Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Cemal Özyiğit’in, geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Sosyal ve Ekonomik Konsey toplantısında yaptığı konuşması eğitimdeki sorunların temel nedenlerine ışık tutar nitelikteydi…
Evet, eğitim sistemimiz birçok açıdan eleştiri alıyor. Bu eleştirilen temelinde yatan en önemli unsur eğitim kalitesinin istenilen düzeyde olmamasıdır. Ne var ki eğitimde kaliteyi sadece sayılardan ibaret saymak yaptığımız en büyük hatalardan birisi olarak da karşımızda durmaktadır…
Öğretmen eksikliği, alt yapı eksikliği, taşımacılık sorunları, nakiller, yer değiştirmeler eğitimdeki sorunlar olarak kaşımıza çıkıyor… Öğretmen sayısı, öğrenci sayısı, ders sayısı, ders saati sayısı gibi sayılar eğitimdeki temel uğraşlarımız olmuş durumda… Eğitimdeki temel derdimiz; kaç kişi sınıfı geçti, kaç kişi sınıfta kaldı, kaç kişi sınavlarda üstün başarı gösterdi, kaç gibi başarısız oldu noktasında saplanıp kaldı… Oysa eğitim bunların dışında bir şey…
Beceriyi, yapabilmeyi, sosyal ve bireysel yetkinliği ve en önemlisi düşünmeyi öğrenmeyi hiç önemsemiyoruz… ‘Okur-yazar’ olmayı hâlâ yazılanları okumak olarak algılıyoruz. Oysa toplumların gelişmişlik düzeyleri; medya okuryazarı, kültürel okuryazar, tarihsel okuryazar, coğrafi okuryazar, bilim okuryazarı olmakla doğrudan ilişkili olduğunu henüz fark edemedik... Ne yazık ki eğitimde niteliğin önemini henüz kavrayamadık…
Eğitimin niteliğini arttırmak, eğitimin paydaşlarının niteliğini arttırmayı gerektirir. Eğitimde niteliğin düşük kalmasının kanımca en büyük nedeni toplumda günlük yaşamda beklenenlerin düzeyinin okula göre düşük olması ve okul kültürüyle uyuşmamasıdır. Bu durum her düzey için geçerlidir. Örneğin yükseköğretimde yaşadığımız sıkıntılar nedeni tam da budur. Yükseköğretime eğitimin niteliği değil, sadece niceliksel olarak; üniversitelerin sayısını artıralım, öğrencilerin sayısını artıralım anlayışları hakim olduğu için bugün bu noktadayız…
Eğitimde niteliğin temel öğeleri, uzmanlığa saygı ve popülizmden uzaklaşma, eğitimi siyasetin gölgesinden uzaklaştırma, nitelikli uygulamalarda süreklilik, altyapının olanaklarının sürekli geliştirilmesi ve AR-GE çalışmalarının yaşam biçimi haline dönüştürülmesi, insan gücünün sürekli motivasyonu olarak belirtilebilir. Oysa özellikle son 10 yılda yapılanlar tam da bunların tersiydi…
Eğitimin her kademesinde eğitimde niteliği ön planda tutmalıyız. Sadece kağıt üzerindeki başarılara değil, üst düzey düşünme becerilerine, tutumlara, değerlere ve herhangi bir kültürde değer bulan ürünler ortaya çıkartan bir eğitim sistemi kurmaya odaklanmalıyız.
Ve hiç kuşku yok ki; eğitimde niteliği artırmak için, eğitimde ihtiyaç duyduğumuz dönüşümü yaratacak nitelikli bir eğitim strateji planına ve bu planı uygulayacak kararlı bir iradeye ihtiyacımız var.
Çağdaş eğitim sistemleri “geleceğin eğitimi, eğitimin geleceğini” tartışırken bizim hâlâ sayısal anlamdaki eksiklerimizle uğraşmamız, bizi eğitimde çağın gerisine itmekten başka bir işe yaramaz.
Aklınızda Bulunsun
Türkiye Yükseköğretiminde İki Tartışmalı Karar
Türkiye, yükseköğretim alanında iki önemli kararı tartışıyor.
- Aralarında İstanbul, Gazi ve İnönü üniversitelerinin de aralarında bulunduğu 13 üniversitenin bölünmesini ve 20 yeni yükseköğretim kurumu kurulmasını düzenleyen tasarı önceki gün TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek yasalaştı.
Karara yorumun: Üniversitelerin bölünmesi, orada var olan kültüre darbe vurulması anlamına gelir. Her ne kadar yönetsel sıkıntılar için bu kararın alındığı söylense de, esas nedenin üniversitelerde siyasi hakimiyet kurulması olduğu söyleniyor. Öte yandan İngiltere, Fransa ve ABD’de gibi ülkelerde de üniversitelerin bölünmesiyle ilgili örnekler var. Ancak bunlar genel olarak bir üniversitenin çatısı altında, kendi özerkliği olan kolejlerden oluşuyor. Dahası bu tür ülkelerde üniversitelerin tarihi geçmişleri birer zenginlik olarak nitelendiriliyor.
- Fransız dili ve Fransızca öğretmenliği bölümlerine öğrenci alınmayacak. Yükseköğretim Kurulu (YÖK), üniversitelerdeki henüz öğrencisi olmayan bu iki bölüme yeni bir karar alınıncaya kadar öğrenci alınmamasına karar verdi. Açıklamada gerekçe, ‘mezun-istihdam ilişkisi’ ve Fransa ile ‘mütekabiliyet (karşılıklılık)’ olarak belirtildi. Fransa’da hiçbir üniversitede lisans düzeyinde Türk Dili ve Edebiyatı/Türkoloji bölümlerinin bulunmadığı bu nedenle de Türkiye’de de böyle bir uygulamaya gidileceği hatırlatıldı.
Karara yorumun: Kararın açıklanmasından sonra bu alanda çalışma yapan birçok akademisyen; Fransa’da Strasbourg Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans düzeyinde Türkoloji; Sorbonne Paris Cite Üniversitesi’ne bağlı Doğu Dilleri Ulusal Enstitüsü’nde ise lisans ve yüksek lisansta Türk Dili programı bulunduğu ayrıca Lyon ve Aix Marseille üniversitelerinde ise lisans sonrası Türkçe uzmanlık eğitimi olduğunu ortaya koydu. Ne var ki bu olgular kabul görmedi ve Fransızca ile ilgili bölümleri kapatmaya götüren karar alındı. Dahası siyasetteki “mütekabiliyet” uygulamasının eğitim bilimini de nedenli büyük bir oranda etkiyebileceğinin örneğini görmüş olduk.
Sıra Dışı Okullar
Açık Hava Okulu
“Sıra Dışı Okullar” köşemizin bu haftaki okulu Afganistan’dan. Afganistan’da açık hava okulları çok yaygın. İşte onlardan bir tanesi…
Afgan kız öğrenciler, Langhman bölgesinin kırsal alanlarından birinde bir açık hava sınıfında ders çalışıyorlar. Afganistan geçtiğimiz 30 yıl içinde çok nadir barış dönemleri yaşayabildi. UNICEF sadece 2008 yılında okullara 283 şiddet saldırısında bulunulduğunu bildiriyor. Bugün Afgan okullarında 2.2 milyondan fazla kız çocuğu bu şekilde eğitim almaya çalışıyor.