Kıbrıs'ta çözüm karşıtlarının işi kolay!
Korkuları tetikliyorlar.
Yaraları kazıyorlar.
İmkansızı öneriyorlar.
Üstelik alışılmış bir statüko var.
On binlerce de “statüko aşığı”!
Yağma düzenini cilalıyorlar.
Ve uyuşturuyorlar, uyutuyorlar ahaliyi...
Bu “standart yoksunu” uyduruk devlette...
Başıboşluk ve kuralsızlığı kutsuyorlar.
Bu düzenin ekmeğini yiyorlar, yağla, balla.
Ve tüm bu "kir"leri örten, “kuşatma”yı büyüten "dağ" gibi de bir Türkiye var!
* * *
Birleşik Kıbrıs için “hayal”e ihtiyaç var.
"Statüko" ise somut!
Elle tutuluyor, gözle görülüyor!
Neresini tutsanız elinizde kalıyor ama...
Yine de somut!
* * *
Çözüm karşıtlarının bir kolaylığı daha var...
"Biz de çözüm istiyoruz" diyorlar...
Eskiden "federasyon"a karşıydılar...
Şimdi seviyorlar!
"Barış" denince ürkerlerdi, artık değil!
Biliyorlar ki "isterim" demenin zararı yok.
“İmkansız"ı öne sürmek sürekli..
Ve korumak “mevcut”u...
- “Ne yapalım, çok istedik, olmadı!..”
* * *
Çok alışılmış bir model bu...
Kıbrıs sorununda değil sadece...
Pek çok iç meselede de böyle...
Bir işin "olmamasını" isterseniz...
Önce "elbette" diyeceksiniz, “isteriz...”
Ve sonra öylesine şartlar koyacaksınız ki..
Nasılsa olmayacak...
* * *
Kıbrıs’ın iki yanındaki “ortak”lar böyle...
Türkiye'nin "biz isteriz" tavrı da bu galiba...
Dışişleri Bakanımız bir koşu gitmiş!
"Vilayet"in ismi konmamış limanından...
Ana limana sığınmış...
"İstiyoruz" diyorlar!
Ne de olsa biliyorlar, Kıbrıs'taki diğer toplumun kabul bağlamış yaralarını...
Kaşıyorlar!
* * *
Peki ne olacak?
Ya başımız tokuşacak, iyice...
Dibin dibini göreceğiz, gün gele...
Biz göremezsek, çocuklarımız görecek...
‘Sürdürülemez’ bu yapıda çürüyeceğiz.
Ya da ‘Birleşik Kıbrıs’a sözle değil özde inananların sesi çok daha gür çıkacak...
Barış kültürü için bedeller ödenecek...
Ayağa kalkılacak, cesaretle...
“Dur bakalım ne olacak”la zor yani!