- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ( KKTC) son on yıllık dönemde ekonomide bocalama dönemi yaşayan, “orta gelir tuzağına” yakalanmış ve kurtulmaya çalışan bir ekonomi görüntüsü veriyor.
- Gelişmişliğin en önemli göstergelerinde olan kişi başı gelir rakamında son on yıllık dönemde bir gelişme yoktur. Hatta 2009 yılında 13.930 ABD$ olan kişi başı gelir 2018 yılında 12.783 ve 2019 yılında da dolar bazında 12.501 olması beklenmektedir.
- Orta gelir tuzağından kurtulmak ve hem sosyal hem de ekonomik kalkınmayı başarmak için gerçek anlamda toplum nezdinde anlaşılır, benimsenmiş reform politikalarına ve bunları hayata geçirecek siyasi iradeye ve siyasi istikrara ihtiyaç vardır.
Kaynak: DPÖ 2019
- Türkiye Cumhuriyetiyle imzalanan ekonomik protokollere KKTC tarafının daha iyi hazırlanması, kendi sosyal ve ekonomik programlarında öngördüklerini yansıtması ve anlaşma metinlerine konulan hedefler (eylemler) yapılabilir erişebilir olması gerekmektedir. Bugüne kadarki eylemlerin benimsenmiş ve yapılabilir olmaması karşılıklı güven erozyonuna neden olmuş ve protokollerin başarılı olmasını da azaltmıştır. Gelinen aşamada son üç dönemdir uygulanan protokollerin istenilen sonucu vermediği ve başarıyı yakalamadığı ortadadır.
- Protokoller özel sektörü güçlendirme, sürdürülebilir ekonomiye geçiş ve yapısal dönüşüm programları gibi gerçekten anlamlı başlıklar taşımışlardır. Yalnız bugün gelinen durumu değerlendirdiğimizde kişi başı gelir düzeyinin hedeflenen ölçüde gelişmediği, özel sektörün rekabet gücünün artmadığı ve yapısal sorunların minimize edilemediğini görmekteyiz. Bu da bizlere protokollerin hazırlık aşamasında gerekli çalışmayı yapmamış, belirtilen eylemlerin uygulanmasına yönelik gerekli yasal düzenleme ve bunları hayata geçirecek insan kaynağı kapasitesini oluşturmamış ve elzem olan siyasi iradeyi göstermediğimizi göstermektedir. Belki de bundan dolayıdır ki imzalanan protokoller gerçekten bizlerin yapısına uygun olmayan, benimsenmemiş programlardır. Neticede uygun olmayan eylemler gerekli siyasi iradenin oluşmasını ve değişimi da engellemiştir.
- Uygulanan ekonomik protokollerde başaralı olarak nitelendirilebilecek en somut eylem kamu maliyesinin kendine daha fazla yeten, yerel gelirlerle cari bütçesini karşılayabilecek duruma gelmesidir.
- Yalnız bir taraftan maliyede disiplin sağlanırken diğer taraftan kamu yatırmalarında çok belirgin bir gerileme yaşanmıştır. Son on yıllık dönem değerlendirildiğinde toplam yatırımların (özel + kamu) milli gelir içerisindeki payının gerilediği görülmektedir. 2004-2008 dönemlerinde GSMH’nin %20’si üzerinde yatırım yapan KKTC, 2009 yılından itibaren toplam yatırımlarda gerileme trendine girmiştir. Özellikle kamu yatırımları %5 seviyelerinden %2 seviyelerine gerilemiştir.
- Üretebilmek , sürdürülebilir kalkınma ve hayat kalitesi ile yaşam standartlarının iyileşmesi için yatırım olmazsa olmazdır. Bunun için her zaman için yatırımların milli gelirin en az %20’si kadar olması ve en az %5’ini kamu kesimi tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Kaynak: DPÖ, 2019
- Yeni imzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği anlaşmasında öngörülen altyapı yatırımları 225 milyon Türk Lirasıdır. KKTC kendi imkânlarıyla gelir oluşturup yatırım yapma kapasitesi çok kısıtlı olduğunu da dikkate aldığımızda ve TC’nin sağlayacağı tüm altyapı yardımlarının gerçekleşeceğini bile varsaysak, 20 milyarlık milli gelire sahip KKTC de kamu yatırımlar GSYİH’nın ancak %1 kadardır. Bu kadar düşük kamu yatırımıyla iş yapabilirliğin iyileşmesi, sürdürülebilir kalkınma, üretim ve refah artışı beklememiz çok yanlış olur. Belki de 2010 yılında sonra yatırımların azalması nedeniyle kişi başı gelir artmamış ve refahta belirgin bir yükseliş olmamıştır.
