Eğitim anlayışına göre öğrenmenin tanımı farklılaşabilir: Öğrenmeyi, yaşantı sonucu davranışta meydana gelen nispeten sürekli değişiklik olarak tanımlayabileceğimiz gibi çevreye uyum süreci olarak da ifade edebiliriz.
Ne var ki Girne’ye yaşattığımız çevre sorunları bu anlamdaki öğrenmelerimizin ne kadar sığ ve yüzeysel olduğunu tokat gibi yüzümüze vuruyor. Üstelik öğrenmedeki bu sığlığın derecesine inat Girne yağmur sularına o derece derine battı…
Sorumluluğu, etik değerleri, iyi insan olmayı, ülkesini ve kentini sevmesini, çevre bilincini ve daha birçok şeyi öğrenemediğimiz gibi coğrafyayı dahi öğrenememişiz…
Zaten milliyetçiliğin, kahramanlığın ve bizim dışımızdaki herkes bize düşmandır mantığının hakim olduğu bir anlayışta ne çevre bilincinin içselleştirilmesi ne de Coğrafya biliminin amaçlarına ulaşması beklenemez. Çünkü Coğrafya, kuru istatistikler ve “en”lerin yer aldığı bilgiler yığını değildir: “Ülkenin yüz ölçümü kaç? En yüksek dağ, en büyük ova, en uzun kıyılar hangileri? En çok nüfusa kim sahip, ya da en önemli kent kimde… Bizde % kaç toprak var, onlarda % kaç?” bilgilerinden ibaret değildir.
Çevreye, doğaya, yasalara, etik değerlere sahip olmayı başarabilmektedir. En önemlisi de sorumluluk sahibi olmaktır.
Ancak Girne’nin bu hale düşmesinde sorumlu olanları ara ki bulasın. Ne yazık ki Girne’yi, Girne’nin coğrafyasını, karakterini, kültürünü bu denli bozan anlayışlar bir türlü kendini sorumlu görmüyor…
Plan yok, program yok, sorumluluk yok. Bütün bunlar yok ama rant var, çıkar var, plansız ve çarpık kentleşme var. Girne’yi Girne olmaktan çıkartan gökdelenler var… Ve akıl almaz sorular var. Mesela; insan kendine, geleceğine, kentine, ülkesine nasıl olur da bu kadar kötü davranır! Ya da nasıl oluyor da çevremizi yok etmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz! Dahası çevre bilincini bir türlü kazanmayı öğrenemiyoruz diye hayıflanmamak elde değil…
Çevre bilincinin düşünsel, duygusal ve davranışsal boyutları haberdar bile değiliz… Diğer bir deyişle çevre bilinci; çevreyle ilgili kararları, ilkeleri, yorumları içeren düşüncelerden, bu düşüncelerin yaşama aktarılması olan davranışlardan ve bütün bunlarla ilgili olarak çeşitli duygulardan oluştuğunu anlayamıyoruz. Çünkü öğrenmedik…
İnsanoğlunun çevresiyle etkileşime girişiyle ivme kazanan bu sürecin yaşam boyu devam ettiğiniz farkında bile değiliz. Ne var ki bu bilinçten yoksun olmak her zaman kaybetmeye mahkumdur. Çünkü doğa affetmez, çünkü doğa kendine ait olanı her zaman geri alır. Er veya geç alır…Hele onu anlamayı, onun kurallarına göre yaşamı sürdürmeyi, insanı düşünmeyi bir türlü öğrenememişsek… Tıpkı Girne’de olduğu gibi…
Biliyor muydunuz?
Öğrenme
Öğrenmenin tüm psikologlarca kabul edilmiş bir tanımı yoktur. Çeşitli filozof ve eğitim psikologlarının yaptığı öğrenme tanımları şunlardır; “Öğrenme, doğuştan gelen davranışları, eğilimleri ve yorgunluk, ilaç vb. etkilerle gerçekleşen organizmanın geçici durumlarını kapsamayan, çevredeki etkileşimler yoluyla davranışların oluşturulması ya da değiştirilmesi sürecidir”. “İnsanın eğilimlerinde belli bir zaman diliminde oluşan bir değişmedir”. “Pekiştirme sonucunda davranışta ya da potansiyel davranışta oldukça sürekli bir değişme meydana gelmesidir”. “Yaşantı sonucunda davranışta ya da potansiyel davranışta meydana gelen kalıcı izli bir değişmedir”. “Davranışta gözlenebilir yaşantı ürünü, kalıcı izli bir değişmedir”.
Yukarıdaki bu birçok tanımı ortak bir anlatımla toparlayacak olursak öğrenmenin; İstenen sonuçlara ulaşmak için davranışların değişmesini sağlayan yeni bilgi ve düşünme sistemi kazanma süreci olduğu söylenebilir.
Aklınızda Bulunsun
Öğretmenlik Bölümlerine Başarı Sıralaması Şartı
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, öğretmenlik bölümlerine girişte ilk 240 bine girme şeklinde başarı sıralaması şartının getirildiğini bildirdi.
Eğitim fakülteleriyle ilgili de böyle bir karar alınacağının düşünüldüğünü geçen yıl açıkladığını anlatan Saraç, açıklamasında şunları söyledi: "Eğitim fakülteleriyle ilgili iki önemli karar aldık aslında. Bir başarı sıralaması ama bir başka karar daha aldık. O da şu, eğitim fakültelerine baktığımızda öğretmen yetiştiren bu programlar bir birinci aşamadaki bir de ikinci aşamadaki sınavla öğrenci alıyor. Beden eğitimi, spor öğretmenliği, kimya öğretmenliği, okul öncesi öğretmenliği gibi bütün Avrupa'da öğretimin en iyi olduğu üniversitelerde el üstünde tutulan bir program, özel eğitim öğretmenliği gibi programlar birinci aşamayla öğrenci alıyorlar. Biz önce birinci aşama ile öğrenci alan öğretmenlik programlarını artık ikinci aşamaya nakletme kararı aldık. Bütün bu LYS'den, ikinci aşamadan öğrenci kabul edecek programlar için de bir başarı sıralaması şartı getirdik. Bu başarı sıralaması şartı da 240 bin. 240 binden aşağısının artık bu programlara girmesi söz konusu olmayacak. "