Kendi sabahına uyanıyor herkes dünyada… Ama bir biçimde hepimizin sabahı bu… Dünyanın herhangi bir yerinde olup bitenin her birimizi herhangi bir biçimde ilgilendirdiği bir sabah… Yeryüzünü gören ve bize ileten büyük bir göz var artık. Kendi mutlu sabahımızda başkalarının mutsuzluğundan, kendi mutsuz sabahımızda başkalarının mutluluğundan haberdarız medya sayesinde. Kendi hikâyemiz bedenimizle, ruhumuzla hissettiğimiz, belleğimiz kadar bedenimiz ve ruhumuza da kayıt düşülen bir hikâye ama. Başkalarından önce kendimizi taşıyoruz. Tehlike anında önce kendimizin sonra çocuğumuzun maskesini takmamız gerekiyor. Çocuğumuzun kurtuluşu için gerekli olanın bu olduğu söyleniyor. Bize öğretilen bu… Aslında neyi ne zaman yapmamız gerektiği çoğu zaman net değil. Terazimizin ne kadar hassas olduğu, hayatın karmaşık dolambaçları içinde iyilik için yaptığımızın bir biçimde bir kötülüğe tercüme edilip edilmeyeceği belirsiz kimi zaman.
Aslına bakılırsa fena halde kandırılmışız pek çok konuda. Düşüncelerimiz bize ait değil. Onları başkalarının aktardığı çarpıtılmış bilgilerle oluşturmuşuz. Konuşup duruyor, kıran kırana tartışıyoruz gerçeğin sahibi bizmişiz gibi. Güvenliğimizi tehdit edecekse bazı şeyleri söylemekten imtina ediyoruz çoğu durumda. Çıkarlarımız için konuşuyor, susuyor, haykırıyor, gizleniyor ve en çok da kirleniyoruz.
İnandığımız yalanların bir parçası oluyoruz çoğu zaman. Gündemlerimizin telaşı içinde kaybolup hayatın büyük fotoğrafını gözden kaçırıyoruz. Önümüze konan merdivenlerin basamaklarına tırmanmakla meşgulüz, başkalarını iterek. Yer bulma, pay alma telaşına kapılmışız. Ortalık toz duman içinde ya göremiyoruz önümüzü. Yaşadığımızı normal, başka türlüsü yaşanamaz sanıyoruz.
Sonunda ölüm olan bir dünyanın gerilimini taşıyoruz bedenlerimizde. Kendimizi bu yalan tiyatrosunu kaptırmış, repliğimizi söyleyip iniyoruz sahneden. Var olmaya, ezilip geçilmemeye çalışıyoruz. Dünya yalanlarıyla esir almış durumda bizi.
Bunu görüp bunun dışına çıkanları bir çeşit meczuplar olarak gördüğümüz bir hayat bu. Kötülüğün ele geçirdiği, iyiliğin saflık ve budalalıkla özdeşleştirildiği bir varoluş biçimi. Gündelik tüketimi, gündelik zevkleri için gözbağı taşıyan, zulmü iktidara taşıyan bir dünya.
Bu yalan dünyayı sarsan bir an gelir bazen. Bazen gerçek tüm çıplaklığıyla zuhur eder birden. Gerçek, o büyük hakikatin küçük bir modeli, önemli bir semptomu olarak apaçık durur karşımızda. Kıyıya vuran bir çocuk cesedi gibi… Çoğalıp duran bir görüntü dünyanın halinin bir özeti, denize atılan şişe içindeki mesajın dehşetli tokadı gibi şaklar suratımızda. Kalbi paramparça eder, vicdanın sızısı iflah olmaz bir lanet gibi çöker üstümüze.
“Duyun beni” der. Yeryüzünün bütün yürekleri, duyun beni… Küçücüktüm ben. Masallara, kucaklara saklanmıştım. Dünyada bir çocukluk, bir hayat yaşayacaktım. İzin vermediler. O kravatlı adamlar bir yerlerde kararlar alıp durdular. Beni istatistiklere, hesaplara, haritalara yerleştirdiler. Bana kendi çıkarlarının dürbününden baktılar. Ölümden kaçırılırken, daha fazla özgürlük, daha fazla refah içinde büyüyeceğim bir toprak ararken denize kurban edildim ben. Duyun beni. Ben o çocukların içinden bir tanesiyim sadece.
Onların temsilcisi olarak geldim bu kıyıya. Hepinize bir söz söylemek için geldim. Kuma kıvrılmış bir acı, dünyanın boğulan kalbi olarak geldim. Duyun beni… Kıyıda yatan bir virgül gibi değil, bir ünlem işareti, her şeyi bir nidayla anlatabilen bir ünlem işareti, bir büyük “Ah!” olarak duyun. Duyun beni, küçücüktüm balık olup yüzemedim, kuş olup uçamadım, kayıp gittim elinizden.
Görün beni, hayat filminin iç burkan bir sahnesi olarak değil, kalbinizin kıyısına uzanmış gerçek bir canlı; uzaklarda bir yerde ölüvermiş bir yavrucuk gibi değil, kendi çocuklarınızın beşiğinde uyuyan bir küçük melek, sofranıza kabul etmediğiniz bir garipçik gibi görün.
Duyun kendinizi, görün kendinizi. İçinizde bir yumruyum ben. Ben dünyanın bir çocuğu, ben dünyanın bir haliyim. Ben hepinizim.
Kendi sabahına uyanıyor herkes dünyada, ama kapısının önünde ağlayan bir yavru kedi bulabiliyor bir sabah. Başkalarıyla paylaştığımız bu dünyanın nasıl da yanlış bir yer olduğunu görebilmemiz için bir masum yavrucuk kıyıya vuruyor bir sabah