• En büyük sorun popülizm
• Cari gelirlerle cari giderleri karşılamak gerekir
• Bankalardaki mevduatlar piyasaya sürülmeli
• Herkes elini taşın altına koymalı
Didem MENTEŞ
Maliye eski Bakanı Ahmet Uzun ekonomi açısından ülkedeki en temel yanlışın sisteme dayalı popülizm olduğunu dile getirdi. Ülke ekonomisinin kendi ayakları üzerinde durabilmesi ve en azından cari gelirlerle cari giderleri karşılayabilmek için ekonominin büyütülmesi gerektiğini vurgulayan Uzun, ekonomiyi büyütmek için de birçok muhtelif tedbirler alınabileceğini söyledi. Birçok tedbirin piyasanın canlanmasına katkı koyacağını vurgulayan Ahmet Uzun, özellikle bankalardaki mevduatların piyasaya sürülmesinin önemli tedbirlerden biri olduğuna dikkat çekti. Uzun, ancak toplumda herkesin geri çekilerek ve elini taşın altına koymaması durumunda tedbir alınamayacağını açıkladı.
YENİDÜZEN, ülke ekonomisiyle ilgili bu kez 2003-2009 yılları arasında Maliye Bakanı olan Ahmet Uzun ile görüştü. Uzun, önemli açıklamalarda bulundu.
“Sorun popülizm”
Maliye eski Bakanı Ahmet Uzun, ülkenin ekonomik açıdan kendi ayakları üzerinde duramamasını, yaşanan en büyük engelin ve gerekli tedbirlerin alınamamasının sebebi olarak sistem sonucu yaşanan popülizmden kaynaklandığını dile getirdi. Ekonomik açıdan hangi tedbirlerin alınması, hangi reçetelerin uygulanması gerektiğini herkesin bildiğini aktaran Uzun, mevcut sistem içerisinde halkın da genellikle vermeye değil, almaya alıştırıldığı için bu tedbirlerin hayata geçirilemediğini ifade etti. Bir süreliğine dahi olsa bazı kesimlerin bu tedbirlerden rahatsız olacağını söyleyen eski bakan, “ne yazık ki köklü çözümleri erteliyoruz. Bu köklü çözümlere el atmaya kalkarsan belli kesimlerden tepki görüyorsun. Bu defa bir siyasal parti doğal olarak yeniden seçilmeyi ve hayatta kalmayı planladığı için o köklü çözümlere girişemiyor” dedi.
“Toplumda vermeden alma alışkanlığı hakim”
Uzun, toplumun her kesiminde ‘vermeden alma’ alışkanlığının yaygınlaştığını vurguladı. Uzun, “bizim hükümetimiz döneminde Memur, öğretmen, polis, işçi, sigorta ve devlet emeklisi, şehit ailesi, malul gazi, özürlü ve mücahit emeklisi gibi devletten maaş ve ücret alan ve ayrıca asgari ücret alan tüm kesimlere minimum da % 138 artış verdik. Tahsisatlar, ek ödenekler ve baremlerin açılması sonucunda bu artış %150’leri bulmaktadır. Ancak yine de memnun edemedik, sendikalar yine ayaktaydı. Hatta geçmiş UBP Hükümeti döneminde olmayacak ve görünmeyecek kadar yine ayaktaydılar, yine tepkiliydiler ve yine artış istiyorlardı. Halbuki sendikaların da desteğini de alarak, bizim hükümetin başlattığı ‘kendi kendine yeterli’ olma yolunda daha ileri adımlar atabilirdik. Öyle inanıyorum ki Allende’nin başına gelenleri yaşadık” şeklinde örnek verdi.
Ahmet Uzun, olması gerekenin ya toplum psikolojisinin değişmesi ya da KKTC idaresine popülizmden uzak bir sistem getirtilerek doğru işlerin yapılması yolunun açılması olduğunu dile getirdi. Uzun, yeni hükümet açısından en önemli beklentinin yeni bir sistem için adımlar atarak köklü çözümlere zemin hazırlanması yoluna gidilmesi olduğunu belirtti.
“Cari giderleri cari gelirlere karşılamanın kaçınılmaz hedef”
‘Kendi kendimize yetmenin’ en önemli sorunlardan olduğunu belirten Uzun, bakanlık yaptığı dönemde de cari giderleri cari gelirlere karşılamanın kaçınılmazlığını vurguladıklarını ve kendi sloganlarının da bu olduğunu ifade etti. Kuzey Kıbrıs’a katkı yapan Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘maaş ve ücretlere katkı yapmak istemediğini sadece yatırım ve savunmaya katkı yapmak istediğini’ söyleyen Uzun, dolayısıyla hem Türkiye vermediği için hem de kendi kendimizin efendisi olmamız ve idaremizde etkin söz sahibi olabilmemiz için ‘cari giderleri cari gelirlere karşılamanın kaçınılmaz’ hedef olması gerektiğini aktardı. Ancak toplumda herkesin geri çekilerek ve elini taşın altına koymaması durumunda tedbir alınamayacağını açıkladı. Uzun, “örneğin sendikalar bu kurulacak yeni hükümetin karşısına çıkıp da ‘kardeşim ben 4 senedir artış almıyorum, hadde bakalım bana artış ver’ derse, özel sektör ‘benim sorunlarım da bu, gel de çöz’ derse hangi hükümet kurulacaksa kurulsun daha ilk günden mahkum olur. Dolayısıyla özveriyi hep beraber göstermemiz gerekiyor bunun için de güvenilir bir hükümet olması lazım. Güvenilir bir hükümet olmasa o özveriyi de göstermezsin” dedi.
