Sevgili Cenk (Mutluyakalı), ‘Ekibiniz kim?’ başlıklı dünkü köşesinde, Cumhurbaşkanlığı sürecinde adayların kendileri kadar, Kıbrıs müzakere sürecinde birlikte çalışacakları isimlerin de son derece önemli olduğuna dikkat çekerek, tüm adaylara, ‘müzakere heyetinizi ve bu yolda birlikte yürüyeceğiniz ekibinizi de seçmenle paylaşın’ çağrısında bulunuyor.
Cenk ayrıca, ‘Siber’in en önemli avantajı, bir siyasi partiden aday olması. Kimi yorumcular, hükümette yer almanın ‘yıpranmışlığı’ ya da ‘hataları’nı göz önüne alarak, Siber-CTP bileşimini ‘dezavantaj’ gibi görüyor. Katılmıyorum! Çünkü Siber’e oy vermek, CTP’nin Kıbrıs sorununa dair vizyonuna, geleneğine, kadrolarına da oy vermek anlamına geliyor’ diyor ve ekliyor:
‘7 aday içerisinde Kıbrıs çözüm sürecinde en bilgili kimdir derseniz, hiç gevelemem, Kudret Özersay derim. Peki en iyi laboratuvara ve takıma sahip hangisi; Sibel Siber. Farklı düşünüyorum diyen varsa, konuşmak isterim’!
***
Cenk’in bu çağrısından hareketle, ben de bu konuya kendi adıma katkı koyma ihtiyacı hissettim.
Müzakereciliğin bir ekip işi olduğuna katılmamak mümkün değil.
Evet, yetkin bir ekip, liderin müzakere masasındaki en önemli artılarından biridir kuşkusuz.
Tabii iyi ekip, her zaman iyi sonuç üretecek anlamına gelmiyor, bunu da ayrıca bir kenara not etmekte fayda var ama elbette yine de ekip çok önemli.
Cenk’in, Siber-CTP bileşimini, CTP’nin hükümetteki performansına bağlı olarak dezavantaj gibi gören yorumlara karşı yaptığı, ‘Siber’e oy vermek, CTP’nin Kıbrıs sorununa dair vizyonuna, geleneğine, kadrolarına da oy vermek anlamına geliyor’ saptamasına gelince...
Buna da katılırım.
Siber’e verilecek oylar, kendi kişisel özelliklerinin yanında, biraz da CTP’nin Kıbrıs sorununa dair vizyonuna, geleneğine ve kadrolarına da verilecek oylardır elbette.
Ama işte bana göre bu noktada sorun şu ki siyasetin Kıbrıs sorunundaki karnesi, vizyon, gelenek ve kadrolarla oluşmuyor sadece.
Sahip olduğunuz ‘kadroların’, sahip olduğunuz ‘vizyonun’ ve ‘geleneğin’, ne oranda hayata dokunduğudur günün sonunda esas olan.
Kimseyi kimseyle ya da hiçbir siyasi partiyi bir diğeriyle aynılaştırmaya çalışmıyorum.
Sol değerleri benimseyen, Kıbrıs sorununa sözde değil, özde bir federal çözüm talebini beyan eden siyasi partilerle, federasyon sözcüğünü ‘laf ola beri gele’ kullanıp, aslında ‘iki devlet’ esaslı bir çözüm perspektifinde olan siyasi partileri bir kefeye de koymuyorum, asla.
Birinci önemli adım budur, budur ama bize ikincisi de lazım.
Ve bunun için öyle çok uzaklara da gitmeye hiç gerek yok.
Müzakere sürecinde geçtiğimiz Ekim ayından bu yana yaşanmakta olan ‘Navtex’ krizi, Kıbrıs sorunu konusunda bir ‘duruş’ sahibi olan tüm siyasi unsurlar için başlı başına bir sınavdı bana sorarsanız.
CTP, bu sınavı iyi notla geçebilmeyi başardı mı?
Navtex konusunda, Barbaros’un bölgedeki seyri konusunda, Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile Kıbrıs Türk liderliğinin ürettiği söylemlerin dışına çıkabildi mi?
CTP’nin ‘kadroları’, bu konuda fark yaratacak herhangi bir tavrı sahiplendi mi?
Evet, Cenk’in de dediği gibi Sibel Siber’e oy vermek, CTP’nin Kıbrıs sorunu konusundaki ‘vizyonuna, geleneğine ve kadrolarına’ da oy vermektir, bir yandan da.
Peki yukarıda bahsedilen mesele, CTP’nin Kıbrıs sorunu konusundaki ‘vizyonundan’ bağımsız bir biçimde, sırf bir ‘hükümet yıpranmışlığı ve/veya hatası’ olarak değerlendirilebilecek bir mesele midir sizce?