2018’i geride bıraktığımız şu günlerde yine barış umutlarımızı içimizde taşıyor ve her zamanki gibi yeni gelen yıldan medet umuyoruz. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanların, “yeni yıldan ne beklersiniz”, sorusuna verdikleri yanıtlar, uzun yıllardır değişmiyor sanırım. Federasyon, konfederasyon, Kıbrıs Cumhuriyetindeki haklarımıza geri dönelim, anlaşma, barış, kalıcı çözüm, egemenlik gibi çok farklı şekillerde ifade edilse de, sürerdurumun değişmesi isteği yineleniyor.
Bugün artık, Kıbrıs sorununun ötesinde, yarım adamızda gün yüzüne çıkan ve canımızı fazlasıyla yakan önemli sorunlarla boğuşuyoruz. Yarım adanın küçüklüğüne karşıt gündeminin büyüklüğü, çeşitliliği ve değişkenliği gerçekten de insanı hayrete düşürecek boyutlardadır. Örneğin; vicdani ret, emirname, sel, CAS çalışanlarının eylemi, savaşsız Kıbrıs’ta patlayan bomba sonucu yaşamını kaybeden çocuk, alışveriş poşetlerinin ücretli olması gibi konular, son bir ayın bazı konu başlıklarıdır. Geçenlerde şöyle yazmıştım sosyal medya hesabımda: “Adada yaşam, korkular üstüne kuruldu; gün geçtikçe bunu daha da iyi anlıyoruz. Savaş korkusu, göç korkusu, evini kaybetme, işsizlik, trafik kazası, hormonlu gıdalar, susuzluk, maaş, devlette iş bulamama, hastalanınca tedavi edilememe gibi korkular listesi uzayıp gider. Şimdi bunlara bir yenisi daha eklendi: sel korkusu. Artık yağmur yağmasından korkar olduk. Selde yaşamını kaybedenler için çok üzgünüm.”
Kıbrıs’ın kuzeyinde kurduğumuz anormal yapı, can yakmaya devam edeceğe benzer; ancak halen daha “ben”, “biz” olmaktan daha değerli bu coğrafyada. Benim evim, benim işim, benim çocuğum, benim kariyerim, benim haklarım… Kimse toplumsal kuralları, adaleti, gerçek anlamda demokrasiyi, eşitliği takmıyor bence. Bunun birçok nedeni olabilir de, kanımca sıraladığım sorunlar en çok, uluslararası hukuktan tecrit edilmişlik, savaş sonrası ganimete konmuş olmak ve üretimden-sanayiden uzak kalıp çalışmanın-emeğin değerini yitirmişlikle açıklanabilir. Peki, bu çürümüşlüğü, yalnızca tepeden alınan politik kararlarla yani siyasetle ortadan kaldırmak olası mıdır? Hiç sanmıyorum…
Avrupa ve Dünya’da Sağın önlenemez yükselişi karşısında Solun gerekli alternatifleri yaratamamış olması, ne yazık ki olumsuz bir motivasyon nedenidir. Dünyada olduğu gibi Kıbrıs’ın kuzeyinde de Sol, yalnızca günübirlik sorunlara odaklanmakta ve geleceği, değişimi-dönüşümü yaratabilecek enerjiyi kendinde bulamamaktadır. Bu durum karşısında Sağ, büyümekte ve radikalleşmektedir. Alt ve orta sınıf geçim derdindeyken ve 2019’un da ekonomik krize gebe olacağı sancısını yaşarken Kıbrıs’ın kuzeyinde gericilik, radikal sağın yükselişi, özel sektörde sendikalaşmaya cesaret edilememesi ve kamuda-özel sektörde liyakate gerekli değerin verilmeyişi gibi sorunlar halen devam ediyor. Eğer 8-9 ay boyunca, söylendiği gibi Türkiye’den tek kuruş alınmamışsa, bağımsız bir ekonomi yaratılabilir mi? Bu durum sürdürülebilir mi, yeni ekonomik paketlere gereksinim duymadan idare edebilir miyiz? Keşke…
Yeni yılda, sözünü ettiğim sorunları ortadan kaldıracak insangücü, tecrübe, bilgi birikimi ve duyarlığın artmasıdır umudum. 2019’da, Kıbrıs sorunu ve iç meselelerde gerçek değişimin ve dönüşümün yaşanacağı günleri gözlüyorum. Mutlu yıllar…
Ahmet GÜNEYLİ
* Ön kapaktaki illüstrasyon Stuart McReath’e, editörün notu sayfasındaki ise Wenyi Geng’e aittir.