, dağlara bahar geldiğini, çiçeklerin açtığını ima ederek belirtirken erkek kadını sevdiğini, 8 yıllık arkadaşlıkları boyunca iki kez gözlerinin içine bakarak anlatıyor. Bir hareket yok, bir el tutuş, bir öpücük? Külliyen namevcut! Entelektüellerin, yani bir aydın kaygısı taşımayan, kazancı yerinde olan bilgili insanların günlük hayata, siyasete yönelik tavrı gerçekten incelemeye değerdir.
‘Eleştirmek kolay, iş yapmak zor’ sığlığında değiliz. Meseleyi daha çetrefilli görüyoruz. Elbette herkesin yalnızca eleştirme hakkı var. Ancak mesele şu ki eleştiri bir amaca hizmet etmek yerine bir spor haline geldiğinde işe yapamadığı gibi yapılan işleri de engelliyor. Ülke öyle bir durumda ki artık fantezi yapacak, sabahlara kadar tartışacak, atışma yapacak durumumuz yok. 5 yıl, 10 önce vardı ancak şimdi artık yok. Aydınlarımız, öğretmenler, akademisyenler, sanatçılar, gazeteciler, yazarlar kaygılı ve çok duyarlı. Ancak bu duyarlılığı, eleştirinin bir adım ötesine taşıyamıyoruz. Aynı durum sendikal hareket için de geçerli. Sendikalarımız, taraf olduklarını söyleyip dursalar da siyasete bir türlü gerçek anlamda taraf olamıyorlar. Elbette sendikal hareketin rejimle ve siyasi partilerle ilgili çekinceleri haklıdır. Ancak hayata ve ülkeye bir yerden tutunabilmemiz gerekiyor.
Örneğin İrsen Küçük ve saz takımının kaybetmesi, AKP'nin uyguladığı politikaların kaybetmesi anlamına geleceği ortadadır. Bu konuda dahi net taraf olamıyoruz. Ya ne yapıyoruz? Kaybetme şansımız olmayan, prestijimizi sarsmayacak ve gömleklerimizi kirletmeyecek bir rejim mücadelesine giriyoruz. Bu şanlı mücadelemiz devam ederken kamusal eğitim özele gidiyor, kamusal sağlık hizmetleri daralıyor, kurumlarımız tek tek özelleştiriliyor, sendikaların faaliyet alanları daralıyor ve bizatihi sendikalar güçsüzleşiyor. Ancak bizler, istisnasız hepimiz, bir söylem ve dik durma yarışındayız. Mücadele amaç için değil mücadelenin kendisi için yürütülür hale gelmiş. Örneğin bir insan hakkı olarak kamusal eğitimin mevcudiyetini korumasını mı istiyoruz? O zaman bunun için her yöntemi kullanabilmeliyiz. İşte bu noktada apolitik, yani siyasete “bulaşmayan” bir tavır sergilemekten vazgeçmek gerekecek. Ne yapabiliriz?
İrsen Küçük ve ekibini yenemeyen bir UBP ve muhalefet AKP'nin iktisadi ve siyasi politikalarına karşı durabilir mi? Mümkün değil. Yapılamayacak kadar büyük hedeflerle ancak vakit kaybederiz. Mutlu olur muyuz? "Dik durur muyuz"? Elbette. Ancak mesele dik durmak kadar bir şeyleri başarmaktır. Geçtiğimiz Eylül ayından itibaren DAÜ'nün sorunları başta olmak üzere ülkenin birçok sorununun hükümet değişikliği yoluyla çözülmesi için siyasette taraf olduğumuzu söyledik. Bu taraf olma bir partiyi destekleme anlamında değil ülkede taş taş üstüne koyacak, DAÜ’de ve her yerde hesap soracak, iş yapacak, insanlarımızın göçünü engelleyecek her siyasi harekete sahip çıkma anlamındadır. Kıbrıs’ın kuzeyin yaşanan sorunların çok büyük bir kısmının Kıbrıs sorununun devam eden çözümsüzlük halinden kaynaklandığını biliyoruz. Ülkede askeri ve siyasi vesayet olduğunu biliyoruz, görüyoruz, yaşadık ve yaşıyoruz. Bu olguyla mücadelemizi sürdüreceğiz, bu mücadelenin bayrağı olanlara desteğimizi, dün olduğu gibi yine devam ettireceğiz. Bununla birlikte halkımızın yararına olacak her siyasi adıma, her girişime de destek olmalıyız. Bu bağlamda hükümet değişikliğini de önemli bir aşama olarak görüyoruz. Halkın yararına çalışabilecek, ülkeye ve ülkeden göçü önleyebilecek, özelleştirilen kurumları geri alabilecek, kurumlarımıza sahip çıkabilecek, son dönemde ve evvelinde yapılan yanlışların hesabını soracak, yurtsever bir hükümete destek olmalıyız. Bu manada geride durup iş yapmak isteyenlerin hatalarını tespit edip onları eleştirme niyetinde değil, onlara her türlü desteği verme niyetindeyiz. Eleştireceğiz, gerekirse kavga edeceğiz ancak istediğimiz bu değil. İstediğimiz, bir kısmından yukarıda bahsettiğimiz somut işlerin yapılmasıdır. Sendikacılık veya entelektüel olma somut, faydalı bir amaca hizmet ettiği sürece anlamlıdır. Eleştiri, grev ve “dik duruş” iş değil bir araçtır.
Bu bağlamda kaygılı, amaçlı, azimli, bir şeyler yapmak için çırpınan, kafa patlatan, mesai harcayan siyaset insanlarına saygı duyuyorum. Onları eleştiren, süreçlere katkı koymak isteyen herkese saygı duyuyorum. Hor görenlere üzülüyorum. Tuzu kuru olmak hoş değil. Apolitik olmak hoş değil.