Geçtiğimiz hafta başında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi Meclis Genel Kurulu’nda tartışıldı. Meclisin gündemi eğitim olunca, eski eğitim bakanlarının söz alması da kaçınılmaz oldu tabiî ki... Ancak her ne kadar konu eğitim bütçesi olsa da ortaya konan eleştiriler; eğitim bütçesinin değerlendirilmesinden çok uzakta, sadece politik söylemlerden ibaret oldu…
Hal böyle olunca da geçmişte eğitime yön verenlerin hangi eğitim anlayışları taşıdığı gözler önüne çıkıverdi... Dahası, bugün eğitim sistemimizin neden bu denli sorunlu, verimsiz ve günün ihtiyaçlarından uzakta olmasının gerçek nedenleri de ortaya çıkıverdi…
Oysa eğitim sistemimiz bir yandan çocuklarımıza ve gençlerimize, bize ait kültür özelliklerini kazandırma görevini yerine getirirken, diğer yandan da küreselleşen dünyadaki büyük ailenin bir parçası olmalarını sağlayacak becerileri öğretmeliydi…
Ancak anlaşılan, geçmiş dönemde siyasi kaygılarla alınan kararlar ve günü kurtarma çözümleri, bugün sorun odaklı bir eğitim sistemi sahibi olmamıza ve neredeyse eğitimin her noktasında sıkıntılarla karşılaşmamıza neden oldu. İşte sadece bu durum bile; eğitim konusunda geçmişte yaptıklarımızı sürdürerek herhangi bir başarıyı sağlayamayacağımızı açıkça gösteriyor…
Son 4 yılda eğitim sisteminin çocuklarımıza kökleştirdiği anlayış şudur; “sıkı çalış, bol soru çöz, şu şablon doğruları iyi ezberle çünkü sana onları soracağım. Bana en doğruyu, en kısa sürede işaretlemen lazım, aksi takdirde başarısız sayılacaksın. Arkadaşın senin en büyük rakibindir. Ondan daha fazla doğru yanıta daha hızlı sürede ulaşmalısın. Yoksa o başaracak, sen başaramayacaksın… İyi matematik, iyi fen öğren, İngilizce konuşmayı öğren, yüksek tahsil yap, üniversiteli ol ki, iyi iş bulabilesin”…
Ancak geldiğimiz nokta bundan çok farklıdır. Bugünün gençleri, üniversite diplomasının kendilerine saygın bir kariyer kazandırmanın garantisi olmadığının farkındalar… Dahası, onlara; “ekip olma”, “grup çalışması”, “etkili iletişim”, “sosyal sorumluluk”, “eleştirel düşünme”, “problem çözme” ve “inisiyatif alma” gibi beceriler öğretmediğimiz için de diplomalı işsizler olarak bize derinden öfke duyuyorlar…
Bu yüzden eğitimde önemli değişimler yapmayı başarmalıyız. Ve bunun için de adım atmaya bir an önce başlamalıyız. “V. Milli Eğitim Şurası”, bu gelişim ve dönüşümün en önemli basamaklarından biri olacağını düşünüyorum ve çok önemsiyorum. Ancak işe eğitim anlayışımızı değiştirmekle başlamamız gerektiği de kaçınılmazdır…
Bilim de mutlak doğrular yoktur. Ancak büyük bilim insan Albert Einstein yanılmış olamaz diye düşünüyorum; Einstein’e göre “problemi yaratan beyinle, aynı problemi çözmek mümkün değildir”. Yani, karşılaştığımız problemleri çözmek için ya bakış açımız ve yaklaşımımızı ya da bu problemi ortaya çıkaran beyinleri değiştirmemiz gerekiyor.
