Görüşme ve çözüm süreci üzerine, petrolün ve gazın kokusu düştü.
Bu burun yakan kokuya karşın, konu üzerinde durmak ve tartışmak gerekiyor.
Bu aşamada, görüşmelerin yeniden başlaması için bir tarafın üstünlüğüne dayalı sonuçlar üzerine olumlu bir şey çıkmaz.
Barbaros geri çekilsin, ama hidrokarbon meselesi çözüm sonrasına kalsın, çünkü egemenlik meselesidir diyen Güney tezi üzerinden.
Ya da bu yaşananlar olmamış gibi Anastasiadis kuyruğunu bacakları arasına sıkıştırarak, ön koşulsuz masa gelsin şeklinde ifade edilen Kuzey tezi üzerinden bir sonuç çıkmaz.
Bunların ortası ya da bir başka sentezle görüşmeler başlayabilir. Bunun için Sayın Eide''nin "Barbaros yap bozun bir parçasıdır, ama yap bozun başka parçaları da var "sözü doğrudur.
Bu bakımdan bu sorunu aşmak için çok yönlü düşünmek ve soğukkanlı konuyu ele almak gerekir. Ama ortam şu anda bunun için çok elverişli değildir.
Çünkü, Kıbrıs konusunda, hidrokarbonların kokusunun zehirlediği görüşme süreci ile sorunlar, 2014'ten yeni tehdit unsurları ile 2015'e sarktı.
Sarkarken bu sıkıntıları aşmaya dönük olarak 2015'te kendiliğinde sorunun üzerine yeni sıkıntılar eklendi.
Bunlarda öyle yalnız Kıbrıs'ın ürettiği sorunlar değildir.
İLAVELER
Sorunun doğrudan tarafı olan Türkiye, Yunanistan ve Kuzey Kıbrıs'ta, iç siyasi ve ekonomik durumları çok yakından etkileyecek, iç siyasi gerilimleri tırmandıracak önemli seçimler olacak.
Güneyde de hem ekonomik krizin sıkıntıları artıyor, hem de Sayın Anastasiadis 2015'e dönük yeni hükümet arayışı başlattı. Bu da iç siyasi tartışmaları tetikleyecek.
Tarih bize bir şey öğretti.
İlgili taraflarda, iç siyasi belirsizlikler ve çatışmalar olduğu zaman, Kıbrıs'ı, karanlık eller çok karıştırır.
Dolayısı ile böylesi ciddi sorunu 2014'ten miras alan 2015'te, konu ile ilgili aktörlerin, siyasi sıkıntıları, bu konuda çok daha ciddi gerginliklerin üremesine de yol açabilir.
Bu yüzden yap-bozun tüm parçalarına sağlıklı bir bakış ve düzenleme içinde bakmak gerekir.
ANASTASİADİS'in DEMECİ
İşte böylesi bir ortamda, Sayın Anastasiadis'in bir demeci basınımıza düştü.
"Egemenliğimizi Türkiye tanısın" vurgusu ile bu demeç basında yer aldı.
Ancak bu demeci ciddi bir şekilde incelediğimizde, önemli ve ele alınması gereken pek çok husus olduğu ortaya çıkmaktadır.
Sayın Anastasiadis'in sözlerini paragraf paragraf ele almak isterim.
A. "Doğal zenginlik devlete ve ortaya çıkacak menfaatten yararlanma ayrıcalığına sahip yasal vatandaşların tümüne aittir"
Sayın Anastasiadis'in bu sözü, en geneli ile doğrudur. Peki " yasal vatandaşlar" kimdir?
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa'nın ilgili maddeleri uyarınca, iki toplumlu yapıya sahip olan KC'inde bu iki toplum mensupları ile bunlarla ilişkilendirilen, diğer "azınlık" mensupları, Anayasal vatandaşlık hukuku kapsamındadır.
Hal böyle iken, iki toplumlu Anayasal yapısı, "zorunluluk doktrinini" ile buz dolabına kaldırılan KC'nin, ' yasal vatandaşlarının', Anayasadan kaynaklanan yasal temsili, demokratik birliği ve diğer demokratik hakları nerededir?
Zaten sorun bu.
Bu sorun olduğu için Sayın Anastasiadis'in ifade ettiği bu doğru ifade, tek başına sorunu aşmaya yetmiyor.
Çünkü çözümsüzlük şartlarında "yasal vatandaşların " yönetme ve istifade hususlarına demokratik birlik içinde bu durum cevap vermiyor. Yani bu doğru tez, bu günkü sıkıntıyı aşmaya tek başına cevap olamıyor.
