Siz bu yazıyı okudunuz sıralarda 6 Şubat sabahında yaşadığımız büyük yıkımın yirminci günü dolmuş olacak. Bu yıkımın yüreklerde bıraktığı yara hiç kapanmayacağı gibi yaşantımızda hasar da kolay kolay giderilmeyecek gibi...
Hiç kuşku yok ki en büyük hasarı eğitim aldı. Zaten hasarlı olan bir yapıyla ağır-aksak ilerlemeye çalışan eğitim ağır hasarlı hale döndü.
Dahası 20 Şubat’ta yaşanan Hatay depremi sonrasında ortaya çıkan bilimsel veriler ve bu alandaki bilim insanlarının söyledikleri yakın bir gelecekte Kıbrıs’ın da depremle yüz yüze geleceğinin kaçınılmaz olduğu yönündedir.
Öte yandan resmi açıklamalara göre Türkiye’deki deprem felaketinin ardından Kıbrıs’ın kuzeyine 3 bin 800 depremzedenin Muhaceret kaydı oldu. Kayıt olmadan ülkemize gelenlerin var olduğunu da aşikar…
Büyük acıların ardından ülkemize gelen bu insanların en büyük talepleri çocuklarına eğitim oldu. Benim ulaşabildiğim verilere göre ilkokullarımıza 260, ortaokul ve liselerimize 280 ve meslek liselerimizi de 100 civarında öğrenci kaydı yapıldı. Kısacası eğitim sistemimize toplamda 600 civarından yeni öğrenci kayıt yaptı
Şüphesiz bu büyük felaketin yaralarını sarmanın tek çaresi dayanışmadır. O nedenle de her birey, her öğrenci kıymetlidir ve elimizden geldiğince yardım etmeli, kucaklamalı, desteklenmelidir.
Peki ama bütün bunları nasıl yapmalıyız?
Yapmamız gerek ilk ve en önemi şey nedir?
Zaten büyük sorunlar içinde olan eğitim sistemimiz bu yükü nasıl kaldıracak, yakın ve uzak gelecek için çocuklarımıza güvenli eğitim ortamlarını nasıl sağlayacağız?
Bütün bu soruların tek bir yanıtı var. O da “Plan”…
- Yapmamız gereken ilk ve en önemli şey: Ülke Geneli Okullaşma Planı oluşturmak. Ve bu plana dayalı olarak;
- Hiçbir eğitim kurumu dışarda kalmayacak şekilde tüm okulların bina, kapasite, alt yapı, barındırdığı insan faktörü, güçlü ve zayıf yanlarını içeren “okul kimlikleri” oluşturulmasına gidilerek nitelikli bir bilgi-veri havuzu oluşturmak.
- Okulların bulunduğu bölgesel ihtiyaçlar analiz edilerek, bina-donanım ve alt yapılarını güçlendirmek için yatırıp programı hazırlamak.
- Her okulun kendine ait bir “Okul Acil Eylem Durum Planı” oluşturmasını sağlamak.
- Bakanlık merkez örgütünde yer alan insan kaynaklarının niteliğini artıracak bir "insan kaynakları güçlendirme planlaması" yapmak.
- Bundan sonra sisteme kazandırılacak yeni okulların da bu planlamaya uygun olarak belirlenecek standartlara sahip olması koşullarını aramak.
KKTC’nin “plan” ve “denetim” yapma özürlü bir devlet yapılanmasına sahip olduğu herkes tarafından biliyor. O halde şimdi bu kusurumuzdan kurtulma zamanıdır. Bunu başarmanın da tek yolu siyasi kaygılarla değil, dayanışarak, bilimsel veriler çerçevesinde politikalar üretmek ve bunları hayata geçirmektir. Başka da çaremiz yoktur.
Biliyor muydunuz
UNESCO’nun Eğitim Raporu’ndan Hükümetlere Öneriler
UNESCO’nun Küresel Eğitim İzleme Raporu, hükümetlerin evrensel olarak nitelikli eğitim sağlama sorumluluğunun ve bu amaca ulaşılmasında hesap verebilirliğin çok önemli olduğunun altını çiziyor. Rapor, eğitim sistemindeki sorunlarla ilgili olarak sistemdeki taraflardan birinin orantısız bir şekilde suçlanmasının eşitsizliğin artmasına ve eğitimin zarar görmesine neden olarak, ciddi ve olumsuz yan etkiler oluşturabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.
Rapor, hükümetlerin aşağıdaki konuları dikkate almasını öneriyor:
- Okullar ve öğretmenler için destekleyici nitelikte bir hesap verebilirlik tasarlayın, cezalandırıcı mekanizmalardan, özellikle de dar performans ölçümlerinden kaçının.
- Demokratik katılıma izin verin, eğitimin gözlenmesi konusunda basın özgürlüğüne saygı gösterin, şikâyetleri ele alacak bağımsız kuruluşlar belirleyin.
- Hem kamu hem de özel, bütün eğitim sağlayıcılarına yaptırımlar getiren, ayrımcı olmayan ve eğitim kalitesini garanti edecek güvenilir ve verimli düzenlemeler geliştirin.
- Eğitim hakkını yargılanabilir hale getirin; ülkelerin yüzde 45’inde durum böyle değil.
Okumuş muydunuz?
“Biri sizi bir defa aldatırsa suç onundur. İkinci defa aldanırsanız bilin ki suç sizindir.”
Sarah Berhardt