- Tartışmasız kamu maliyesinde kendine yeten bir yapı oluşturmak önemlidir. Yalnız bunu toplam ekonomiye yaymak daha da önemlidir. Bir başka söylemle, farklı sektörleriyle kendine yeten bir ekonomi yaratmak daha anlamlıdır. Bu bağlamda son on yıllık dönemde sektör spesifik politikaların hayata geçirilmesi ve değişen küresel koşullarda rekabet edebilecek toplamda bir ekonomi yaratılamamıştır. Bu bağlamda bundan sonra üzerinde durulması gereken artık bu olmalıdır.
- Son on yıllık dönemde ortalama %3 civarında reel olarak büyüyen KKTC, gelişmekte olan bir ekonomi olduğu için bu düşük oran, atılım yatması için yeterli olmamıştır. Özellikle ülkede yaratılan katma değerin kaçaklar (gelir transferi) ve artan ekonomik faaliyetlerin ancak dış alımlarla (ithalat) benlenmesi ekonomik olarak tanımlanan sızıntıların yüksek olmasına ve bunun sonucunda da kendine yeten bir yapı oluşturmada zorlanmasına neden olmuştur. BU bağlamda sektör spesifik politikalar, tarım ve imalat sanayinin öncü sektörlere girdi sağlayacak onları besleyecek şekilde geliştirilmelidir. Teşvik ve destekler bu yönde kurgulanmalıdır.
- Ülkelerin sürdürülebilir bir ekonomi yaratmaları için en önemli meselelerden biri de kaynakları verimli kullanan bir ekonomik yapı oluşturmaktan geçer. Verimlilik ülkenizde eğitim, altyapı, sağlık ve diğer soysal ve ekonomik alanlara yapılan yatırımlarla ilgilidir. Bunlara daha fazla yatırım yapmanız sizi daha güçlü bir ekonomi haline getirecek, iş yapabilirliği iyileştirdiği gibi ekonomizi de daha az kırılgan yapabilecektir. Diğer taraftan enflasyon, siyasi istikrarsızlıklar gibi gelişmeler de verimliliği olumsuz etkilemektedir. Besim, İsmihan ve Sertoğlunun (2019) çalışmasına göre Türkiye’de yaşanan makroekonomik istikrarsızlıklar KKTC’nin toplam faktör verimliliğini 0,54 oranında olumsuz etkilemekte, sosyo-ekonomik altyapıya yapılan yatırımlar (iletişim, enerji, eğitim ve sağlık) da 0,77 olumlu etkilemektedir. KKTC de yapılan sosyo-ekonomik altyapı yatırımlarının çoğu Türkiye’nin kendi vatandaşlarından topladığı vergilerle yapılmaktadır. Fakat gelin görün ki Türkiye’de yaşanan makroekonomik istikrarsızlıklar, KKTC ekonomisinin sığ ve kırılgan yapıya sahip olması verimliliğini çok yüksek oranda etkilemekte ve Türkiye vergi mükelleflerinin sağladığı finansmanla yapılan altyapı yatırımlarının verimliliğe sağladığı katkıyı önemli ölçüde olumsuz etkilemektedir. Bunun için TC ile yapılan anlaşmalarda bu olumsuz etkileme kanalının asgariye indirilmesi için bir yol düşünülmesi gerekmektedir.
- Bunun yanında bundan sonra daha fazla sektör spesifik politikalara önem verilmesi ve sızıntıları azaltacak yapıları oluşturmak gerekecektir. Özellikle tarım ve imalat sanayi tamamen öncü sektörlere girdi sağlayacak yapıların oluşturulması için oluşturulmalıdır. Bu sayede öncü sektörlerde yaşanacak ekonomik faaliyet artışı destekleyici sektörler olarak tanımlanan tarım ve imalat sanayinin de iş yapmasını sağlayacaktır. Bu da istihdam yaratması yanında gelirlerin ülkede kalmasını sağlayacaktır.
2019 İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması
- 20 Temmuzda imzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği anlaşması yapısal dönüşümü sağlayacak önemli başlıklar içermektedir. Yalnız belirtilen başlıklar altında sıralanan eylemlerin bazılarının anlamsız, bazılarının da gerçekleşmesi gerçekten zor eylemlerdir. Süreler konusunda fazla iyimser davranılmıştır. Ne yazıktır ki diğer protokollerde yaşanmış kötü tecrübelerin tekrarı belirlenen hedeflere ulaşamamakla yeniden yaşanacaktır.
- Bunun yanında çoğu eylemin çok genel ifadelerle belirtilmiş olması eylemin ne olduğu, ne gibi politikalar içereceği belirsizliğini taşımaktadır. Normalde belirsizlik ve istikrarsızlığı minimize etmek, iş insanına yön vermek, bu tür protokollerle ve ekonomik programlarla başarılır. Bu protokolde en azından yılsonuna kadar gerçek anlamda başarılabilecekler net bir şekilde ortaya konulup üstüne gidilebilirdi.
- Kamu harcamalarının disiplin altına alınacaktır başlığı altında cari harcamalarla ilgili belli önemli tedbirler vardır. Yalnızca çalışma hayatında barışı tehlikeye atan, adeta tehdit edercesine, KKTC mevzuatında önemli bir yere sahip olan Toplu İş Sözleşmesi ile ilgili eylem burada olmamalıydı. Belli toplu iş sözleşmelerinizde sorunlar olabilir ve düzeltilmesi de gerekir. Yalnız bunu bu anlayış ve yaklaşımla yapmaya çalışmak ne özelde kamu harcamalarını disiplin altına almakta başarılı olur, ne de genelde iş barışı ve toplum huzuruna hizmet eder. Kamu harcamalarında disiplini sağlama yoluna giderken, kaynakların daha verimli ve etkin kullanımını sağlamak için bütçe harcamalarının performansa dayalı yapıları öngörmek ve uygulamak daha anlamlıdır. Bu bağlamda belli bakanlıklarda performans bütçesine geçilmesi gerekir. Başlangıç olarak proje bazlı bayındırlık ve ulaştırma, eğitim bakanlığı gibi bakanlıklarla başlanabilir. Bu sayede bir taraftan bütçede disiplin sağlanırken diğer taraftan bütçe harcamaları da performansa dayalı yapıda olabilecektir ve etkinlik artabilecektir.
- Ülkemizin en büyük sorunlarından biri Kayıtdığı ekonomi ve vergilenmeyen gelirlerdir. Bununla iligli “ protokolde “vergiyi tabana yayılacak ve kayıtdışılığı azaltacak gelir politikaları uygulanacaktır” ibaresi yer almaktadır. E-maliye, Otomasyona geçiş ve diğer yasal düzenlemeler gerekli eylemlerdir. Yalnız , FİF, maktu ücret ve harçların güncellenmesi vergiyi tabana yayacak bir uygulama değildir. Bu yalnızca kamu gelir artırmanın bir yöntemidir. Daha da kötüsü artırılmayı planlananlar dolaylı vergidir. Bunlarda yapılan artışlar regresif (regressive ) olduğundan sabit ve düşük gelirlileri daha fazla etkileyecek. Ülkede giderek artan gelir dağılımı sorununa daha da fazla olumsuz etkileyecektir. Sonuçta amaç vergiyi tabana yaymak ve kaçakları önlemek ise, vergi politikasını gerekli yasaları, kurumsal yapılanmayı ve kullanacağınız teknolojiyi de birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Bununla ilgi 2013 Siber Hükümetinin yasal metin haline getirdiği Kayıtdışı ie mücadele eylem planından yararlanılabilir. Vergiyi tabana yaymak için öngörülen kayıt sisteminin iyileştirilmesi yanında:
- Kayıtdışılığa neden olan gelir vergi yasasının revize edilmesi, basitleştirilmesi gerekir. Bu yasada özellikle marjinal vergi oranlarının %37,5’lerden daha kabul edilebilir oranlara çekilmesi düşünülmelidir. Bu sayede gelirlerde yaşanacak artışların vergiden kaçınılması engellenecektir.
- Özel sektördeki düşük beyan sorununu halletmek için sektörel veya uzmanlık alanlarına göre minimum asgari ücretler belirlenmesi gerekir. %50'yi aşan özel sektör çalışanı vergiden muaf olması için asgari ücretten beyan etmektedir. Bu anomalinin düzeltilmesi için sektörel veya mesleki asgari ücretler belirlenmelidir.
- Kurumlar vergisi: Ülkemiz şirketleri sermaye açısından güçsüzdür (aslında sahipleri güçlüdür) Yaşadığımız istikrarsızlık ortamında şirketlerimizin mali olarak güçlenmelerini desteklemek için yılsonu dağıtmadıkları karların ve sermayeye eklenen karların vergiden muaf tutulması yerinde bir uygulama olacaktır. Bu sayede işletmeler sermaye olarak güçlenecek ve şirketlerin bilançoları daha anlamlı yapıya gelecektir.