Bunun aşmanın yolu, BM temelinde süren ve incir ipine benzeyen görüşmelerden geçiyor. Şimdi tıkanan nokta ise bu. Hidrokarbonlar kokusu bunu tıkandığına göre, bu durumu nasıl aşacağız? Bu doğruya nasıl ulaşacağız?
Ya Sayın Anastasiadis, ya da Kıbrıs Türk tarafı, iki taraftan birinin, bu görüşmeleri tıkayan durumdan çıkış için, bir tarafın "mağlubiyetini" kabullenerek, oluşan tıkanmanın aşılmasının sağlanabileceğine inanabilir mi?
Dolayısı ile bu durumu aşmak için ne birinin, ne diğerinin kendini yenilmiş his etmeyeceği, bir başka ortama ihtiyaç olduğunu öncelikle kabullenmemiz gerekir. İşte bunu sağlamanın bir yolu da verilen demeçleri ön yargıdan uzak, değerlendirmek ve ortak noktayı yakalamaya yardımcı olmaktan geçer. Bunun için Sayın Anastasiadis'in bu demecinin diğer noktalarına da bakmak gerekir.
B. Sayın Anastasiadis demecinde devamla, çok önemli başka saptamalar daha yapmaktadır.
"...Ve anlaşılacağı gibi doğal zenginliğin yönetimi de istifadesi de bu günkü Anayasada veya zaman zaman uzlaşılanlar temelinde, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dönüşümünden ortaya çıkacak, Anayasada öngörülen oluşumdaki meşru hükümete aittir"
Burada hem olumluluk, hem de çok tartışmalı hususlar var.
Bir kere Sayın Anastasiadis, egemenlik tezini bu temele dayandırmaktadır.
Bu yüzden bu görüşü sağduyu ile ele alınmalıdır.
Evet doğrudur, Kıbrıs'ın yer altı ve yer üstü zenginlikleri Kıbrıs Cumhuriyetine aittir. KC'de bunların egemenidir. Ancak burada bir amma var.
Sayın Anastasiadis'in, " doğal zenginliğin yönetimi de istifadesi de bu günkü Anayasada.."dır ifadesi önemlidir. Sorunda buradadır.
Peki ama Anayasa nerededir?
Hem egemenlik Anayasa'ya dayandırılacak, hem de bu söz konusu Anayasa'da buzlukta olacak. İşte sorunun birinci ayağı budur.
Ancak söz konusu açıklamasında Sayın Anastasiadis, buna da saplanıp kalmamaktadır. Saplanıp kalmaması çok olumludur. Demecinde bir başka yaklaşımla bu olumluluk devam etmektedir.
Şöyle demektedir.
"..veya zaman zaman uzlaşılanlar temelinde Kıbrıs Cumhuriyetinin dönüşümünden ortaya çıkacak, Anayasa'da öngörülen oluşumdaki meşru hükümete aittir".
Yani, Sayın Anastasiadis, bu ifadesi ile KC var ve bunun dışında bir şey olmaz dememektedir.
İki taraf arasında süren görüşmelerde oluşan olumluluklara da değinerek, çözümün, yani oluşacak Federal Kıbrıs'ın, Anayasal temelinde, doğal kaynakların yönetimi ve yurttaşlarının istifadesine de açık olduğunu net olarak ifade etmektedir.
Evet, bu da olumlu ve doğru bir yaklaşımdır.
Peki o zaman sorun ne? Sorun açık.
Bunu sağlayacak olan görüşmeler tıkanmıştır.
Bu tıkandığı içinde bu doğru sözün inandırıcılığı zayıftır. İnandırıcılığın gelişmesi için görüşmelerin başlaması gerekir.
Ancak bunu değerlendirmeden, sözlerinin devamında var olan bir doğruyu daha ele ele almamız gerekir.
Bunu da biz, Kıbrıs Türk tarafı defalarca düşünmeliyiz.
C. "Kimse doğal zenginliğin yönetim ve kullanımının tamamen devlete ait olmasını arzulamıyor, ancak kimsenin, dönüşmesi yerine, iki devlet kurmayı hedefleyen önerilerle yıkmayı istediği devletin zenginliğine Tercihli ortak olmasına müsaade edilemez"
Evet, bence çok açık olarak, şunu ifade etmek istiyor.
