Her yılın sonunda medyada yılın önemli olaylarının bir özetini geçerler. Genelde bu olayların çok azı artık olumlu haberler içermektedir. 2019 yılı bu gerçeği en açık şekilde ortaya seren bir yıl oldu. Her geçen yıl savaşlar ve çevresel felaketler başta olmak üzere binlerce olumsuz olay dünyanın gitgide yaşanmaz bir yer olmaya başladığını gösteriyor bize. Ancak öte yandan asıl korkunç eğilim ise bu olayları gitgide daha az duyumsayan, akıllı ama akılsızlaştıran telefonlarına, sanal dünyaya gitgide daha çok gömülmüş insanlardır. Sosyal medyada sanki de dünyada her şey yolundaymış gibi eğlenen ve sanki dünyada fakirlik hiç yokmuş gibi lüks yaşama gömülmüş insanları izleriz. Bir yandan da saptırıcı, anlamsız yalan bilgi ve görsellik bombardımana tutulmuş şekilde yaşayan insanlar haline geldik.
Umarız ki sosyal medya bir zaman gelir de insanlığın ve doğanın katliamına dur demek için kullanılan bir araç haline gelebilir.
Her yeni yıla bir takım umutlarla dolu olarak başlarız. Bir konuda umutlu olmak aslında durumun ne kadar umutsuz olduğunun da bir göstergesidir. Belki de umut varlığımızdaki güçsüzlüğün bir işaretidir. Yılları, ayları yaşamaya odaklanırken günleri es mi geçiyoruz acaba? Odağımızı yayıp zamanda ileriye (ya da geriye) doğru uzattıkça asıl yaşayacağımız anları kaçırıyoruz. Anlarda yoğunlaşılıp yaşanacak şeyler yaratıyor günleri ve yılları, ancak biz aylara, yıllara odaklanırken bir bakıyoruz zaman geçivermiş. Sonra da ne çabuk geçti zaman, bu yılda bomboş geçti diyoruz. Yoğun yaşayan, mücadele eden, bir şeylere öğrenen ve büyüdüğünü hisseden insan zamanın kendi lehine aktığını duyumsayabiliyor.
Bu ayki Gaile’de doğru ve güzel yaşamak için takınmamız gereken doğru tutumu irdeleyen yazılara da yer veriyor. İyileşmek, ayrıntıları fark edebilmek, acılarına, duygularına açık olabilmek, sahte maneviyattan kurtulabilmek vurgulanıyor. Nasıl oluyor bilmiyorum ama günün sonunda her şey kendimizi bilmekten geçiyor diyor Seda Argün. Ayırımcılık, toplumsal sorunlar, siyasi olaylar incelenirken birey cephesinde olanlar da masaya yatırılıyor. Bu iki alanı dengelemek ve bağdaştırmak zorundayız. Sadece içimize kapanmak yetmiyor ama her şeyin sosyal ve siyasi olaylardan ibaret olduğunu düşünmek de etkili bir yaklaşım değil. İnsan hem içinde hem dışında yaşayan bir varlık, o halde bu iki alana ilişkin düşüncelerimiz ve çabalarımız olmalı.
Eski insanlar çok daha anlamlı bir biçimde, baharın gelişini yeni yılın başlangıcı olarak kutlarlardı. Çünkü etlerinde, kemiklerinde, ısınan havada, açan çiçeklerde hissederlerdi yeni bir yılın geldiğini. Şimdiyse kışın ortasındaki alelade bir günde, doğal döngüleri hiçe sayarak sadece rakamlardaki bir değişimi referans alıyoruz. Oysa hiçbir şeyin bittiği yok. Sevgili Hakkı Yücel’in dediği gibi.” Oysa zaman sadece takvim yapraklarından eksilen rakamlardan ibaret değil. Değil, çünkü zaman bitmiyor. Aslolan onun sürekliliği, hep geçiyor olması ama hiç bitmemesi.”
Gaile çağının dürüst, samimi tanığı olmayı sürdürüyor. Bu ay 17 yaşındaki İlde Atik’in yazısı da Gaile’de yerini aldı. 3. Kez yapılan Kıbrıs Felsefe Olimpiyatlarında ikinci olan İlde, özgürlüğü yaratıcı ve cesur bir biçimde tartışmış.
Keyifli Okumalar
Yılmaz Akgünlü