Eğer ‘biz’ olamazsak gerçekten

Cenk Mutluyakalı

Ne kadar iğrenç yazmış öyle, Engin Ardıç.
<<… Türkiye'nin Kıbrıs'ıyutmasınahiç gerek yoktur. TC oradadır ve orada kalacaktır. "Zaten yutmuş" gibi bir durum yani…>>
Türkiye’nin Başkanı, yardımcısı, sözcüsü biraz da bu zihniyete baksın!

***

Polemik giderek karşılıklı bir “nefret söylemi”ne dönüşüyor.
Seçimi ya da iradeyi gölgelemekle kalmıyor, geleceği de kanatıyor.
Ne olacak peki böyle?

***

Bunun sonrasında örneğin “garantiler” nasıl konuşulacak?
Ya da…
“Askersiz” bir ada?
Müzakere masasına nasıl oturulacak hep birlikte, yeniden?

***

Çözüme yanaşmak isterken, diyalogdan uzaklaşıyoruz.
Barış dili ararken “harp” aksanıyla bağırıyoruz.

***

Bu Kıbrıs ve Kıbrıslı elbette boğazında kalır Ardıç gibilerin!
Yutamaz kolay kolay.
Yutturmazlar…
Köşesini baskılayan “otoriter”e göre değişen dili, gün gelir değişir.
Öyle de…
Peki bizim hayatlarımız ne olur?

***

Toz duman dağılınca günün sonunda pek çokları yeniden “korunaklı” alanlarına çekilecek.
Müdahaleciler, şükrancılar ve fırsatçılardan geriye uçsuz bir yılgınlık kalacak.
Çözümsüzlük” duracak önümüzde…
Cebimizde üç kimlikle “kimliksiz” gezeceğiz yine…
“5’li zirve” sayıklayacak, “3’lü masa” gözleyecek, bir başımıza dolanacağız.
Dünyanın “görünmez” kulları olmaya devam edeceğiz…
Filler tepişirken de sevişirken de “biz” olacağız ezilen…
Eğer…
Biz” olamazsak gerçekten…