OECD; eğitim, istihdam ve işsizlik ilişkilerini açıklamak için üç anahtar gösterge geliştirmiştir. Bunlar:
- Cinsiyet ve Yaşa Göre İşsizlik Oranları: Bu gösterge, eğitim yetersizliğinin özellikle belirli gruplar üzerindeki olumsuz etkilerini gösterir. Bu gösterge ayrıca, eğitim düzeyi ve iş bulma bakımlarından kuşaklar ve cinsiyetler arası farklılık ve benzerliklere odaklanıldığında bir çıktı göstergesi olarak yorumlanmaktadır.
- Eğitim Düzeyine Göre İşgücü ne Katılım Oranları: İşgücüne katılım oranı eğitimin yapısıyla ilişkilidir. İşsizliğin yapısı ve sıklığı da bir bütün olarak bu göstergeye bağlıdır.
- Eğitim Düzeyine Göre İşsizlik Oranları: Bu gösterge, genelde eğitim yetersizliğinin beğenilmeyen iş koşullarıyla ilişkili olup olmadığını gösterir. Aynı zamanda, farklı eğitim düzeylerindeki işsizlik boyutlarını yansıtır. Örneğin; uzun süreli bir yükseköğretimin tüm ülkelerde işsizliğe karşı eşit derecede bir garantör olup olmadığını gösterir.
Ülkemiz bazında bu göstergelerle ilgili bazı çarpıcı veriler Merkez Bankası’nın 2017 yılı dördüncü çeyrek bülteninde yer aldı. İşte o verilerden derlediklerim:
- 2018’e doldurulamamış 1046 münhalle girdik…
- Buna karşın dönem sonu itibariyle 617 kişi iş bekliyor…
- Kayıtlı işsizlerin %37’si erkek, %63’üde kadınlardan oluşuyor…
Burada bahsedeceğim veriler bunlarla sınırlı değil elbette… İşte daha da çarpıcı verilerden bazıları:
- Örneğin geçtiğimiz öğretim yılında 2736 öğrenci liselerimizden (genel lise + meslek lisesi + özel liseler) mezun olmuş, 2039’u bir üniversiteye kayıt yaptırmış. Yani neredeyse okullarımızdan mezun ettiğimiz her öğrenciyi üniversiteye gönderiyoruz…
- Bir de bunların üzerine 45 bin civarında yabancı işgücüne karşı 11 bin diplomalı genç işsizi eklerseniz durumun vahameti kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor.
Ortada kaygı verici bir durum var değil mi! 1046 münhal olmasına karşın 617 kişi işsiz. Liseden mezun olan herkes üniversiteye gittiği halde; 45 bin yabancı işgücüne karşın 11 bin diplomalı genç işsizimiz…
Aslında bütün bunlardan 2 temel sonuç çıkarabiliriz:
- Yükseköğretime gitmek işsizlik sorununu çözmüyor aksine artırıyor…
- Eğitim sistemimizin daha etkin bir yönlendirme mekanizmasına ihtiyacı var…
Yönlendirme, bireyin eğitiminde dikkate alınması gereken en önemli unsurlardan biridir. Yönlendirme bireyin ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda eğitim alması, güçlü yanlarını daha da güçlendirmesinin yegâne anahtarıdır. Ve pek dile getirilmese de eğitim sistemlerinin en önemli görevi bu yönlendirmeyi gerçekleştirmektir. Aksi durumda bugünkü gibi işsizlik, verimsizlik, başarısızlık ve mutsuzluk kaçınılmaz bir hal alır…
Aklınızda Bulunsun
Türkiye Üniversite Haritası
Haritada da göreceğiniz gibi 2018 yılı itibariyle Türkiye’de toplam 185 üniversite bulunmaktadır. 2003 yılında ortaya konan her ile bir üniversite politikası hedefine ulaştı hatta kimi illerde üniversite sayısı birden fazla oldu.
Elbette ki üniversite sayısı bakımından İstanbul 57 üniversite ile başı çekiyor. İstanbul’un ardından Ankara 19, İzmir ise 8 üniversite ile sıralanıyor. Ancak ne var ki esas dikkat çeken durum Antalya’da yaşanıyor. Antalya bu üç ilin ardından 5 üniversite ile dördüncü sırada yer alıyor. Dahası Türkiye Başbakanının açıklamalarına göre Antalya’ya 10 yeni üniversite daha yapılacak.
Öte yandan Antalya’nın yanı sıra Akdeniz Bölgesindeki diğer ilerlerin birçoğunda da birden fazla üniversite olmasını da dikkate almalıyız…
Peki, bu durum Kıbrıs’taki yükseköğretimi olumsuz etkiler mi? Bu soruya anlamlı yanıt vermek oldukça önemlidir. Çünkü ülkemizdeki üniversitelerin tercih edilebilirliğini artıramazsak olumsuz etkileyeceği aşikar… İşte tam da bu durum; geleceğe dönük projeksiyonlar içeren bir yükseköğretim politikasına ivedilikle ihtiyaç duyduğumuzun ispatıdır
Biliyor muydunuz?
Astronot Münhali
Uğraşa didine Kuzey Kıbrıs’ta bir uzay mekiği yapılır, Mars'a insan gönderecektir. Sadece bir kişi gidebilecek. Ancak tecrübesizlik olduğundan bu ilk yolculuğun çok tehlikeli olacağı aşikardır. Bu nedenle gönüllü bir Astronot adayı bulunmaz ve münhal verilir. Münhal şöyledir: “Marsa gitmek isteyen Astronot aranmaktadır. Üstelik aday olacaklar istedikleri ücreti kendileri belirleyebilir.” Başvurulardan sonra adaylarla mülakat yapılmaya başlanır.
Birinci aday bir öğretmendir ve şöyle der: “Geleceğimiz için çok önemli olan bu görevi, 1 milyon TL’ye kabul ederim.”
İkinci aday bir doktor ve şöyle der: “Sağlıklı yarınlar için çok önemli olan bu görevi 2 milyon TL’ye kabul ederim.”
Üçüncü aday bir politikacıdır, mülakatı yapanların kulağına doğru eğilir ve şöyle der: “Vatanım için çok önemli olan bu görevi 3 milyon TL’ye kabul ederim; 1 milyonu bana, 1 milyonu size, 1 milyonu da öğretmene verir onu göndeririz.”