---------------------------------
Buraya Dikkat
Benzerlikler ve Farklılıklar
Geçtiğimiz haftalarda açıklanan 2012 PISA sınavı sonuçlarına göre biraz gerilere düşse de Finlandiya, özellikle orta eğitim düzeyinde dünyadaki en iyi eğitim sistemlerine sahip ülkelerden biri… Acaba Finlandiya eğitim sistemi ile bizim eğitim sistemi arasındaki benzerlikler ve farklar nedir?
• Finlandiya’da eğitim, Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğu altındadır. Tıpkı bizdeki gibi…
• Finlandiya’da ilk ve ortaöğretim okullarının çoğu belediyeler tarafından idare edilse de İlköğretimde % 98 ortaöğretimde % 87 okulların finansmanı kamu tarafından karşılanır. Tıpkı bizdeki gibi…
• Finlandiya’da özel kurumlar devlet gözetimi altında bulundurulmaktadır. Bu kurumlar da Ulusal Eğitim Kurulu tarafından onaylanan ana ulusal öğretim programı ve yeterlilik tüzüklerini takip etmektedirler. Tıpkı bizdeki gibi…
• 9 yıl süren zorunlu eğitimin ilk 6 yılında eğitimi sınıf öğretmenleri verirken, son üç yılda branş öğretmenleri verir. Tıpkı bizdeki gibi…
• Tüm temel öğretim ücretsizdir. Yerel yönetim her çocuğa yaşadıkları yere yakın bir okul yeri tayin etmek zorundadır. Tıpkı bizdeki gibi…
• Okul yılı Ağustos ortasından başlayan ve Haziran’ın başına kadar devam eden dönemde 190 gün içermektedir… Bizde Eylül ortasında başlayıp, Haziran başında biter ve ortalama 155 eğitim günüdür… Eh biraz farklılık var. Ancak dünya birinciliğini sağlayan fark bu olmasa gerek…
İyi de o zaman neden onlar dünya birincisi, biz ise daha nerede olduğumuzu bilmiyoruz… İşte farklar:
1. Finlandiyalı eğitimcilerin fikrine göre, yetenekli çocukları daha da yüksek performans göstermeleri için teşvik etmektense, zayıf ve geride kalan öğrencilere daha çok eğilmek, toplamda çok daha iyi sonuçlar veriyor… Buradaki temel anlayış; öğrencinin yüksek performans göstermesi değil; yaratıcı, düşünme becerisi sahip, esnek ve sorgulayan öğrenci yetiştirmek…
2. Finlilerin okumaya duydukları derin 'aşk'… Finlandiya’ da kişi başına kitap okuma oranı yılda 57 kitap… Finlandiya'da doğan her çocuğa devlet tarafından verilen hediye paketinin içinde mutlaka resimli bir kitap bulunuyor.
3. Tutarlı ve uzun vadeli eğitim politikaları… Eğitim sistemlerinde en son yapılan önemli değişiklik tam 44 yıl önce olmuş…
4. Öğretmenlik, ülkedeki en saygın meslek... Tüm öğretmenlerin yüksek lisans sahibi olması ve meslek içerisinde kendini geliştirdiğini ispatlaması zorunlu…
---------------------------------
Anlayana - Gülmece
Üniversite Mezunu
Delikanlı okulu bitirdikten sonra müracaat ettiği mağazada çalışmak üzere ise kabul edilir. Büyük bir sevinçle ertesi gün işe başlamak üzere mağazaya gelir… Mağaza yöneticisi sevecen ve sıcakkanlı bir şekilde delikanlıyı karşılayarak;
- “Hoş geldin” diyerek ve delikanlının eline bir süpürge tutuşturur ve şöyle devam eder;
- “İlk önce şu süpürgeyle arka taraftaki rafların altını temizleyiver”
Delikanlı kızgınlığı yüzünden belli olacak şekilde;
- "Ben üniversite mezunuyum".
Yönetici bunun üzerine bir adım geriye çekilerek,
- "Özür dilerim, bilmiyordum. Süpürgeyi bana verirsen nasıl temizlik yapman gerektiğini gösteririm"