Dünyanın halini düşününce içim ürperiyor. Bu kadar fazla düşünmesem mi diyorum sonra. İstanbul’da yaşayan arkadaşlarla vapura bindiğimde ya da bir kafeye oturduğumda bir yakınma hissediyorum hemen. Şehrin eski halinden söz edip hayıflanmaya, her bir şeyden şikâyet etmeye başlıyorlar. Bu olumsuzluktan vaz geçin hayatı daha da çekilmez kılıyorsunuz diyorum. Manzaranın tadını çıkaralım biraz. Manzaranın eski halini biliyoruz ama diyorlar. Yine de çok güzel diye diretiyorum ben. Yakınma cümleleri işitmekten sıkıldım.
Kapitalizm zenginler için şahane bir sistem. Bir şımarıklıktır gidiyor burnuna kadar paraya gömülenler cephesinde. Orta sınıf yok olmuş adete. Sistemin gediklerini yoklayıp paraya ulaşmaya çalışan lümpen yoksulların acıklı filmini izliyoruz. Üç kâğıt, şantaj, tehdit, bedenini ve ruhunu satmak, kendinden fenomen diye bir karikatür yaratmak da bunlar arasında. Birilerinde çok para var ve ona ulaşmanın bir yolu bulunmalı.
Bu yazıyı bavullarımı topladığım İstanbul’dan yazıyorum. Bugün Kıbrıs’a uçuyorum uzun bir aradan sonra. Bu hafta yeni döndüğüm Özbekistan ile ilgili bir yazı yazmayı düşünüyordum ama vakit dar olduğu için hakkını veremem diye erteledim. Taşkent, Namangan ve Semerkant’ta geçen güzel iki haftanın hatırlarıyla doluyum şu an.
Kıbrıs’a dönüyorum ve yoğun günler bekliyor beni. Ohio Üniversitesi için çevrimiçi ders, Kıbrıs Üniversitesi’nde panel, Şiir Otobüsü, Fikret Demirağ Festivali ve diğerleri var sırada. İyimserlik için üretim ve hareket içinde olmak şart. Diğer seçenek depresyon.
Seyahatlerden sonra başka biri olarak dönüyorsun geriye. Her uzun yolculuk sonrası uyum sağlamakta zorlanıyorum. Rutine dönmek güzel bir yandan da. Çok yoğun bir deneyimin dalgınlığıyla dönüyorum geriye diğer yandan. Zihnim epey yorgun ve dalgalı. Bir süre sonra dalgalar durulacak elbet ve bu deneyimin beni ne kadar zenginleştirdiğini göreceğim. Arkadaşlar için birer anlatıya dönüşecek pek çok yaşanmışlık.
Bu zihin yorgunluğuna yeni bir havaalanı deneyimi daha katılacak. Gözünde fazla büyütmez her yaşanmışlıkta kendince bir keyif yaratırsan daha kolay oluyor her şey. İstersen her deneyimin kendince bir tadı var sonuçta.
Pencereden sonbahar ağaçlarını izliyorum. Bu renkleri seviyorum. Güz neden hüzün mevsimi olsun ki. Dilersem mutluluk çıkarabilirim baktığım pek çok şeyden. Kendi iç bütünlüğüm önemli olan. Başıma ne gelirse gelsin onu bir vakarla, bir deneyim olarak yaşamam, bu dünyadaki acı-tatlı hikayemin bir parçası yapmam. Doğru bir hayat için elimden geleni yaptığıma inanmam. Hatalar da yapacağım elbette. Sorun hataların fena halde sarsmasında beni. Elimden kayıp gidenler için tuttuğum yasın kaygılı kederlere dönüşmesinde. Her şeyin başka türlü yaşanabilme olasılığı mevcut sonuçta. Şu an gerçekleşen olasılık belki en arzu edilen değil ama yolun sonunda başka bir sürpriz var belki.
Kederli bir sis bulutu içinde yaşayanlara üzülüyorum hep. Sisten kendilerine gülümseyerek bakan çiçekleri, zamana direnen ağaçları, üzerlerinde kurmaya çalıştığımız egemenliğe rağmen varlıklarıyla içimizi şenlendiren hayvanları göremiyorlar. Kapıldığım kederlerden hızla çıkarmaya çalışıyorum bu yüzden kendimi. Yaşanan olumsuzluğu hatıraların çöp sepetine fırlatıyorum ve yeni sevinçler aramaya koyuluyorum. Pek çok şeyi değiştirmek elimizde değil elbet ama değiştirebileceklerimize de dokunmuyoruz çaresizlikle paralize olduğumuz için.
Durdurulmaz bir akış içindeyiz. Zihnimiz hızla savruluyor bir durumdan ötekine. Bu hız çağına bir biçimde uyum sağlamak, kendi dingin alanlarımızı, kurtarılmış bölgelerimizi oluşturmak tek çare.
En karanlık zamanlarda bile tutunacak bir dal bulmak mümkün çoğu zaman. Olumsuzluklar kaçınılmaz ama bir yerlerde bizi bekleyen güzellikleri düşünerek teselli bulmak mümkün.
Şimdi havaalanına gitmeliyim. Bu yazıyı yazabildiğim için mutlu olabilirim. Hayat ne getirse getirsin hazırım. Güzel şeyler olacak, olmasalar da ben güzelleştireceğim onları elden geldiğince. Hissediyorum bunu.