Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye İlerleme Raporunda (2021) Kıbrıslı Türklere dair yer alan ifadelerin son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
7 Haziran 2022 tarihinde Strazburg’da gerçekleştirilen Genel Kurul’da büyük bir çoğunluk tarafından onaylanan Raporda, hem Türkiye’ye, hem Komisyon’a, hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Kıbrıslı Türklerle ilgili önemli çağrılar yapılmaktadır.
Türkiye’den, “adanın meşru bir toplumu olan Kıbrıs Türk toplumuna, bu sıfatına uygun bir şekilde hareket edebilmesi için yer açması” talep ediliyor.
Kıbrıs Türk toplumunun varlığı ve iradesi giderek daha büyük oranda yok sayıldığı bir dönemde, Türkiye’ye Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin uzantısı değil, Kıbrıs ülkesinin meşru bir toplumu olduğunun hatırlatılması yerinde bir hareket olmuştur.
Çünkü ayrılıkçı Kıbrıslı Türkler ile yayılmacı Türk milliyetçileri, Kıbrıslı Türklerin ayrı bir toplum olduğunu ve farklı bir yurtta yaşadıkları gerçeğini unutturmak istiyorlar. Daha doğrusu, Kıbrıslı Türklerin yurdunu “Türk toprağı” sanıyor, “Türk toprağı” kılmak istiyorlar.
Aynı zamanda, Kıbrıslı Türklerin AB yurttaşı olduğunu belleklerden silmeye çalışıyorlar.
Bu yüzden, Raporda “Kıbrıs Türk toplumunun yerinin Avrupa Birliği’nde olduğunun” vurgulanması isabetli olmuştur.
Gelgelelim, Kıbrıslı Türkler bu konumlarını maalesef yeteri kadar değerlendiremiyorlar. AB yurttaşlığı sıfatını aktif biçimde kullanmıyorlar.
Bunda Kıbrıslı Türklerden kaynaklı sorunlar olduğu gibi, Avrupa Birliği Komisyonu’nun ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yöneten kadroların da ciddi sorumluluğu var.
Nitekim Raporda, Avrupa Birliği Komisyonu’nun Kıbrıslı Türklere dönük olarak yaptığı çalışmaları daha etkili hale getirmesi isteniyor: “Komisyon, Kıbrıs Türk toplumuna dönük çabalarını güçlendirip hızlandırmalıdır.”
Benzer biçimde, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne de bir çağrı yapılıyor ve sorumlulukları hatırlatılıyor: “Kıbrıslı Türklerin AB ile olan angajmanlarının güçlendirilmesinden Kıbrıs Cumhuriyeti sorumludur.”
Kanaatimce, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yapılan bu gönderme son derece anlamlıdır. İlk defa, Kıbrıslı Rum yetkililere Kıbrıslı Türklere dönük sorumlulukları hatırlatılıyor ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türklerin AB ile olan ilişkilerini kösteklemesi değil, güçlendirmesi gerekiyor.
Maalesef, Kıbrıs Rum yetkililer bu konuda gerekli hassasiyeti göstermiyorlar.
Oysa yakın tarihten ders almış olsalardı, Kıbrıslı Türkleri dışlamanın adanın siyasal birliği önünde engel teşkil ettiğini bileceklerdi.
Kıbrıs’ın AB üyeliğini Kıbrıs Türk toplumunu AB’ye entegre etme yolunda değerlendirselerdi, belki de Kıbrıs bugün temelli bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalmayacaktı.
Sonuç olarak, Avrupa Parlamentosu’nun hem Türkiye’nin, hem Komisyon’un, hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sorumluluklarını hatırlatması son derece anlamlı olmuştur.
Fakat en büyük sorumluluk elbette Kıbrıslı Türklere düşmektedir.
Bir yandan Türkiye’ye “Dur, Kıbrıs Benim Yurdumdur!”, diğer yandan Kıbrıslı Rumlara “Dur, Ben Kıbrıs Cumhuriyeti Devletinin Kurucu Ortağıyım!”, öte yandan da AB’ye “Ben Avrupa Yurttaşıyım” diye seslenmek ve bu sesi, siyasal performansın merkezine yerleştirmek, Kıbrıslı Türklerin görevidir.
Varoluş krizini atlatmanın ve güçlü bir özne olabilmenin sırrı buradadır.
Kıbrıs’ı yurt olarak tahayyül edip sahiplenmekte, Kıbrıs ülkesinde devlet olgusunun parçası olmakta ve AB yurttaşlığını aktif olarak kullanmaktadır...