İş makineleri geriye çekilince, o ihtişamlı betonarmenin ortasına bir yere "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" yazılacak muhtemelen.
Bir de Atatürk portresi konacak…
Laiklik, halkçılık, devrimcilik gibi ilkeleri sayılmayacak.
"Milliyetçilik" yetecek cümle aleme!
***
"Külliye"ye muhtemelen daha sempatik bir isim bulacaklar.
Şimdi durmaksızın çalışıyor işçiler…
Kırk derece sıcakta, gecenin kör karanlığında, gün doğumunda fark etmiyor.
Proje henüz kamuoyuna sunulmadı.
Bittiğinde göreceğiz!
Mimarını, mühendisini de bilmiyoruz.
Onayı da yok.
Gizli (!)
***
Sözcü’den Deniz Ayhan’ın haberine göre “Külliye” için 2 yıl önce 2.49 milyar TL’lik bir ihale imzalanmıştı. İnşaatın bitirilmesi için yaklaşık 2 milyarlık TL’lik bir ihale daha verildi.
“4.5 milyar liraya neler yapılmazdı” derseniz.
“Parasını biz veriyoruz, size ne” diyecekler.
Size soran olmadı zaten…
Biliyorsunuz, Erdoğan, mevcut Cumhurbaşkanlığı Sarayı için “gecekondu” benzetmesini yapmıştı. Saray’a değil de ada yarısında kurdurulan devlete çok daha fazla yakışırdı bu benzetme…
***
Kamu İhale Bülteni’nde yer alan bilgilerden öğreniyoruz detayları…
“KKTC Cumhurbaşkanlığı, Cumhuriyet Meclisi, İç Mekan Düzenleme, Cami Tamamlama ve Otopark ile Sosyal Donatıların İnşaatı İle Altyapı ve Çevre Düzenlemesi İşi.”
İhale “pazarlık” usulüyle yapılmış ve Siyahkalem Mühendislik Şirketi’ne verilmiş.
Bu şirket AKP döneminin yıldızlarından…
Neyse…
Dedik ya, “Egemenlik kayıtsız şartsız…”
Cem Karaca toprağından haykırıyor, o gür sesiyle: “Yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle…”
Yağma, nüfus taşınması, kuralsızlık ve arsızlık!
"Biz uluslararası hukuk açısından konuya baktık ve dedik ki, uluslararası anlaşmalara göre, hiçbir özel mülkiyete bir barış olmadığı sürece tecavüz edilemez. Burada gördük ki, Ulusal Birlik Partisi'nin yetkili kişileri bir kavram kargaşası içindedirler. Devletin tasarrufunda bulundurması ile bir kişiye mülk olarak devretme arasında büyük farklar mevcuttur. Kıbrıs Türk Federe Devleti adanın kuzeyindeki mülklere el koyabilir ve bunu dünyaya açıklayabilir. Bunu toplumu açısından yapar. Hükümet kalkıp da el koymuş olduğu herhangi bir kaynağı, bunu sana zimmetledim, istediğin gibi harca diye bir kişiye devredemez. Uluslararası hukuk bunu gerektirir."
Bu sözler, Alper Orhon'a ait.
Sene 1977.
"Milliyetçi" çizgideki vekillerden biriydi o dönem...
Halkçı Partisi Genel Başkanıydı.
20 Temmuz 1974 Harekatı'nın ardından Kıbrıs Koordinasyon Komitesi’nde görev almış, Planlama ve Koordinasyon Bakanlığı yapmıştı.
1977 yılına ait “İskan, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasa Tasarısı” görüşme tutanaklarını okumaya, hatırlatmaya, hayıflanmaya devam ediyorum.
“Ah” çekiyorum okudukça!
Nasıl bir “körleşme” yaşandı öyle…
İktidar, mal, para, makam hırsı nasıl da tüm değerleri ortadan kaldırdı.
***
O dönem Meclis'te kimi veriler de konuşuldu.
Kıbrıslı Rumlardan kalan ve dağıtım tabi olacak tarım arazileri 872.778 dönümdü.
Küçük işletmelerin sayısı 3001.
Büyük işletme sayısı soruldu, söylenmedi!
Arsalarla ilgili bilgi yoktu!
Taşınabilir malların kaydı açıklanmadı!
22 bin konuttan söz edildi ve bunların 21 bin 191'inin tahsis edildiği anlatıldı.