Kıbrıs Cumhuriyetinin görüşmelerle, Federal bir ortaklığa dönüşmesi yerine, onu yıkmak ve iki ayrı devlet temelinde sonuç elde etmek niyeti ile hareket etmek ve bundan sonra, yine de hidrokarbonlar konusunda, Tercihli ortak olmayı düşünmek mümkün olmadığını ve bunu kabul edilmez bulduğunu söylüyor.
Evet, bize bu sözlerle demek istediği açıktır.
Hem Tek Egemenliği, Tek Vatandaşlığı, Tek uluslararası kimliği olacak olan Federal Kıbrıs'a karşı olacaksın, iki ayrı devlet isteyeceksin, hem de hidrokarbonlar konusunda pay isteyeceksin, bu olamaz. Bu tezin , Kıbrıs Türk tarafında ifade edilen yanlış yaklaşım olduğu açıktır. Sayın Eroğlu ve destekçileri bu tezle veya yaklaşımla sorunu ancak kangrenleştirir.
İşte çıkmaz buradadır.
Bu çıkmazdan tek çıkış yolu var.
Bu da iki liderin, 11 Şubat 2014'te altına imza koydukları, Ortak Belge temelinde, yani hem tek egemenliği, hem iki toplumluluğu temel alan belge temelinde toplumlararası görüşmeleri süratle başlatmaktır. Üstelikte bunu Kuzeyde yapıldığı gibi yalnız iki'leri ile ve Güneyde yapıldığı gibi yalnız tek'leri ile ele almamak gerekir. Bir bütün olarak ele almak şarttır.
Ama bu temeldeki görüşmeler de tıkandı. O zaman bu çıkmaz, bu ifadelere karşın nasıl aşılacak?.
TÜRKİYE
Bakın Sayın Anastasiadis Yönetimi, Yunanistan eli ile Türkiye'ye bu krizle ilgili öneriler yaptı. Bu önerilerde bulunan husus nedir?
Sayın Talat ile Sayın Hristofyas'ın görüşmelerinde, hidrokarbonlar konusunda yönetim ve istifade konusunda üzerinde yakınlaştıkları hususlar.
Bunları öneri olarak Türkiye'ye sundu.
Fakat Sayın Anastasiadis görev aldıktan sonra, görüşmelerin başından itibaren, Talat ve Hristofyas arasında yapılan yakınlaşmaları öldürmek için hareket etti.
Ama bu son kriz anında ise Türkiye'ye sunduğu öneride, bu görüşmelerde hidrokarbonlar konusunda oluşan yakınlaşmalara sarılmaktan da geri kalmadı.
Kendi demecinde açıkça şunu söyledi.
" Zaman zaman uzlaşılan konular temelinde Kıbrıs Cumhuriyetinin dönüşümünden ortaya çıkacak Anayasa" dedi.
Peki o zaman, bu, "zamanın "içinde, Talat - Hristofyas yakınlaşmaları yok mu? Hem de misli ile var. Hidrokarbonlar konusunda oluşan yakınlaşmayı Türkiye'ye öneri olarak sunmasından bu bellidir. Peki o zaman bunlara dönük uzak duruşu nedir? Bu bence hatalı bir duruştur. Bütünde boşluk oluşturmuştur.
Bu sorunun yaygınlaşmasına yol açan bir diğer hatalı ve sorunu çetrefilleştiren yan da şudur.
Kıbrıs'ın egemenlik hakkını savunurken, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki iddialarını, onun Mısır ve İsrail ile içine girdiği sıkıntılar nedeni ile fırsatçı bir anlayışla zayıflatmak, ya da sıkıştırmak için yeni bir ittifak politikası ile çatışmacı bir mantıkla sorunu genişleterek ele alması.
Konumunu güçlendirecek diye, Kıbrıs Türk toplumu ile uzlaşma yerine, Türkiye ile çatışarak, Mısır ile İsrail'in, Türkiye ile çelişkisinden faydalanmak adına bu sıkıntıya başkalarının Doğu Akdeniz'deki üstünlük arayışlarını da Kıbrıs üzerinden ortak etti. Kıbrıs'ı sorununa karşın, bu ortaya çıkan yeni soruna başkalarının çelişkisi ve iddiasını da ortak ettiği zaman, meseleyi çok yönlü bir düğüme soktu. Dünya'nın ve Orta Doğu'nun bu karmaşık durumunda bu yardımcı değil sıkıntı yaratıcı olan bir hadisedir.
