EEEEEEEEEE

Tanıdık bir sestir. Genellikle bir boşluğu doldurmak için kullanılır. “Doğa boşluk tanımaz” derler ya, işte bu insan doğasının boşluğu doldurma biçimidir. Henüz lise son sınıftayken Bayrak FM’de bir radyo programına katılmıştım. Sunucu a

 

 

Tanıdık bir sestir. Genellikle bir boşluğu doldurmak için kullanılır. “Doğa boşluk tanımaz” derler ya, işte bu insan doğasının boşluğu doldurma biçimidir. Henüz lise son sınıftayken Bayrak FM’de bir radyo programına katılmıştım. Sunucu arkadaş soruyor, ben cevaplıyorum. Gençlik sorunları, ülkenin son durumu, ne yapılabilir, ne yapılıyor vs. Bir hararetle anlatıyorum ama programa da hazırlıksız gitmişim. Tam bir doğaçlama. Zaten her gün konuştuğumuz konular... Programın sonunda sunucu arkadaştan programın kaydını bir CD’de aldım. Evde CD’yi takıp kendi performansımı değerlendireceğim. Bir de ne göreyim. Programda yaklaşık 60 dakika konuşmuşum, bunun 30 dakikası: “ EEEE” demekle geçmiş...

 

“Eeee” sorumluluk sahibi bir sestir. Genel hatlarıyla konuşmacının ne söyleyeceğini düşünmekle meşgul olduğu dakikalarda, dinleyiciye çaldığı bekletme müziği gibidir. Ya da asıl sanatçı sahneye çıkmazdan evvel sahne alan cover grubu gibidir. Hoş benim durumum da bu ön sanatçı, sahnede bayağı kalmış görünüyor. Aslında çok iyi niyetli bir yaklaşımdır bu. Dinleyiciye beklediği esnada bir meşguliyet yaratmak. Ama hepimiz de biliriz ki telefonda muhataplarına ulaşmaya çalışırken bekletilenler, çalan müziğe gıcık olurlar. Müzik Mozart bile olsa, “olmamış”tır çünkü o dakikada amaçlanan şey ile kişi arasında gereksiz bir vakit kaybı niteliğindedir. Hele hele GSM operatörlerinin kullanıcılara, kendilerini arayanlara telefon açılana kadar arabesk müzik dinletme imkanı sağlaması ile bu için cılkı iyice çıkmıştır. Aradığınız kişi telefonu açana kadar size dinletilen şarkı, sizi garsona bir büyük rakı söylemeye itebilir. O kadar ki eski ve klasik “DIIIT.... DIIIIT....” şeklinde telefon çalmasını özleyebilirsiniz. Hatta meseleyi bir ileri boyuta taşıyıp “Nerde o eski telefon çalmaları” gibi bir köşe yazısı dahi yazabilirsiniz. Telefonlarda çalan bekletme müziklerini düşündüğümüzde, insanın kendi ağzıyla çıkardığı “Eeee” bekleme sesi kaliteli bir tarz bile sayılabilir. Ortaya çıkan “Eeee” sesini bilgisayar terminolojisi ile ifade edecek olursak, bunun bire bir karşılığı “Loading” olacaktır. Asıl önemli soru ise şudur: Kişi “Eee” dediğinin farkında mıdır? Ya da ben programın neredeyse yarısını “Eeeee” diyerek geçirdiğimin farkında mıyım? Kesinlikle hayır. Her zaman söylerim farkındalık her şeyin başıdır. Ortada bir sorun varsa, bunu çözmek için önce bu sorunun farkında olmanız, sorunun algınız dahilinde olması gerekir. Kuşkusuz ki “Eeee” sesinin farkında olunarak kullanıldığı versiyonları da vardır. Örnek: “ Eeeee şey.... Şey... Açıklayabilirim Nejla! Eeee bir dinlesen!” gibi... Burada zat, ilgili sesi zaman kazanma amaçlı kullanmaktadır. Ancak çıkan sesin fazlasıyla bilincindedir ve bundan hoşnuttur da. Çünkü burada vereceği cevabı düşünen kişi inanılmaz bir baskı altındadır ve her bir “E” harfinin kazandırdığı zaman birimi son derece kıymetlidir. Katıldığım radyo programında benim yaşadığım durum ise farkındalık dışında bir durumdur. Bir tür düşünme refleksi gibi. Beyin ortalığı domine etmeye o kadar meraklıdır ki, kendisi tezgahın arkasında bir şey düşünürken dahi, ön tarafa müşteriyle ilgilenmesi için bir tezgahtar bırakmıştır. Beynin öngöremediği şudur: Kendisi arka taraftayken ön tarafa bıraktığı eleman dinleyici üzerinde nasıl bir izlenim bırakmaktadır? Beynin bizzat kendisi kadar “presentable” mıdır ? Fotoğrafa bir bakalım: Düşünsel faaliyet çerçevesinde muhtemelen tavana ya da sağa sola bakan bir insan yüzü ve fonda sık aralıklarla çıkan bir “Eeee” sesi... Bence bu fotoğrafta bir tek ağızdan akan salya eksik...

“Doğa boşluk tanımaz.” sözü genellikle olumlu anlamda kullanılan bir sözdür. “Doğa” sözünün bizzat kendisi zaten genellikle çok güçlü bir anlam atfedilerek kullanılır. Doğa boşluk tanımaz, sen kim oluyorsun? Adam Doğa...( Ya da Kadın Doğa... ) Kadim bir kurum doğa. İnsanlık, medeniyet daha buralarda yeni. Hele ki medeniyetin 2011 versiyonu olan kapitalizmin doğayı ( tabiat anlamıyla) katlettiğini de düşünecek olursak, aslında doğa hem kadim ve güçlü hem de mağdur. Yani aslında bu sıfatlarına bakacak olursak, aslında doğa AKP gibi bir şey. Hem güçlü hem mağdur. “Doğa boşluk tanımaz” sözü ya da “İnsan doğası şöyledir, böyledir...” gibi belli bir düşünceyi insan doğasının tümüne mal etmeye çalışan cümleler tam olarak doğanın kelime olarak gücünden faydalanmaya çalışma teşebbüsleridir. Buyurun size bir başka örnek daha: “Bu durum eşyanın doğasına aykırıdır.” Geçtiğimiz günlerde bir arkadaş kendisinden değişmesini bekleyenlere “Ama benim doğam bu!” dediğinde, bir diğer arkadaş kendisine şu cevabı verdi: “Demek ki doğanın üzerine hiçbir şey katamamışsın!” Burada “Bu benim doğamda var!” argümanını kendi statükoculuğuna dayanak olarak kullananlara verilmiş güzel bir cevap var. Buyurun işte doğa boşluk tanımamış ve boşluğu doldurmak için çıkardı ses: “Eeeee” Olmuş mu? Bence olmamış... İnsan ne kendi doğası olarak rasyonalize etmeye alıştığı şahsi statükosuyla ne de aslında günümüzde medeniyetin doğası gibi görünen kapitalizmle yetinmemelidir. Doğa belki boşluk tanımaz ama, boşluğun nasıl dolduğu da önemlidir. Ben artık bir konuşma esnasında düşünürken “Eeee” sesi çıkarmak yerine sessiz kalmayı tercih ediyorum... Doğa o boşluğu öyle doldurmuştu, ben ise böyle doldurmayı tercih ediyorum...

Diyeceksiniz insan düşünce faaliyeti esnasında çıkarılan gayri ihtiyari bir “Eeee” sesi üzerine bu kadar yorum yapma gereğini neden duyar? Eeeeeeeee... Neden duymasın?

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri