BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, Politis gazetesinde yer alan söyleşisinde “Kıbrıs’ın, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü yüzünden birçok fırsatı kaçırdığını” vurguladı.
Politis gazetesi: “Kıbrıs Çözümsüzlük Yüzünden Fırsatlar Kaçırıyor – Espen Barth Eide ‘Politis’ ve ‘Kıbrıs’ Gazetelerine Verdiği Ortak Söyleşisinde stratejisini Açıklıyor ve İyimser Olduğunu Belirtiyor” başlıkları altında verdiği haberinde, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide’yle Perşembe günü gerçekleştirilen bir röportaja geniş yer verdi.
Eide’nin röportajının tam metni ise şöyle:
Soru: “Dini liderlerin ve işadamlarının liderleri geçerek, aralarındaki sorunları çözüyor gibi görünmeleri ilginçtir.”
Yanıt: Bu izlenim bende de var. Ticaret Odalarıyla gerçekleştirdiğim görüşme, bugünkü durumda fonksiyonel olarak nasıl çalışacakları konusunda pratik fikirleri olması sebebiyle özellikle önemliydi. Şu anda Kıbrıs, çözümsüzlük sebebiyle fırsatlar kaçırıyor. Orta Doğu’nun karmaşa içerisinde olduğu ve birçok şirket, güvenli yatırım merkezleri aradıkları bir sırada, Kıbrıs buna uygun olabilecekken, siyasi risk sebebiyle birçok yatırım gelmiyor. Kimse gelecekten emin olmadığı için atıl durumda olan limanlar ve araziler de var. Liste uzun. PRIO tarafından hazırlanan ve bu tartışmanın temellerini belirleyen, yeterince iyi olmasına karşın daha da geliştirilebilecek bir rapor bulunuyor. Bu konuda Dünya Ekonomi Formu’nun katkısı olmasını umuyorum.
“Anlaşmazlıklar vizyonsuz taktik hareketleriyle çözülemez…”
Soru: Diplomatlar mezarlığı olarak adlandırılan bir soruna sizin katkınız ne olabilir ve soruna bakış açımızda neyin değişmesi gerektiğine inanıyorsunuz?
Yanıt: Bu hafta, iki liderin ikinci aşamanın tamamlandığı, tüm konulara ilişkin tezlerin masaya konduğu ve özlü müzakereye geçildiği konusunda anlaşmalarını sağladık. Tüm konuların birbiriyle ilişkili olduğunu biliyoruz, ancak her görüşmede her şeyi aynı anda görüşemeyiz. Gerekli olan ve liderlerin benden beklediği şey, nihai müzakereye götürecek yapının belirlenmesidir. Anlaşmazlıklar vizyonsuz taktik hareketleriyle çözülemez. Sunacağım şey, statüko aleyhine ve çözümün lehine hiç olmadığı kadar güçlü argümanların olduğu tezidir. Neyin yanlış gidebileceğini sürekli düşünmek zorunda olduğun bir makamda, Savunma Bakanı olarak görev yapmış olmamdan ötürü edindiğim tecrübelere dayanarak, Avrupa ve Orta Doğudaki durumun Soğuk Savaş döneminden bile kötü olduğunu söyleyebilirim. Kıbrıs’taki çözümsüzlük durumu sabit olsa bile, her zaman böyle kalacağından ve beş yıl sonra değişmeyeceğinden emin olamazsınız.
“Bir an gelir ve daha uzun süreli sorunlar bile biter…”
Soru: Çözümün parametrelerinin onlarca yıldır az-çok biliniyor olmasına karşın, Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasının sebebinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Yanıt: Çözümsüzlük bir şekilde kurumsallaştı. İki taraf da resmi olarak çözümsüzlüğü kabul edilemez varsaysa da, bu durum, müdahil tarafların stratejik düşünmelerine imkan vermeyecek şekilde pratikte devam etti. Ayrıca, 2004 yılında Annan Planı büyük beklentiler yaratsa da, reddedilmesinin ardından Kıbrıs sorununda, hem uluslararası alanda hem de belki burada da yorgunluk yarattı. Ancak bir an gelir ve daha uzun süreli sorunlar bile biter. Örnek olarak, Norveç ile SSCB-Rusya arasında 40 yıl sürdükten sonra çözülen deniz sınırı sorununu verebiliriz.