“Ekonomi dibe vurdu”
Ekonominin dibe vurduğunun altını çizen Maliye eski Bakanı Ahmet Uzun, ekonominin dibe vurmasının ana nedeni olarak geçmiş UBP Hükümeti’nin gittikçe daralan bir ekonomik sistem öngörmesinden kaynaklandığını ifade etti. UBP Hükümetinin kamu maliyesini dengeye getirebilmek için maaş ve ücretleri, Hayat Pahalılığını dondurduğunu ve piyasaya sürdüğü parayı ne şekilde olursa olsun durdurduğunu belirten Uzun, dolayısıyla piyasada çok daha az para dönmeye başladığını ve ekonominin gittikçe daraldığını aktardı. UBP’nin daralan ekonomi içerisinde özel sektörün şinin de daraldığını göz ardı ederek, özel sektörün vergi olarak vereceği rakamın ortadan kaldırdığını ifade eden Uzun, “maliye hazinesini kurtarmak için yaptıkları bu operasyonlar dönüp yine kendilerini vurmuştur” dedi. Kendi bakanlık döneminde tersi bir politika uyguladıklarını hatırlatan Ahmet Uzun, ekonomiyi genişleterek bu krizi aşmayı düşündüklerini dile getirdi.
“İnsanlar teşvik edilmeli”
Uzun şöyle konuştu:“ Biz insanları ticaret ve yatırım yapmaları için dürtüyorduk. Alışveriş yapsınlar ki üretim ve ticaret de onun sonucu dolayısıyla büyüsün. Örneğin ‘sobalardan KDV’yi kaldırdık, KDV’yi maliye ödeyecek’ diyorduk ki herkes gidip alışveriş yapsın ve çark dönsün. Örneğin yıllardır antrepolarda bekleyen malların gümrüklemesini % 50 üzerinden yapıyoruz diyerek, gümrüklenip ucuza sağlanmasını sağlıyorduk. Eski arabanızı getiriniz hurdaya ayıralım karşılığında daha iyi durumda araç almanız için fon indirimi yapalım diyorduk. Birçok tedbirler alarak piyasayı daha da canlandırmayı öngörüyorduk. Daraltmak şöyle dursun ekonomi canlasın ki insanlar kazansın. İnsanlar berbere gitsin berber kazansın, berber araba almaya gitsin, araba satıcısı gitsin buzluk alsın ve bu tur döndükçe ekonomi büyüsün. Amacımız buydu ancak UBP bunun tersini yaparak ekonomiyi gittikçe daraltmış oldu”
Mevcut hükümetin topluma iş sunmasının önemine de dikkat çeken Ahmet Uzun, açılan yol ve bina ihaleleriyle iş sahiplerine olanak sağlandığını, piyasaya para düşürerek canlanmasını sağlamak ve buna paralel olarak da maaş ve ücretlerin artması gerektiğini dile getirdi.
“Mevduatlar piyasaya sürülmeli”
Uzun, “Dünyaya baktığınız zaman nüfusa göre oranlarsak mevduatları yüksek olan bir milletiz. Bankalardaki mevduatı oranladığımız zaman Kıbrıs Türkünün ‘saklı parası’ diğer ülkelere göre daha fazladır. Belki de 10 milyara dayanan bir mevduat var ve bu büyük bir rakamdır. Bu Kıbrıs Türklerinin güven duymadığını gösteriyor. Yarın ne olacağım derdindedir. Dolayısıyla daha kötü günler beni bekler endişesiyle parasını saklıyor. Psikolojik faktör olarak bu çok önemlidir. Bir taraftan maaşınız, geliriniz düşer, bir taraftan da daha önemlisi olan psikolojik faktördür. Vatandaşa o güveni vermek gerekir. Vatandaşın biriken parasını piyasaya çıkartmak gerekir. 10 milyar TL’nin 20’de 1’i piyasaya düşse bizim ekonomimiz canlanır ve ikiye katlanır. İnsanları teşvik etmek gerekir”
Bankaların mevduatı aynı oranda krediye çevirip piyasaya düşüremediğini aktaran Ahmet Uzun, dolayısıyla bu paraların bankaların elinde kaldığını ve yurt dışında değerlendirdiklerini söyledi. Hükümetin, vatandaşı parasını harcaması için kamçılaması gerektiğini belirterek buna bağlı olarak da ekonomi canlanmasının sağlanacağını söyledi.
“İşbirliği protokolü”
En fazla tartışılan konulardan birinin TC ile KKTC işbirliği protokolleri (paketi) olduğunu söyleyen Ahmet Uzun, “bizim toplumun bir huyu vardır, bilgi sahibi olmadan fikir sahip olmasıdır” dedi. Uzun, ekonomi konusunda bilgi sahibi olmayan kişilerin açıklamalarda bulunduğunu belirterek, içerik bilinmeden paketle ilgili eleştiriler yapıldığını ifade etti. Ahmet Uzun, “Pakete itiraz edenlere soruyorum, ‘siz paketi okudunuz mu, neresine itiraz ediyorsunuz?’ Daha ilk günden ben söylemiştim. Bu protokolün % 95- 97’sine ben imzamı atarım. Bana hazırlamam söylenseydi ben de % 95- 97’si aynısını hazırlardım. Sorunlar bellidir. Yeni baştan icat etmeye gerek yoktur. Geriye kalır % 2’lik 3’lük bir kesim. Bu kesim de senin ideolojik görüşüne göre şekil alabilecek konulardır. Senin felsefen daha farklıdır, daha farklı bir çözüm sistemiyle yanaşırsın. Ama % 95- 97’lik kısım tamamdır, bunun neyine itiraz ediliyor? Öyle bir hava estiriliyor ki siyasi partileri de peşinde koşturuyor. Siyasi partiler şorta düşmesinler diye onlarda kalkıp karşı çıkıyor. Bu defa da iş başa düşünce ne yapacaksın? Başka hükümet başa geldiğinde ne yapacaksın? Pakete karşı çıktın ama paket doğru. Bu kez 3 senelik 5 senelik diye kıvırmaya başlanacak. Siyasi partiler muhalefette oldukları dönemlerde her konuya karşı çıkarak vatandaşa hoş görünme yöntemi ile oy toplama huyundan vaz geçip vatandaşın hoşuna gitmese bile yapacakları gerçekçi plan ve projeler ile oy istemelidirler. Aksi takdirde Sayın Eroğlunun durumuna düşerler. Bir çeşmeden yağ, bir çeşmeden bal akacak, planlar da cebimde derlerse sonucunda kendileri de vatandaş da hayal kırıklığına uğrar. Hoş, verdiğimiz bu örnekte Sayın Eroğlu mükafatlandırılıp cumhurbaşkanı da yapıldı. Bu konuda da vatandaş, sendikalar ve sivil toplum örgütleri değerlendirmelerini ve özeleştirilerini yapsınlar.”
***
“Yeni hükümet projeler hazırlayıp sunmalı”
İşbirliği protokolüne bakıldığı zaman bir iki noktanın üzerinde çalışılması gerektiğini hatırlatan Uzun, “çalışılması gerekenler, somutlaşmış olmayan sorunlar vardır. Bunların giderilmesi gerekir. Sen başka şekilde bu sorunu çözen ben başka şekilde çözerim” yorumunda bulundu.
Maliye eski Bakanı Uzun şöyle devam etti: “Esas söylenmesi gereken de insanları üzen ve tepkisel davranışlarla toptan retçi duruma getiren bizim hükümetlerimiz bilhassa Eroğlu ile 2009’da başlayıp İrsen Küçük ile devam eden son hükümet gelmiş geçmiş en tembel, en uyuz hükümettir. Adamlar derslerine çalışmıyor ki iş yapsınlar. Dolayısıyla ister istemez bu görev Türkiye Cumhuriyetine düşüyor. Çünkü parayı veren odur. Bizim kadar o da yanıyor ve alın kardeşim imzalayın bunu demek durumunda kalıyor. Ama biz kalkıyoruz ve TC Hükümetine kızıyoruz. Halbuki biz en başta Derviş Eroğlu’na kızmalıyız. ‘sen niye bu insanları uyuttun ve kalktın Cumhurbaşkanlığına gittin. Bunun faturasını kimler ödedi? Bunu bütün toplum ödedi. Eroğlu, bir sene Başbakan olarak kaldı ve bir senede geri dönülemez yaralar meydana geldi. Kalkıp Cumhurbaşkanlığına gidince bomba İrsen Küçük’ün kucağında patladı. Zararı gören de vatandaş oldu. Bu olmaz… Sen de üreteceksin. Dolayısıyla yeni hükümette bunlar olmayacak ve en azından oturup çalışacaklar, üretecekler, daha Türkiye bir öneri sunmadan, kendileri bir öneri sunacaklar ve projeyi yürütebilmek için destek bekleyecekler diye düşünüyorum.”