Yıllardır yarar getirmeyen bir muhalefet modeli var.
Ayıplamak…
Kötülemek…
Kınamak…
Ama “biz bunu değiştireceğiz” umudu vermemek…
Ne zaman ki böyle bir umut uyandı, önemli bir değişim oldu.
Özgürleştik o dönem…
Hayat kalitemiz yükseldi…
İrademiz, demokrasimiz, değerlerimiz anlamlandı…
Hayal kırıklıkları yaşadık elbette…
Kimi fırsatları yitirdik...
Statükoyu yıkmak yerine, iyileştirmekle yetindik…
Yine de kendimiz kalabildik…
Haysiyetimizi koruduk toplum olarak…
Ezilmedik…
***
“Onlar kötü” üzerinden yol almak mümkün değil...
“Berbat”ı yineleye yineleye sonuç değişmiyor.
Yeni bir geleceğe inandırmak gerekiyor toplumu…
Yeni bir umuda…
Son dönemde yaşadığımız şu:
Öfkeli bir kalabalık kendi mahallesi içinde söyleniyor, karşılıklı…
Birbirini kışkırtıyor, suçluyor, alkışlıyor, övüyor, yeriyor ancak kendi sesinin yankısında boğuluyor.
Ötesi yok!
***
Kimi örgütlerin adeta “meslek” edindikleri eylemleri de ses getirmiyor artık…
Çünkü “samimiyet” sorunu yaşanıyor.
Sözle pratik, isyanla hayatları uyuşmuyor.
Ezberlenmiş sloganlar değişim önermiyor.
Ekmeği bölüşmeyenler, isyanı bölüşüyor sadece!
***
İyiye gitmiyor bu ülke ve endişeliyiz.
Öfkeliyiz üstelik…
Dipteyiz!
Doğrudan hayatlarımızla oynuyorlar.
Bir kimliğin üzerini çiziyorlar.
Kültürümüzü, nüfusumuzu, yaşam alışkanlıklarımızı, değerlerimizi, benliğimizi değiştiriyorlar.
Kıbrıs’ın geleceğine dair çözüm ve barış umudunu ortadan kaldırarak, bu karanlık yapıyı meşrulaştırıyor, siyasetin koşullarını da yandaşlık düzeni üzerine kuruyorlar.
Duvarlar örüyorlar her yere…
Hapsediyorlar bizi!
Yetmez kendi yanlışlarımız bir de adeta üzerimizden geçiyorlar, talimatla, dayatmayla, baskıyla…
***
Kendi seslerimizin yankısıyla avunmak ya da didişmek yerine bu sesleri çoğaltmamız gerekiyor mutlaka!
Yeni bir geleceğe ihtiyacımız var…
Yeni bir umuda…