--------------------------------------------------------------------
“Her şeyin liderler düzeyinde kalmasını öngören yaklaşım eski modadır”
Soru: Müzakerelerde, liderliklere ve basın organlarına çarpıtmalar yapma imkanını veren bir şeffaflık eksikliği var. Bu sorun nasıl aşılabilir ve toplum müzakerelere nasıl müdahil olabilir?
Yanıt: Mümkün olduğu kadar açık olduğumuz bir gelenekten geliyorum, ancak İskandinavyalıların bile bazı sırları vardır. Süreçte şeffaflık olması önemlidir ve bu yönde hareket etmeye çalışacağım. Ancak, sonuçta benim müzakerelerim olmadığı için bu bizzat liderlere bağlıdır. Genel olarak bir toplumun Dünya Ekonomik Formu’nda çok sevdiğimiz bir kelime olan, birçok “stakeholders” (ilgili taraflar) sahibi olduğuna inanıyorum. Liderleri, özel sektörü, Sivil Toplum Örgütlerini, akademisyenleri ve Basını kastediyorum. Bu yüzden, her şeyin liderler düzeyinde kalmasını öngören yaklaşım eski modadır. Ancak basın organları da, cesur bir liderin, girişimleri sonuca ulaşmadan tehlikeye atmamak için konuşmak istemeyeceği konular olacağını anlaması gerekir. En iyisi, sürecin mümkün olduğunca şeffaf olması, böylece sızıntılara daha az ihtiyaç duyulmasıdır. Böylece, az ve önemli olanlar daha kolay gizli tutulur. Her şeyi gizlemeye çalışırsan, tuhaf bir şekilde her şey sızar.
-------------------------------------------------------------
“Yeni bir lider seçilirse baştan başlamamız mümkün değildir”
Soru: Sayın Eroğlu’nun Kasım ayında Kıbrıs Türk liderliğine yeniden aday olduğunu duyurma olasılığı var. Seçim süreci sebebiyle müzakerelerin Nisan ayına kadar donmasından endişe etmiyor musunuz?
Yanıt: Bu tek başına, şimdiden harekete geçmemiz gereken bir argümandır. Kıbrıs sorunu, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişkilere bağlıdır, o dönemin liderinin kim olacağıyla ilişkisi yoktur. Siyasi liderlikler, mantıken hiçbir zaman yüzde yüz’e ulaşmasa bile, o liderliği isteyenleri de kapsayacak şekilde ortak görüş oluşturacak şekilde organize olmalıdır. Her toplumun her zaman bir lideri olacaktır ve bu makam kişiden bağımsız olarak bir sorumluluk gerektirir. Örneğin, yeni bir lider seçilirse baştan başlamamız mümkün değildir.
Soru: Güvenlik konusunda NATO yerine AB bir rol üstlenebilir mi?
Yanıt: Tüm garantör güçler NATO’nun üyesi. Hepsi AB’nin üyesi değil. Bu, herhangi bir yere üye olmanızı önerdiğim anlamına gelmiyor, bu Kıbrıs’ta ulusal düzeyde alınacak bir karardır. Ancak güvenliğin NATO’yu ilgilendirmeyen bir boyutunun olmasına imkan yoktur.
Soru: Başkan Anastasiadis, Ankara’dan bazı adımlar beklediğini söylemişti. Türkiye’nin Kıbrıs Rum tarafının güveninin kazanabilmek için yapabileceği şeyler olduğunu düşünüyor musunuz?
Yanıt: Sayın Davutoğlu Kuzey’de bulunduğu sırada yaptığı konuşmada, Türkiye’nin ortak açıklama temelinde bir çözümü desteklediğine dair ifadeler kullandı. Bu yüzden, evet, bir olasılık olduğuna inanıyorum ve bu tür bir eylemi memnunlukla karşılarım.
Soru: Ancak Sayın Davutoğlu, Türkiye’nin hızlı bir çözüm istediğini ve bu olmazsa tüm tarafların sorunun çözülmediğini kabul edip birlikte alternatif bir çözüm bulmaları gerektiğini de söyledi…
Yanıt: Türkiye’nin çözüm istediğine dair çok net bir izlenimim var, ancak sanırım bu tür açıklamalar zaman zaman baskı yapmak amaçlı yapılıyor. Birisinin, sonsuza kadar devam edemeyeceğimizi söylemesinin çeşitli yolları vardır. Ben bunu bir ‘B Planı’ çağrısı olarak yorumlamıyorum. Aralarında liderlerin ve Kıbrıs dışında kişilerin de bulunduğu birçok kişinin artık statükoyu kabul edilemez varsaydığını ve olayların artık ilerlemesi gerektiğini vurgulamak istediklerini düşünüyorum. Bunları yön değiştirme çağrısı olarak yorumlamamak gerekir.
Eğer bu adanın ötesine bakarsanız, çok daha büyük sorunların olduğunu görürsünüz. Güvenlik Konseyi’nde Suriye ve Ukrayna konusunda görüş birliği yoktur. Ancak Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi arasında, Kıbrıs sorunu konusunda, sorunun liderlerin tek devlet, iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe sahip federasyon söylemleri temelinde çözülmesi gerektiği konusunda fikir birliği vardır. Sizin yerinizde olsam, uluslar arası alanda çok az uzlaşı varken bu uzlaşıyı kullanırdım.
--------------------------------------------------------
“Kıbrıs, şiddetin olmadığı bir barış ve istikrar adasıdır”
Soru: Ban Ki Moon da, Kıbrıs’ta çözümün BM için stratejik öneme sahip olduğunu söylerken bunu mu kastediyordu?
Yanıt: Bunu kastediyor ama sadece bunu değil. Bölgenizde Tunus’ta sorunlar var, Libya çökmenin eşiğinde, Mısır iki ayaklanmayı yeni geçirdi, Filistin’de Hamas El Fetih’le çatışıyor, bir milyon Suriyeli Lübnan’da bulunuyor. Bu Lübnan’ın dörtte birinin Suriyeli olduğu anlamına geliyor. Çok zor bir durum. Irak ve Suriye birlikte çöküyorlar. Soğuk Savaş sonrasında oluşan dünya düzeni yıkılıyor. Kıbrıs, şiddetin olmadığı bir barış ve istikrar adasıdır. Sorunu çözerek halkınıza ve dış dünyaya göndereceğiniz mesaj da istikrar mesajı olacaktır.
----------------------------------------------------------------------------------------
“Yeni aşama sıfırdan başlamayacak”
Soru: Ortak açıklamanın büyük bir adım olduğunu söylediniz, ancak uzlaşmazlıklar devam ediyor ve taraflar bunun unsurlarını farklı şekilde yorumlamayı sürdürüyor…
Yanıt: Açıklama gerçekte çok nettir. Anayasal konulara değinen en uzun paragrafı, konfederasyondan değil, ortak anlaşmayla bozulabilecek bir federasyondan bahsediyor. Ayrıca, toplumların farklı büyüklükleri yerine siyasi sisteme karşılık gelmesi gereken siyasi eşitliğe de değiniyor. Bunun ötesinde uzlaşılması gereken unsurlar küçük değildirler, ancak sıfırdan da başlamıyoruz. Ülkenin anayasal rejiminin hali hazırda Wikipedia’ya yazılmış olması gibi bir şey.
