Eğitimde büyüyen tehlike

Okulların açılmasıyla birlikte eğitim sistemindeki yönetsel hatalar ve bilimsel eksiklikler, kendini daha da derinden hissettirmeye başladı. Aslında eğitimde yaşanan birçok sorunun nedeni de buz dağının altına benzeyen bu eksikliklerdir. Neden mi? Yakl

Okulların açılmasıyla birlikte eğitim sistemindeki yönetsel hatalar ve bilimsel eksiklikler, kendini daha da derinden hissettirmeye başladı. Aslında eğitimde yaşanan birçok sorunun nedeni de buz dağının altına benzeyen bu eksikliklerdir.

Neden mi?

Yaklaşık bir haftadır yerel basın ve öğretmen sendikaları okullardaki eksikliklerden söz ederken, Bakanlık “Okulları sorunsuz açtık” türünden beylik demeçler veriyor. Oysa bakanlığın bu eksikliklerin farkında ve bilincinde olarak; öğretmen, müdür, müdür muavini, kitap, defter, masa, sandalye gibi eksiklikleri bir plan dahilinde nasıl gidereceğini açıklaması beklenirdi. Süslü sözlerle sorunları örtmek yerine, katılımcı bir anlayışla ortak çözümler üretmeliydi. 

Yönetim, aldığı kararlarda tutarlılık, bütünsellik, bilimsellik ilkelerini gözetmelidir. Siyasi kaygılarla bugün böyle, yarın başka olmaz...

Örneğin Sınıf Geçme Sınav Tüzüğü yapıldı. Çağdaş mı? Hayır. Önceki UBP hükümetleri döneminde denendi; olmadı... O dönemlerde de öğrenciler Bakanlar Kurulu kararıyla geçirilirdi; şimdi de... Yapılan tüzük, Bakanlar Kurulu kararıyla ek bütünleme verme koşullarını geri getirdi. Suyun derinliği yine iki ayakla ölçülmeye çalışıldı.

Bine yakın öğrenci sınıfta kaldı, yüzlerce öğrenci okuldan atıldı, uyduruk meslek destekli programlarda onlarca öğrenci harcandı... Ne oldu? Kendi yaptığı tüzüğü çiğnemek zorunda kaldı. Mademki Bakanlar Kurulu kararıyla ek bütünleme hakkı verecektin, niye tüzük yaptın? Kendi yaptığın tüzüğü çiğnemek, yaptığının yanlış olduğu anlamına gelmez mi? Hâlâ mı anlamadınız?

“Öğretmen Akademisi’ne öğrenci alman gerekiyor. Hesabın ve niyetin yanlış...” diyoruz. “Hesapladık ihtiyaç yoktur; alımayacağız...” diyorlar.

Ne oldu?

Ansızın yeni bir açıklama geliyor; “Öğretmen Akademisi’ne öğrenci alıyoruz.” Başlıyor kılıf uydurmalar. Hesaplamada yanlış yapılmış, öğretmen ihtiyacı varmış! Sanki toplama ve çıkarmayı iki basamaklı sayılara kadar biliyorlar.

Yönetsel yanlışlıkları Güney’de öğrenim gören öğrencilere konan ambargolarla, meslek destekli programlarla, kolej sınavları, müdür ve müdür muavini sınavlarında yapılanlarla çoğaltılabilir. Ancak burada üzerinde durmak istediğim yönetsel hataların faturasının çocuklara çıktığıdır. Bunu sakın unutmayın. Okullarda öğrenciler ne diyorlar biliyor musunuz? “Seneye seçim var, Bakanlık bizi gene geçirir.” Böyle bir anlayış bir kere yerleşmeye görsün, sinsice gelişir, her yere yayılır. Sınıf içi disiplinsizlikler başlar, başarı düşer.

Şimdi suçlu çocuk mu, yoksa bu koşulları yaratanlar mı?

Gelelim bilimselliğe...

Bakanlık eğitim sistemininin bilimsel temellerini oydu. Akademik alt yapıda büyüyen delikler yarattı. Belki ben duymadım. Siz duydunuz mu? Bilemiyorum. Yanlışsamda düzeltin, lütfen.

