Gaile 10. yılında ve elinizde tuttuğunuz derginin 450. sayısı. 2018 yılı Şubat ayından itibaren artık haftalık yayımlanmayan ve aylık çıkan Gaile’de, gerek biçimsel gerekse içerik olarak birtakım farklılıklara gidildi. Okurdan gelen ilk tepkiler, söz konusu değişikliğin kabul gördüğünü işaret ediyor; umut ediyoruz ki, insanların düşünmesi, yazması ve yazdıklarını paylaşması adına Gaile, Kıbrıs’ın kuzeyinde nitelikli bir tartışma zemini ve düşünsel dünya oluşturmaya devam eder. Sözlü kültürü önceleyen (meyhanede memleket meselelerini çözen, kahvede siyaset yapan, her fırsatta yerel TV kanallarındaki siyasi programlarda mühim demeçler verip adayı yönettiğini zanneden) ve okuma-yazmayı öteleyen bir toplumsal yapıda, Gaile’nin uzun soluklu oluşu ve Sol’da farklı görüş, siyasi parti ile sivil toplum örgütlerinden insanları buluşturması -bir başka deyişle çoğulcu bir anlayış benimsemesi- oldukça değerlidir. Günlük yaşamda ve kamusal/siyasi ortamlarda ortak bir platformda buluşmakta güçlük çeken kişiler, Gaile’nin sayfalarında düşüncelerini peşi sıra paylaşmaktadırlar. Okurun yazar olabildiği (yayın kurulundaki yazarlardan çok misafir yazarlara yer verilmektedir), gerçek anlamda özerk ve otonom, reklamsız ve tamamen gönüllülükle yürütülen Gaile’ye katkılarınızı bekliyoruz.
Lafı, memleket meselelerine getirdiğimde şunu söylemek gerek öncelikle. Meclise giren ve politik söylem-eylemlerinde ayrımcılık yapmayacağını hatta ayrımcılığa engel olmak için siyasete girdiğini iddia eden radikal bir sağ anlayışla karşı karşıyayız 7 Ocak Seçimleri sonrasında. Hal böyleyken, böylesine riyakar bir zihniyetle her şeye rağmen demokratik bir tavırla, çığırtkanlık, tahammülsüzlük ve saldırganlıktan uzak bir biçimde ve elbette yasalar çerçevesinde tartışmak gerektiği aşikardır. Ateşe benzin dökercesine bir yaklaşım sergilendiğini gözlemliyorum ve bu durum, haksızı haklı konuma getirmeye ve kullanılmaya çok müsaittir! Büyük umutlar bağlanan 4’lü koalisyonun bugüne kadar çözülememiş, kangrenleşmiş bu ve benzeri sorunların üstüne cesurca gitmesi ve önceki hükümetlere benzememesi bekleniyor. Aksi halde, hep dillendirilen çözülmenin (ya da çürümenin) hızla gerçekleşmesi muhtemeldir. Seçime katılımın yıllar geçtikçe azalması, siyasete ve siyasetçiye olan güven bunalımı, bu çözülmenin bariz göstergeleridir ve ihmal edilmemesi, unutulmaması gereken önemli emarelerdir.
Güney Kıbrıs’taki gelişmelerin de pek iç açıcı olmadığı görülüyor. Uzun yıllardan sonra ilk kez Kilise’nin politikalarıyla baş edebilecek/Kiliseye karşı durabilecek, ELAM ve DİKO ile seçim pazarlığı yapma gereksinimi bile duymayan bir Kıbrıslırum siyasetçi (Stavros Malas) seçimleri ne yazık ki kaybetmiştir. Malas, Kıbrıs sorunu için bir şans olabilirdi. Öte yandan, geçmişte Kıbrıs sorununun çözümüne ivme kazandıracağı düşünülen hidrokarbon kaynaklarının, hiç de umulduğu gibi bir ivme kazandırmadığı aksine gerginlik yarattığı görülmektedir. Tam da bu bağlamda, Kıbrıs sorununun çözümü siyaset, toprak ve ekonomi endeksli görüldükçe ve yüzleşme, eğitim, sosyal-psikolojik konulara gereken önem verilmedikçe “barış” için yerimizde saymaya devam edeceğimiz söylenebilir.
Şüphesiz geçtiğimiz ayın kaydadeğer bir konusu da Lütfiye Özipek olmuştur. Çeşitli eleştirilere neden olan bir süreç yaşansa da (mikro milliyetçilik, Acun Medya’nın para tuzağına düşme, popüler kültürün ve kalitesiz müziğin esiri olma gibi) bu konu, üzerinde konuşulmaya ve hatta araştırma yapmaya değerdir bence. Şöyle ki, söz konusu yarışmanın olduğu gece, sosyal medyada gözle görülür bir birliktelik/bütünlük (belki abartıyorumdur ama 26 Ocak’taki Barış ve Demokrasi Yürüyüşünden de fazla!) yaşanmıştır. İlginçtir ki, sağcısı, solcusu, dindarı, ateisti, memuru, emekçisi, entelektüeli o gece Lütfiye’ye destek vermiştir. İzolasyonların, dünyadan izole olmuşluğun bir etkisi değil midir bu? Eurovision’u kazansak bu kadar olurdu herhalde! Bu süreçte Türkiye’de bu yarışmayı kazanan ilk kadın olması ve verdiği mesaj önemliydi Lütfiye’nin: “Bu şampiyonluk ülkemizde öldürülen, şiddet gören, tecavüz ve taciz mağduru olan tüm kadınlara armağan olsun.” Hazır 8 Mart yaklaşmışken söylemek lazım, daha geçen gün (25 Şubat) yine bir gece kulübünde bir kadın öldürüldü. Olmuyor, engelle(ye)miyoruz! Lütfiye meselesi, “ortak hedefler” etrafında buluşmanın önemini hatırlattı. Her kesimden insanın destek olmakta bir dakika şüphe duymayacağı ortak politikalardan söz ediyorum. İşte, onlardan başlanmalı! Ortak politikaların başında geliyor toplumsal cinsiyet meselesi ve kadına yönelik şiddetin engellenmesi, sonrası malum… Yolsuzluklarla mücadele, bilimsel, laik ve kamusal eğitim, sağlık politikaları… Yanıbaşımızda, Türkiye’de neler olduğunu düşündükçe ortak politikalar belirlemenin hayatiliği/ivediliği daha da önem kazanıyor. Dönüşmemek, benzememek, geç kalmamak ve yozlaşmamak için! Seçimler öncesi Afrin harekatının gerçekleşmesi, masum insanların ölmesi ve savaş karşıtı söylemlerin cezalandırılması, çocuk istismarlarının engellenememesi, şehitliğin kutsanması (hele de çocuklar üzerinden), basının karartılması, şovenizm ve dinin seçimlere alet edilmesi… Bu liste uzayıp gider. Gerçi, Amerikan başkanı Trump, öğretmenlerin silahlanmasını istedi ya… Kimin kime gülecek, kızacak hali var şu ahir dünyada!
Ahmet Güneyli
*Gaile’nin sayfaları; eleştirel, politik ve kültürel mecralarda kendini özgürce ifade etmek isteyen okur-yazarlara her zaman açıktır. Gaile’de yayımlanmasını istediğiniz yazılarınızı gailedergisi2018@hotmail.com adresine gönderebilirsiniz.