Eylül ayı eskiden sonhaharı, yaprak döken ağaçları, havaların yavaş da olsa ılıyıp soğumasını, kısalan günleri ve belki de en önemlisi, hüznü simgelemektedir. Lakin bu bahsedilenlerin neredeyse hiçbiri (kısalan günler dışında) gündelik hayatımızın bir parçasını oluşturmuyor artık. Artık diyorum çünkü alışılagelmiş iklimsel döngülerin yerini beklenmedik, anlık atmosfer olayları aldı. İzlandalı yazar Andri Magnason’un Discovery Channel’ın `Change Drivers” serisi için çekilen videoda vurguladığı gibi, “Hayatlarımız suyla bağlantılı. Ancak şu an, suyun devri dengesini yitirdi... Binlerce yıl içerisinde gerçekleşen olaylar artık bir insan yaşamı süresince vuku buluyor” (1). İnsan denilen varlık olarak kendimizi dünyanın merkezinde, doğaya hükmetme hakkına sahip görmeye devam ettikçe; doğa dediğimiz şeyin bir parçası olduğumuzu, insan denilen varlığın da günün sonunda bir canlı varlık olduğunu (ki doğaya ait olmak için sadece canlı olmak gerekmediğini hatırlamakta fayda var) unuttukça, hatırlamak istemedikçe, “doğal felaket” olarak adlandırdığımız felaketlerde payımız olduğunu görmek istemedikçe, çok daha zor günler bizleri bekliyor olacak. Magnason’un sözlerinde etkileyici bir başka nokta ise, sevdiklerimiz hakkında. Sevdiklerimize nasıl bir dünya bırakmak istiyoruz? Hemen hemen herkesin bildiği ve sosyal medyada paylaştığı ama gündelik yaşamda birçoğumuzun hayatlarımızda uygulamadığı Şef Seatlle’ın şu sözlerini hatırlamakta fayda var: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”.
Bitmeyecek “iklim krizi” kendisini tüm gücüyle göstermeğe devam ededursun, Ukrayna’da var olan savaş hali devam ediyor. İnsanlık olarak ona da alıştık gibi. Artık Ukrayna’daki savaş birçoğumuz için haber bültenlerinde Birkaç dakikalık anons ve videolardan ibaret ne yazık ki.
Kıbrıs’a gelince… Kıbrıs, sanki dünyanın merkezi, her şeyin gerçekleştiği yermiş gibi, vaktimizi almak dışında, hayatlarımızı kısıtlamaya devam ediyor. Gündelik sorunlar, koşturmacalar, “meşhur” Kıbrıs sorunu, iç geliş(eme)meler derken, dünyada olanlar sanki buraya hiç dokunmayacakmış gibi yaşamaya devam ediyoruz. Politika herhalde hiç bu kadar anlamsız olmamıştı. Kısır tartışmalara hapsolmuş bir siyasi ortam var uzun bir süredir buralarda. Gündelik yaşamı bırakın iyileştirmeyi, önceden elde olan “kazanımlar” teker teker kayıp gidiyor.
Tüm bunların ışığında Eylül ayının sonu, Ekim ayının başında olduğumuz bu günlerde, değişik yazılardan oluşan bir Gaile ortaya çıktı. Hakkı Yücel’in yazısı, özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve darbe sonucu yaşanan günlere dair önemli bir hatırlatma. Elvan Şenkayalar incelemesinde, Elias Canetti’nin Körleşme romanına bakarak, bugünü, yaşamlarımızı sorgulamaya teşvik ediyor bizleri. Yılmaz Akgünlü yazısında mutluluk ve iyilik, özellikle Batı düşündünyasında çoğunlukla birbirine zıt olarak görülse de bunun böyle olmak zorunda olmadığını, mutluluğun iyilikle birlikte var olabileceğini vurguluyor. Emel Kaya yazısında, Kıbrıs’ın resmi tarihinin ısrarla gözden kaçırdığı bir realiteyi, Kbrıs’ta var olan halkları ve çektikleri sıkıntıları bir tiyatro eseri üzerinden inceliyor. Filiz Uzun ise yakın zamanda yaptığı Finlandiya gezisi ve izlenimlerini aktarırken, aynı ve farklı dünyaların nasıl olabileceğini bizlerle paylaşıyor.
Yazıların oku(n)maya, düşünmeye, tartışmaya katkısı olması dilekleriyle...
Notlar
- “Discovery | Change Drivers | Andri Magnason. https://www.youtube.com/watch?v=dUa-tzt22vI. 4 Ağustos 2022. Son erişim tarihi 3 Ekim 2022.
Hakan Karahasan
Bu ayın editörü