Bu kez iş, Kıbrıs'ın kendi boyutunun ötesine taşındı. Bu da sorunu başka aktörlerin de dahili ile daha da çıkmaza sürükleyen tehlikelerin üremesine zemin sağlar.
Türkiye ile arasında oluşan gerginliği ve güvensizliği karşılıklı olarak daha da artırır. Böylece Türkiye'ye dönük sunduğu ve sorunun aşılmasına yardımcı olma potansiyeli taşıyan önerisinin ağırlığını zayıflatır. Türkiye ile kurmaya çalıştığı diyalog zeminini sağlamaz. Bu yaşandı. Bu siyasetlerin de Kıbrıs'a bir faydası olduğunu da sanmıyorum.
SAYIN EIDE...
2014'ten 2015'e sarkan bu sorun, şu anda, 2014'teki sıkıntının katmerlenmesi ile devam etmektedir. Evet sıkıntı, katmerleniyor.
Çünkü, 2015'te bu sorunun, çok başka etkenlerle, daha sert bir krize dönme potansiyeli var..
BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Sayın Eide'nin, daha önce ifade ettiği ve basınımızda yer alan uyarıları vardı.
Bunlarda özellikle, Orta Doğu'da, Ukranya'da gelişen krizlerin pek çok evrensel aktörü negatif etkilemesi.
Bu evrensel krizlerin, Kıbrıs'ta daha büyük sorunlara ve süren çatışmasızlık ortamının dahi bozulmasına yol açacak gelişmeleri tetikleyebileceği endişelerini, Sayın Eide ifade etmişti. Bunu daha evvelki yazılarımda ele almıştım.
Bunlara yenileri ekleniyor.
Hem de durduğu yerde.
Çünkü, 2015'te Kuzeyde CB seçimi var. Türkiye'de çok önemli bir seçim var. Şimdiden bunun siyasi sancıları çok yönlü yaşanıyor.
Ayni zamanda beklenmedik bir gelişme oldu, Yunanistan'da da ekonomik kriz içinde, erken seçim olacak.
Güneyde de ekonomik krizin artçı depremlerinin yol açtığı sosyal çalkantılar var. Üstelik Sayın Anastasiadis'in, Güneyin iç siyasetini dalgalandıracak olan, yeni hükümet kurma açıklaması var.
Hele bu seçimden sonra Yunanistan açısından pek çok bilinmeyenin yaşanması da muhtemeldir.
Çünkü Yunanistan'da ekonomik kriz içinde,Yunan halkının, AB troikasının uygulamalarına tepkisi var. Bundan kurtulma temel siyasi düstur olacak. Klasik siyasi güçler Yunanistan'da etkisini yaraladı. Başka güçlerin yeni yaklaşımları var.
Bu nedenle Zaten şimdiden AB troikasının bir nevi tehdidi gelişti. Ekonomik yardımın dilimini seçim ve sonrasında kurulacak olan hükümete kadar ertelendiği de açıklandı.
Kısacası 2015'te üç ülkenin iç siyasetini son derece etkileyecek gelişmeler var.
Tarih bize, Kıbrıs'ın Kuzeyinde, Güneyinde, Türkiye ve Yunanistan'da iç siyasette, siyasi çekişme, kriz ve ekonomik zorluklar olduğu dönemlerde, çok büyük sıkıntılar, krizler ve çatışmalar yaşadığımızı da göstermiştir.
İşte, 2014'ten, 2015'e sarkan bu yeni sorun yumağı içinde, 2015'te siyasi çalkantılarla dolu bir iç siyasi yaşamı yaşayacak olan ilgili ülkelerin, bu durumuna baktığımızda, çok daha büyük sorumluluk yüklenmemiz gerektiğini görmeliyiz.
Böylesi ortamlar, belanın daha da sıcaklaşmasını getirir.
İşte bu yüzden, Sayın Eide'nin tam da bu günlere denk düşen sözlerini unutmamalıyız.
Sayın Eide,".. Bölünmüşlük göz önüne alındığında, petrol ve gaza dayalı bir ekonomi öngörme olasılığının güçlü olmadığı" sözünü hiç unutmamalıyız.
Bu yüzden Sayın Anastasiadis'in bu demeci önemli oldu. Ortak mantık, karşılıklı olarak olumlu ve olumsuz yaklaşımları sağduyu ile ele alıp tartışarak, ortak aklı geliştirmekten geçer.
Bu krizden çıkış, bir tarafın diğerine üstün çıkmayacağı bir metotla, görüşmeleri bir an evvel başlatmaktan geçer.