Kıbrıslı Türklerin güneyde bıraktığı tesisler ise 77 adet olarak geçti kayıtlara...
Yetmiş yedi!
Evet, yalnızca 77!
"Kıbrıs Türk Federe Devleti sınıfları içinde Rumlardan kalan tesis, taşınmaz mal ve taşınır malların ortalama ve toplam maliyeti" soruldu “hükümet”e, yanıt bulunamadı.
***
Bir de "göçmen rakamları" ilgimi çekti.
İsmail Bozkurt kürsüden paylaştı.
Göçmen sayısı:
Kişi olarak Lefkoşa bölgesinde 1974 göçmeni 3248,
1963 göçmeni 2648,
şehit ailesi ve malûl gaziler 1133,
iktisaden güçlendirilecekler 317,
kritik bölgeden göç ettirilenler 497,
güneyde kendi malından geçinenler 218,
tayinli-memur 117,
belirsiz 71,
hariç 253.
TC: 2021.
Toplam 10.523.
Bütün ada çapında toplam 45,906
1963 göçmeni 7053;
şehit ailesi ve malûl gaziler 1977;
iktisaden güçlendirilecekler 1824;
kritik bölgeden göç ettirilenler 862;
güneydeki malından geçinenler 263;
tâyinli memur 1043;
belirsiz 821;
Hariçten gelen 2400,
TC 23,603.
Toplam 85,752.
Buna karşılık kuzeyden ayrılmak zorunda kalan Kıbrıslı Rumların sayısı en az 140 bin…
***
1974’ün bir de böylesi yüzü var.
Yağma, nüfus taşınması, kuralsızlık ve arsızlık!
(Karikatür: Musa Kayra)
Ayşe: “Sıkıldım, yoruldum,”
Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik 1974 çıkarmasının sembolü Ayşe.
15 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs’ta Yunan Alayında görevli Albay Georkitsis’in Yunan Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği mesaj “Aleksandros Hastaneye Kaldırıldı” şeklindeydi.
Darbenin parolası böyle kazımdı tarihe!
Türkiye’nin 20 Temmuz askeri müdahalesi geldi ardından… 22 Temmuz’da “ateşkes” ilan edildi. 22 Temmuz günü saat 17.00’de ateşkes sağlandığında Girne ele geçirilmişti yalnızca… Türkiye ateşkese rağmen adada ilerlemeye devam etse de Birleşmiş Milletler'in "Kıbrıs'ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı" kararı ile birlikte Cenevre görüşmeleri başladı.
Ayşe, bu görüşmelerde Türkiye'yi temsil eden Dışişleri Bakanı Turan Güneş'in kızı…
13 Ağustos'ta Cenevre konferansı sonuçsuz kalınca "Ayşe tatile çıksın" mesajı da böylesi bir yakınlığın sonucu…
O gün savaş başladı.
***
Türk Ajansı Kıbrıs, 1974’le sembolleşen Ayşe’yle görüştü.
Ayşe Güneş Ayata 70 yaşında şimdi…
Ajans’tan Rahme Çiftçioğlu özel bir röportaja imza attı…
“Ayşe Tatile Çıksın” parolasının nasıl bir ilhamla ortaya çıktığını anlatıyor Ayşe Güneş Ayata…
“Kıbrıs’ta Yunan darbesi olduğunda babam Çin’de resmi bir ziyaretteydi. Hemen döndü. Dışişleri Bakanı olarak çeşitli müzakere katıldı ve çok uzun saatler evden uzak kaldı. Barış Harekâtı olduğunda 24 saat eve gelmezdi… Yaşlı bir babaannem vardı, onunla oturuyorduk. Benden küçük erkek kardeşim üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanıyordu. Onunla da ilgilenmek durumunda kalıyordum. Ben de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde sosyoloji öğrencisiydim. O günlerde ‘Sıkıldım, yoruldum, tatile gitmek istiyorum’ diye serzenişte bulundum. Babam, çok yakın arkadaşı olan Turizm Bakanı Orhan Birgit’e ‘Tanıdık, yakın biri varsa, Ayşe de birkaç gün onlarla tatile gitsin’ demiş…”
***
Keşke imkan olsa da sorabilseydik…
“Bu tatilin 50 yıl süreceğini tahmin eder miydiniz” diye.
Bir de şu…
“Sıkıldım, yoruldum, tatilden dönmek istiyorum” der miydi acaba?