Geçmiş nesillere baktığımız zaman anne, baba otorite figürü olarak görünürken günümüzde giderek bu figürün ortadan kaybolduğunu, anne, baba ve çocuğun daha özgür ilişkiler kurduğunu gözlemliyoruz.
Ebeveynlerin çocukların fiziksel ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunun yanı sıra çocuğun sevgi ihtiyacını karşılamak da en büyük sorumlulukları arasındadır.
Çocuk her zaman için sevildiğini hissetmeli, anne ve babayla yaptığı doğru ve yanlışları anne ve babayla paylaşabilmeli, yardım istemekten çekinmemelidir. Bu ortamı çocuğa sağlayacak olan ise ebeveynlerdir.
Ancak bir ebeveyn çocuğunun güveneceği, sevgisini hissedebileceği, paylaşım yapabileceği kişi olmalıyken kendisini çocuğunun arkadaşı olarak görmemeli ve bunu da çocuğa hissettirmemelidir.
Sevginin anlamı, çocuğun kuralları çiğnemesine izin vermek, hatalarını yok saymak, aşırı esnek davranmak değildir.
Maalesef son zamanlarda bu davranış biçimi yüzünden çocuklarımızda ve gençlerimizde sosyal hayata uyumda güçlük, aşırı uç davranışlarda bulunma, durması gerektiği noktada durmayı bilmeme, sorumluluk almama, hayatı ile ilgili bir amacının olmaması, gerçek dünyanın bilincinde olmama gibi davranışlar gözlemlenmektedir.
Ebeveynler kural koymaktan, çocuğu disiplinize etmekten çekinmemeli ve bunun ona karşı olan sevgileriyle alakalı olmadığını, hepimizin hayatta uyması gereken kurallar olduğunu ve alması gereken sorumluluklar olduğunu çocuğa anlatmalıdırlar.
Çocuk ebeveyni yöneten konumda olmamalı, gerek ebeveynlerine gerekse diğer insanlara karşı sosyal sorumluluklarını yerine getirmeli ve kendine ait sorumlulukları üstlenmelidir.
Özellikle boşanmaların artmasıyla ebeveynler çocuklarının bir tarafının eksik kaldığı veya karşı tarafın olumsuz algılamaması düşüncesiyle çocuğa karşı anlayışlı değil, çocuğun kendilerini yönetmesine izin verecek şekilde davranmaktadırlar. Bu durum çocuğun sorumluluk almamasına, sosyal ortamlarda uygunsuz davranışlar sergilemesine, yaşına göre aşırı özgür davranmasına yol açmasına neden olmakta ve en sonunda ise telafisi mümkün olmayan bir yaşam biçimine sahip olmasına neden olabilmektedir.
Nasıl ki geçmişte çocuğun anne ve babadan korkması, yaşantısını paylaşamaması çocuğu yanlış bir yola götürüyorsa, çocuğa anne ve baba olduğunu hissettirmemek, kurallar koymamak, yanlışları sonrası yaptırım uygulamamak da ayni şekilde çocuğu yanlış bir yola doğru sürüklemektedir.
Çocuk kendi sorumluluğunu almamaya başlamakta, kurallara aykırı davranmakta, sosyal çevreye uyumsuz olmakla birlikte ilerde suç teşkil edecek davranışlarda bulunmaya yönelebilmektedir.
Anne ve babanın ister ayrı, ister birlikte olmaları çocuğa olan davranış biçimini değiştirmemeli, çocuk anne ve babanın kontrolü altında olduğunu bilmeli ve yaptığı yanlışların bedelini ödemelidir.
Genelde bu tür davranışla karşılaşan çocuk anne ve baba ayrıysa iki taraftan birini kullanmaya başlamakta, birlikteyseler “beni sevmiyorsunuz” savunma mekanizmasını kullanarak istediği davranışı sergilemekte direnç göstermektedir.
Günümüz çağında boşanmalar doğal bir durum halini almıştır. Sürekli tartışan anne ve babanın yanında veya mutsuz bir ailenin yanında büyüyen bir çocuktansa boşanmış ancak anne ve babanın himayesi altında olan, sorumluluk alan ve kendisine kurallar konan çocuk daha sağlıklı yetişmektedir. Boşanmış bireylerden her iki taraf da kurallar koymalı , bir tarafın “hayır” dediğine diğer taraf “evet” dememeli, çocuk için bir köprü kurulmalı ve çocuğun iletişim eksikliği kaynaklı iki taraftan birini kullanmasına izin verilmemelidir. Her ne şartta ayrılırmış olursak olalım bu yanlış davranış biçimi çocuğumuza zarar verecektir.
Çocuğumuzun bizi sevgisizlikle suçlayarak uygun olmayan isteklerini yapmasına izin vermemeliyiz ve her şartta sevilmesine rağmen anne ve babası olduğunu ona hatırlatmalıyız. Bizimle konuşurken saygılı olmalı, iznimizi almadan herhangi bir davranışta bulunmamalı, verdiğimiz izinler konusunda sınırları genişletmeye çalışmamalıdır. Her verdiğimiz tavizin çocuğumuzun davranışına yansıyacağını ve ileride kendisine dönecek olan mutsuzluk, başarısızlık ve hayata karşı amaçsız kalmak olacağını unutmamalıyız.