- Özel Tüketim vergisi (ÖTV) Ülkemizde uygulanmakta olan fiyat istikrar fonu aslında bir istihsal, dolaylı vergisidir. E-devlet projesi başlığında olan gümrük ve istihsal değişiklik yasası bu başlık altında da değerlendirilmelidir. Bu ve bunun gibi farklı isimler altında olan tüketim vergileri Özel tüketim vergisi başlığı altında toplanmalı ve bütçe ve diğer maliye sınıflandırmasında dolaylı vergiler altında KDV gümrük vergisi gibi vergiler yanında yer almalıdır.
- Finans sektörüyle ilgili Banka yönetimlerinin profesyonelleştirilmesi yalnızca KOOPBANK da değil kamu bankası olan Vakıflarda da yapılması gerekir. Profesyonelleştirme yalnızca YK değil müdür ve müdür yardımcıları için de yapılmalıdır. Bunun yanında YK üye ataması ve müdür, md. Yrd. atamaları süreli olarak yapılmalı ve görev süresi doluncaya kadar görevden alınmamaları gerekir. Hükümet değiştiğinde YK ve banka müdürleri değişmemelidir. KKTC Merkez Bankasında yönetim kurulu Başkanı, yönetim kurulu üyeleri ve Başkan yardımcıları için yürürlükte olan uygulamada yararlanılabilir. Kamu eliyle yürütülen KOOP ve diğer kurumlar yanında, Kamu bankalarında de benzer uygulama adapte edilebilir.
- İştirakler de bir program çerçevesinde yapılanmalı ve piyasada denge unsuru sağlayacak, özelde monopol oluşturmayı engelleyecek yapıları da dikkate alarak düzenlenmelidir. Bu arada iştirak YK üyelerinin de profesyonelleştirilmesi ve atanacaklarda kriterler aranması da gündeme alınmalıdır.
- Bir ülkenin milli geliri 4-4.5 milyar dolar ise ve bu ülkede 21 ticari banka ve 20’den fazla casino varsa bu dışarıdan dikkat çekici ve suç gelirlerinin kara paranın aklaması olabileceği izlenimini vermektedir. Dolayısıyla suç gelirlerinin aklanmasının engellenmesi gibi yasalar hiç geciktirmeden çıkartılması gerekmektedir. Böylesi yasalar dıştan bakıldığında iyi algılanacağı yanında, işletmeler için iş yapabilirliği, hem de yasalar çerçevesinde yürütülmesi anlamında çok önemlidir.
- Kooperatifler yaptıkları bankacılık faaliyetleri ile kayda değer anlamda finans sektöründe yer almaktadırlar. Bunun için finans sektörünü bir bütün olarak düşünmek gerekir . Kooperatif mukayyitliği ile Merkez Bankası işbirliğinde etkin bir şekilde denetlenmeleri gerekir. Bu metinde eksik olan, finans sektörünün önemli bir bölümünü oluşturan kredi şirketleri ve döviz bürolarıdır. Kredi şirketleri ile ilgili daha önce çok çalışmalar yapıldı yalnız yol alınamadı. Bankacılık sektörü bilanço dışı olan ama aslında finans sektörümüzde önemli bir yere sahip olan bu şirketler denetimden yoksun, otorite boşluğundan da yaralanarak faaliyetlerde bulunuyorlar. Bu sorunun süratle ortadan kaldırılması için gerekli yasal düzenleme ve kurumsal anlamda yapılanma ve beşeri kaynağa ihtiyaç vardır. Döviz büroları da daha sıkı denetlenmeli ve hatta Para Kambiyo dairemiz KKTC merkez bankasından daha fazla destek alarak bunları sıkı sıkıya kontrol etmelidir. Büro açılımı için gerekli koşulları zorlaştırmalı ve bankacılık dışında yapılan döviz ve FOREX işlemlerinin çok daha fazla denetlenmesi gerekir.
- Reel sektörle ilgili öngörülen eylemler çok genel ifadeler kullanılmıştır. Daha sektör spesifik (turizm için pazara erişim, ulaşım, katma değeri yüksek alanlar gibi) eylemler yer alması gerekmektedir. Bunun yanında tarım ve imalat sektörünün öncü sektörlere girdi sağlayacak ve onları besleyecek üretim zincirinin hiç gecikmeden sağlanması için adım atılmalıdır.