Okulların açılmasının üzerinden tam bir ay geçti. Ancak hala eksik öğretmen, eksik ders kitabı, kalabalık sınıflar, muavinsiz okullar ve benzeri sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Şimdilerde nur topu gibi bir sorunumuz daha oldu; okul kantinleri… Oysa eğitim bunların dışında bir şeydir… Acaba eğitimde durumumuz nedir? Neredeyiz?
Her alanda “değişim” talebinin konuşulduğu bugünlerde; “toplumun ihtiyacı olan nitelikli insan gücünü hangi eğitim yaklaşımı ile yetiştirilmeli” sorusu henüz aklımıza bile gelmedi… Hızla değişen dünyada, 21. yüzyıl becerileri neler olacak? 21. yüzyıla ayak uydurabilecek öğrenciler yetiştirebiliyor muyuz? Sorunsallarından haberdar mıyız emin değilim…
Günümüzdeki öğrenciler, 5 yıl önceki öğrencilerden bile çok farklı. Öğrencilerin istekleri, ilgi alanları, dikkatleri ve beklentileri durdurulamaz bir hızla farklılaşıyor… Teknoloji okur-yazarı olmak, etkili iletişim, işbirliği, verimlilik, yaratıcılık, eleştirel ve kritik düşünce bugünün eğitim sistemlerinin olmazsa olmazları arasında… Ancak esas sorun; bu kazanımların öğrencilere hangi anlayış ve yaklaşımlarla aktarılacağıdır… İşte size iki örnek, eğitimde nerede olduğumuza siz karar verin.
Birinci Örnek
Uluslararası merkezi ölçme-değerlendirme uygulamalarının sonuçlarına göre de, eğitim bilimcilerin yaptığı birçok bilimsel araştırmaya göre de ortaöğretim kademesinde dünyanın en iyi eğitim sistemlerinden biri Finlandiya Eğitim Sistemidir. Yukarıda bahsettiğim kazanımları en üst düzeyde öğrencilerine kazandırmayı başaran Finlandiya Eğitim Sistemi’ni incelemeye giden eğitim bilimciler; çoğu zaman okullarda son teknoloji cihazlar görmeyi bekliyorlar fakat bu beklentileri boşa çıkıyor. Gözlemledikleri temel olgu: Rahat, fikrini özgürce söyleyebilen ve mutlu öğrencilerden oluşan sınıflar…
Kuşkusuz bu olgunun oluşmasında birçok faktör etkilidir. Ancak eğitim adına etkili olan iki temel özellik var: Birincisi her okula eşit derecede kaynak dağıtımı yapılıyor olması. Zira sistem, başarılı olanın öne çıkması ve başarısızların ezilmesi üzerine kurulu değil. Tam aksine, üniversite öncesindeki tüm okullarda, her öğrencinin öngörülen kazanımları kazanması için gerekli tüm çabanın ortaya konması üzerine kurulu bir anlayış. Böylelikle okulun yeri veya kimlerin kaydolduğunun hiçbir önemi kalmıyor… İkincisi ise öğretmenlik mesleği: Finlandiya eğitim sisteminde öğretmenlik mesleğinin statüsü oldukça yüksek. Finlandiya okullarında; araştırma odaklı yüksek lisans derecesi olmayan bir kişi öğretmenlik yapamıyor!
İkinci Örnek
Bu örnekteki eğitim anlayışının hangi ülkeye ait olduğunun adını vermiyorum. Bakalım siz bulabilecek misiniz?
Bu eğitim sistemindeki okulların sınıflarında yeterli sayı ve sağlamlıkta masa-sandalye yok. Nitelikli bir iklimlendirme, doğal koşullara uygun hava ve ışık sirkülasyonu yok. Öğrencilerin fikrini söylemeyi bırakın, sınıf hacimlerine göre oldukça kalabalık olmalarından dolayı sınıfa giriş-çıkışlarda bile rahat değiller… Ancak bu okulun sınıflarında eğitim teknolojinin son harikası “akıllı tahtalar” var. Üstelik akıllı tahtalara zarar verilmesin diye, sınıfın pencereleri açılamayacak düzeyde demir parmaklıklar örülmüş ve sınıfın boş zamanlarında da kapısı kilitli ama olsun içeride akıllı tahta var…
Bu örnekteki eğitim sisteminde duyuşsal davranışlar, olumlu tutumlar yaratıcı düşünme, problem çözebilme, olaylara ve olgulara farklı açılardan bakabilme, gözlem yapabilme gibi üst düzey düşünme becerileri, basit iletişim becerileri, işbirliği, ekip çalışması ve yardımlaşma becerilerinin pek önemi yok. Dahası eğitim sisteminin temel anlayışı doğru kabul edilen bilgiyi söyleme üzerine odaklı. Bırakın özgün fikirleri, öğrencinin biraz daha farklı veya farklı bir açıyı öne çıkaran bir yanıtı bile asla kabul edilmiyor. Çünkü her şey sınavda çıkacak sorulara odaklı…
Bu eğitim sistemi bir yerden tanıdık geliyor mu? Eğitim anlayışımız ve eğitimde nerede olduğumuza dair bir fikriniz oluşabildi mi?
Eksi bir Afrika atasözü; “müzik değişince dans da değişmeli” der. Eğitimin nasıl olması gerektiği adına çalan müzik çoktan değişti. Ancak biz değişen müziğe rağmen pek beceremediğimiz o eski dansı yapmakta ısrar ediyoruz…
----------------------------------------------
Anlayana - Gülmece
Şikayet
Temel, öfkeyle kitapevine gelir ve şikayetlerini sıralamaya başlar:
- "Geçen hafta sizden bir kitap aldım ama hiç beğenmedim. Öylesine uzun ve sıkıcıydı ki anlatamam. Üstelik kitap da o kadar çok karakter vardı ki, hiçbirini aklımda tutamadım. Kitabın konusunu bile anlayamadım.”
Satıcı şöyle bir bakar ve yanıt verir:
- "Demek geçen hafta bizim Telefon Rehberimizi götüren sizdiniz."
----------------------------------------------------------------
Buraya Dikkat
Türkiye’de Dershaneler Kapanıyor
TC Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, “1 Ocak 2014’ten itibaren dershanelerin ruhsatları yenilenmeyecek. Dershaneler artık yasal olarak da Milli Eğitim sistemi içerisinde yer almayacak” ifadesiyle Türkiye’de dershanelerin kapanacağını duyurmuş oldu.
Buna göre çalışma ruhsatı bulunan dershaneler, ruhsatlarının son tarihi olan Haziran 2014 tarihine kadar kurslarına devam edecekler. Böylelikle şu anda dershaneye devam eden öğrencilerin eğitim döneminin sonuna kadar dershanelerine devam edebilecekler. Ocak 2014’den sonra ise yeni ruhsat verilmeyecek, dershanelere isterlerse özel okul kriterlerine dönüşebilmeleri için 3 yıl müsaade edilecek. Üç yılın sonunda özel okul olmak kriterlerini yerine getiremeyenler tamamen kapanacak.
Peki, bu durum bize nasıl yansır? Bizde de dershaneler kapanır mı?
Hayır, hiç ihtimal vermiyorum. Gerek ilkokul sonrasındaki kolej sınavları, gerekse ortaokul sonrasındaki yerleştirme sınavı eğitim sistemimizde bu şekliyle var olduğu sürece dershaneler kapanmaz. Dahası hızla artmaya devam eder gibi geliyor…