Soru: Peki liderler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dönüşümü yada dönüşmemesi, yada devletçiklerin yetkilerinin Anayasa’dan kaynaklanıp kaynaklanmadığı konularındaki gibi farklı yorumlar yapma fırsatını nasıl buluyorlar?
Yanıt: Bu tür fikir ayrılıklarının ifade edilmesi beni şaşırtmıyor. Liderler özlü müzakerelere başlamamız gerektiğini tam anlamıyla anlıyorlar. Örnek vermek gerekirse, bir sendika maaşlarda ne kadar indirimi yada işten çıkarmayı kabul edeceğini ilan ederek başlamaz. Müzakerelere maksimalist tezlerle başlarsın ve sadece müzakerelerde taviz verirsin.
Soru: Ancak liderler yeni aşamanın adı konusunda bile fikir ayrılığındaymış gibi görünüyorlar. Sayın Eroğlu bu aşamada al-ver ‘de ısrar ederken sayın Anastasiadis bir son aşamadan daha bahsediyor.
Yanıt: Bu yüzden belirli ifade kullanmaktan kaçınıyorum. Sözcük “müzakereler.” Kelimenin tanımına bakarsak, sadece tarafların tezlerini sunduğu ve oradan devam ettiğimiz anlamına gelir. Taraflardan birinin yada diğerinin terminolojisini benimsersem taraf tutmakla suçlanacağımı anladım.
“Kendimi müzakereci ya da arabulucu olarak görmüyorum”
Soru: Tarafların tezlerini sundukları şu anda, artık atılacak adımların neler olacağını nihayet söyleyebilir miyiz?
Yanıt: Her iki taraf da benim atanmamı memnunlukla karşıladılar ve aktif müzakereci (active facilitator) olmamı istediklerini açıkladılar. Kedimi müzakereci ya da arabulucu (mediator) olarak görmüyorum, kararlar alacak üçüncü taraf oyuncu olarak gelmedim. Ancak müzakere masasına köprü kurucu öneriler sunmak benim rolümde var. Kimi zaman çok büyük görünen bir anlaşmazlığın, dıştan bir bakış açısıyla, soğukkanlılıkla bakıldığında aşıldığı kanıtlanmıştır. Ancak taraflar, söylemleri kendilerini, kelimelerin gerçek anlamlarından çok daha fazla anlama geldiği bir noktaya getirdiği için, anlaşmazlıkları arasında köprü kuramazlar. Bundan sonrasında neyin geleceğini tam olarak söyleyemem, çünkü bir yandan bunu şimdiden belirliyoruz, diğer yandan ise bunu ilk görüşeceğim kişiler liderler olmalıdır.
“AB’ye tam üye olan bir ülkeden bahsettiğimizi hatırlamamız önemlidir”
Soru: AB’nin müzakerelere daha fazla müdahil olması ve bunun hangi rolde olması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Yanıt: AB’yi çok iyi biliyorum ve AB üyesi olmayan bir Avrupa ülkesinden gelmenin avantajına sahip olduğumu düşünüyorum. İsviçre’de yaşayan bir Norveçli olarak, özel düzenlemelerle ortak pazarda bulunan iki ülkeyi çok iyi tanıdığımı ve oluşan imkan ve kısıtlamaları anladığımı düşünüyorum. Bir taraf için, tüm konularda AB normlarını uygularsak her şey çözülürken, diğeri büyük eylem çerçevesi olduğunu düşünüyor. Gerçeğin yerini belirlemeye çalışacağız. İki tezi ortasında olmasa da arasında bir yerde olması gereklidir. AB, müzakerelere açık olmayan dört özgürlüğe dayanır ve AB’ye, yarısı ya da ‘bir bölümü’ üye olmuş bir ülkeden değil AB’ye tam üye olan bir ülkeden bahsettiğimizi hatırlamamız önemlidir”.
(TAK)