Bu ülkede Öğretmen Akademisi de dahil olmak üzere eğitim alanında faaliyet gösteren altı üniversite var. Bir tanesi ile işbirliği yapıldı mı? Öğretim programlarının geliştirilmesinde; ders, çalışma, öğretmen el kitaplarının hazırlanmasında; materyal geliştirilmesinde... ortak bir çalışma oldu mu?

Öğretim programları Türkiye’den getirildi, keza ders kitapları da...

Bir kısım ders kitabı burada yazıldı. Kitaplar başka, program başka...

Türkiye’den gelen ilkokul matematik kitaplarını öğretmen kullanmıyor. Bir çok okulda önceki matematik kitapları fotokopi çekilerek kullanılıyor.

Program geliştirmek, kitap yazmak zor iş... Biliyorum, ama böyle de olmaz.

Öğrenciler ilkokul birinci ve ikinci sınıfta burada hazırlanan Hayat Bilgisi kitabını okuyacak, sonra ansızın üçüncü sınıfta Türkiye’den gelen kitabı okuyacaklar. Dördüncü ve beşinci sınıflarda ise yine burada hazırlanan Sosyal Bilgiler kitabıyla devam edecek. Böyle bölük pörçük, dağınık bir anlayış olmaz. Üçüncü sınıfların kitabı hazırlanmış ve 2009 yılında baskı aşamasına gelmişti. Ama basımı yapılmadı. Aradan koskoca iki öğretim yılı geçti, neden bu eksiklik giderilmedi?  

Gerek bu eksiklikler, gerekse kitap ve programlardaki eğitim yaklaşımlarındaki farklılıkların faturası da öğrencilere çıkıyor.

Burada dikkat çekmek istediğim konu “bir kitabın eksik olması”nın ötesindedir. Öğretim programlarının belli bir eğitim yaklaşım bütünlüğü içerisinde ileriye doğru akışı ve diğer öğretim programları arasındaki ilişkilendirmenin koparılmasıdır. Böyle olunca da çocuk hem Hayat Bilgisi dersindeki konular arasında tutarlılaştırmada, hem de Matematik gibi diğer derslerle ilişkilendirmede güçlüklerle karşılaşmaktadır. Yıllar geçtikçe “güçlük” soruna dönüşmektedir. Eksik ve tutarlılaştırılmayan bilgilerle ortaokula geçildiğinde sorun ek bütünleme gibi yönetsel kararlarla idare edilmeye çalışılmakta, liseye gelindiğinde ise okuldan atılmayla sonuçlanmaktadır. Yoluna devam edebilenler ise ancak son sıralarda üniversiteye girebiliyorlar.

Hele son yapılan! Bakanlık okulların açıldığı gün genelge göndererek Akademik sınıflarda öğrenim gören öğrencilere İngilizce, İngilizce Matematik ve Fen derslerinden üç sekiz koşulunu getirdiğini açıklıyor. Çocuklar apar topar başka sınıflara alınıyor. Geçen yıl İngilizce Fen ve matematik okuyan, bu yıl Türkçe okuyacak. Öğrenciler bir yandan arkadaşlarından koparılıyor, diğer yandan da bir yıl İngilizce, bir yıl Türkçe okumuş olacaklar. Nerde bilimsellik! Böyle bir uygulamaya kademeli geçilmsi gerekirdi. “Üç dersin, İngilizce sekiz olmak koşuluyla ortalaması sekiz olması” gerekir denebilirdi. İki dokuz, bir yedi ile öğrenciler başka sınıfa alındı. Ama en doğrusu yönlendirmenin okulda; rehber öğretmen, ders öğretmeni, aile, öğrenci işbirliğiyle yapılmasıdır. Bunların oluşturulması gerekirdi.

Eğitim sisteminizde gittikçe artan yönetsel ve bilimsel yoksunluk başarısızlığı da beraberinde getirecektir.

Bir ülkenin eğitim sistemi ve başarısı “okulları sorunsuz açtık” gibi dar bir anlayışın içinde düşünülemez, ele alınamaz... Bu önemli bir tehlikedir ve gittikçe büyümektedir.

Bir eğitim sisteminin başarısı, öğrenciyi hak ettiği yere kadar ilerlemesine yardımcı olmakla ölçülmelidir. Öğrenciyi elemekle değil...

Yönetsel hatalar ve bilimsel yoksunluk büyüyen tehlikeye dönüşüyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri