Körfez ülkelerinden dönüşünde ayağının tozuyla Yenidüzen’e konuşan Dışişleri Bakanı Özdil Nami, özellikle ekonomik alanda ilişkilerin geliştirilmesi için hükümetin gereken adımları işadamları ve sanayicilerle birlikte atacağını vurguladı
Ödül Aşık ÜLKER
Dışişleri Bakanı Özdil Nami, Körfez ülkelerine yaptığı ziyaretlerin olumlu geçtiğini belirterek, özellikle ekonomik alanda ilişkilerin geliştirilebileceğinin altını çizdi.
Suudi Arabistan, Umman ve Katar ziyaretlerinde ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi konularının ele alındığını anlatan Nami, Kuzey Kıbrıs’ta üretilen malların pazarlanması, Kuzey Kıbrıs’a turist akışı sağlanması ve Kuzey Kıbrıs’a yatırım yapılması gibi konularda önemli görüşmeler yaptığını kaydetti.
“Konuşulanlar havada kalmayacak” diyen Nami, Bakanlar Kurulu’na tüm bilgileri aktardığını, hükümetin gereken adımları işadamları ve sanayicilerle birlikte atacağını vurguladı.
Bu arada, yarın Brüksel’de “Hidrokarbonlar ve Kıbrıs Sorunu” konulu bir konferans verecek olan Nami, hellimin tescili, Doğrudan Ticaret Tüzüğü, NAVTEX ve müzakereler hakkında da değerlendirmelerde bulundu. Nami, Brüksel ziyareti sırasında komisyon ve konsey yetkilileriyle üst düzey temaslarda da bulunacak.
• Soru: Cidde, Umman ve Katar’a ziyaretler yaptınız. Ziyaretlerde özellikle izolasyonları öne çıkardınız, bu konuda adım beklediğinizi söylediniz. Hatta umutlu olduğunuza dair bir açıklama da yaptınız. Sizi bu temaslarda umutlandıran ne oldu?
• Nami: Cidde’deki ziyaret İslam İşbirliği Teşkilatı’nın evsahipliğinde gerçekleşti ve teşkilatın Genel Sekreteri’yle görüşmek için gitmiştim. Hem Genel Sekreter’le, hem İslam Kalkınma Bankası’yla hem de İslam Dayanışma Fonu ile görüştüm. Bunun yanında İslam İşbirliği Teşkilatı üye ülkeleriyle Kuzey Kıbrıs arasında ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkileri nasıl daha fazla geliştirebileceğimizi ele aldık. Cidde’deki Ticaret Odası’yla da biraraya geldik. İşadamlarının Kuzey Kıbrıs’ta yatırım yapmak istediklerini kendi ağızlarından duymak beni mutlu etti. Diğer taraftan İslam Kalkınma Bankası’nın Kıbrıs Türk Ticaret Odası‘yla birlikte ortak şirket kurma sürecinin tamamlanmış olması ve somut projeler üzerine odaklanma sürecinin başlamış olması, İslam Dayanışma Fonu’nun üniversitelerimize halihazırda bazı kaynakları aktarıyor olması ve kendilerine benim ziyaret sırasında sunduğum somut projelere de olumlu baktıklarını ifade etmeleri benim de olumlu değerlendirme yapmama imkan sağladı. Cidde’de sadece gündem izolasyoınlar, ambargolar konusu değildi, Kıbrıs konusu, Rum liderin çeşitli bahanelerle süreci aksatması, nihayetinde masadan kalkması, Türk tarafının ise hem geçmiş yakınlaşmaları teyid etmesi hem de izoalasyon ve ambargolara rağmen, bunları gerekçe göstererek masadan kalkmamış olması konuşuldu. Bunları yanyana koyduğumuzda baskıların Rum tarafının üzerine daha da yoğun oluşturulması gerektiği konusunda müşterek değerlendirmeler de yapıldı. Suudi Arabistan’daki temaslar bu çerçevede iyi geçti.
Umman’a et ve süt ürünleri...
Daha sonra Umman’a geçtik, başkenti Muskat. Gerçekten son derece aydınlatıcı bir ziyaret oldu. Çünkü bu ülkelerle ilgili öğrenmemiz gereken çok unsurlar var. Umman, en büyük doğalgaz rezervlerine sahip ülkelerden biri. Ama kendine farklı bir yol çizmiş. Dubai gibi çok hızlı bir şekilde şehirleşerek, Amerikanvari gökdelenler üzerine değil, daha tedrici bir ekonomik kalkınma modeli benimsemişler. Sosyal, kültürel yapılarını koruyarak, herkesle iyi ilişki içinde olmaya son derece özen gösteren bir ülke. Ayrıca İran’la Amerika, Rusya, Almanya gibi ülkelerin de olduğu gruba ev sahipliği yapmış, dolayısıyla uluslararası sorunlara da nötr bir taraf olarak katkı koymaya başlamış bir ülke. Muskat’ta bir de temsilciğimiz var. Oraya dünyanın her yerinden mal ithal ediliyor. Üretimleri çok az gelirlerinin çoğunu doğalgaz ihracından elde ediyorlar. Kıbrıslı Türk ürünlerin de orada piyasa bulabileceğini düşünüyoruz. Ticaret ve Sanayi Bakanı ülke dışında olduğu için Ticaret ve Sanayi Bakan Yardımcısı Ahmed Sulaiman Ai-Maimani ile görüştük, onlar da çok hüsnü kabul gösterdiler. Umman Ticaret Odası’yla çok faydalı bir görüşmemiz oldu. Umman’da da özellikle turizm sektörüyle ilgili Kuzey Kıbrıs’a yönelik bir ilginin olduğunu gördük. Ummanlılar genellikle tatillerini geçirmek için Uzakdoğu’ya giden insanlar. Türkiye’yi yeni yeni keşfetmeye başlamışlar. Türkiye bağlantılı Kuzey Kıbrıs ziyaretlerinin kendilerine ilgi çekici gelebileceğini de söylediler. THY’nin orada çok aktif girişimleri var, yakında bunları göreceğiz. THY’nin de desteğiyle o bölgelerden Kuzey Kıbrıs’a daha rahat turist akışı olabileceğini gördük. Özellikle ekonomik ilişkilerin gelişmesi açısından son derece müzahir bir anlayış gördük. Dünyanın her yerinden işadamlarının, tüm markaların orada olduğunu gördük. Herkes ürettiği ne varsa, mal veya hizmet, orada pazarlamaya çalışıyor. Özellikle et ve süt ürünlerinin orada rekabetçi olabileceği anlaşılıyor, tabi ki kalite ve fiyat dengesini tutturmak şartıyla. Dolayıısyla bizim işadamlarımızın da oralara gitmesi gerekiyor.
Katar’dan Kuzey Kıbrıs’a yatırım...
Oradan da Katar’ın başkenti Doha’ya geçtik. Evsahipliğini Katar hükümetinin yaptığı bir ziyaret oldu. Son derece üst düzey bir protokol uyguladılar. Dışişleri Bakanı Amerika ziyaretinden zamanında dönemediği için randevu alınmış olmasına rağmen görüşemedik. Dışişleri Bakan Yardımcısı Mohammed bin Abdullah bin Mutib Al Rumaihi ve dişişleri üst düzey bürokratlarıyla çok faydalı bir görüşme yaptık. Dışişleri Bakan Yardımcısı onuruma bir yemek verdi. Bu da bize gösterilen hüsnü kabulün bir işaretiydi. Ayrıca katar Ekonomi ve Ticaret Bakanı Sheikh Ahmed bin Jassim bin Mohammed Al Thani ile bir görüşme yaptık. Katar her yıl yüz milyar dolara yakın ticaret fazlası veren bir ülke. Dolayısıyla dünyanın her yerinde yatırımları var. Özellikle Türkiye’ye çok büyük yatırımlar yapmaya başladılar. Onun doğal bir uzantısı olarak Kuzey Kıbrıs’ı da bir destinasyon olarak görebileceklerini bize ifade ettiler. Onların yatırımcıları Kuzey Kıbrıs’a geldiğinde bürokrasıinin çarkları arasında ezilmek istemiyorlar. Çok hızlı hareket etmek istiyorlar çünkü kendi ülkelerinde de çok hızlı hareket ediyorlar. Doha’da on yıl önce on katlı tek bir bina varken, bugün orada küçük bir Manhattan yaratmışlar. Muazzam otoyolar yapmışlar, şu anda metro sistemi kuruyorlar. Bilindiği gibi 2020’de dünya kupasına evsahipliği yapacaklar. Tamamen “küçük ülke, küresel politika” diye bir strateji takip ediyorlar. Kabuklarını kırmışlar, Kuzey Kıbrıs’ı da şu anda uzun vadeli planları içerisine almış durumdalar. Güney’i tanıyorlar, biliyorlar, artık Kuzey’e daha fazla eğilme hususunda bir değerlendirmeleri var. Orada da Ticaret Odası ile bir araya geldik. Onlar da bize Umman’da ve Cidde’de duyduklarımızın benzerini tekrar ettiler, “sizin bizim için yeriniz ayrıdır, ticaret adamlarınız, sanayicileriniz buraya bir heyet olarak gelsinler, biz onlara buradaki alıcılarla doğrudan temas imkanı sağlarız” dediler. Bu ülkelerde gümrük gibi mevzuatlar da çok asgari düzeyde. Alıcı bulduğunuz zaman malınızı süratle pazalayabiliyorsunuz. Elbette nakliye ile ilgili sıkıntılar var ama onu da Türkiye ile istişare içinde çözebileceğimiz kanaatindeyim.
“Konuşulanlar havada kalmayacak”
• Soru: Bu konularda hükümet olarak nasıl bir çizgi izleyeceksiniz?
• Nami: Geldiğimizin ertesi günü zaten Bakanlar Kurulu toplantısı vardı. Bakanlar Kurulu’na tüm bilgileri aktardım. Gerek Başbakan, gerekse Başbakan Yardımcısı çok büyük ilgi gösterdiler ve bu konuyla ilgili hükümet gereken adımları atacak. Bu adımları sadece hükümet değil, işadamlarıyla birlikte atmamız lazım. Ticaret Odası’yla bir toplantı yaptık. Sanayi Odası’nı da davet edip, toplantı yapacağız. Hem Katar’da, hem Cidde’de bazı işadamlarıyla öngörüşmeler yapıldı, adaya ziyaretler yapacaklar. Konuşulanlar havada kalmayacak, somut yatırımlara da dönüşmesi için adımlar atılacak. Bu ziyaretlere biraz hızlı gelişti, bundan sonraki seyehatlerde programı önceden netleştirme imkanı olacağı için Ticaret Odası ve Sanayi Odası’ndan da katılım sağlayacağız.
Ziyaretlerde olumlu bir hava vardı. Sadece ekonomik ilişkiler değil, sosyal, kültürel ilişkiler de ele alındı. Bu ülkeler kültür ve spor konusuna çok büyük paralar yatırıyorlar. Örneğin Muskat’ta dünya standardlarında bir opera binası var, dünya standardlarında müzeler var. Katar başka bir derya. Orada da tarih müzesi, sanat müzesi gibi mekanlar dünya standardında. Katara adında kültür koyü var. Oranın genel direktörüyle bir toplantı yaptık. “Kıbrıslı Türk kadeşlerimizin saanatçıları da buraya gelsinler, sanatlarını icra etsinler, kendilerini ve ülkelerini tanıtsınlar, biz de size gönderelim” şeklinde konuşmalar oldu. Dışişleri Bakanlığı olarak sanatçılarımızla yurtdışı temaslarını desteklemek anlamında zaten temas içerisindeyiz. Bu ülkelere açılımlarını da sağlamak için çalışmalarımızı artıracağız.
Hellim...
• Soru: Hellim konusu da çok önemli bir konu. Bu konuda durum nedir? Hellim’in coğrafi tescili konusunda çalışmalar devam ediyor. Çalışmalarda hangi aşamadayız?
• Nami: Öncelikle Körfez ülkeleri bağlamında konuşacaksak, Körfez ülkelerine önemli bir hellim ihracatı var. Fakat ülke bazında bazı dengesizlikler var, örneğin Kuveyt’e oldukça yüksek miktarda hellim ihracatımız varken, Katar’a veya Umman’a yok. Olmaması için bir sebep de yok. Pazarlama stratejilerini ona göre planlayıp oralara da ulaşmamız lazım.
Hellim konusunun Avrupa cephesinde ise Rumlardan kaynaklanan sıkıntılar hala devam ediyor. Rum hükümeti kendi oluşturdukları resmi bir kurum vasıtasıyla bu işin kontrolünü yapacaklarını, Kıbrıslı Türk üreticilerin de onların bu resmi kurumuna gitmesi gerektiğini söylüyordu. Halbuki biz, bu konuyu uzun zamandır AB ile konuşuyoruz, bu senelere yayılan bir konu. Sadece Dışişleri Bakanlığı değil, KIBSO ve KTTO’nun da son derece yoğun çalıştığı bir konu. Bizim AB ile oluşturduğumuz fikir birliğinde, adanın kuzeyinde bir organ oluşacaktı, bu organı AB denetleyecekti. Son aşamada Rum tarafı kendilerinin masrafını karşılayacağı bir uluslararası şirketin adanın hem güneyinde, hem kuzeyinde denetlemeleri yapması noktasına geldi. Bu da bizim için kabuledilebilir bir durum değil. Neticede ücretini onlar ödeyeceği için, Rum makamlara müdahale imkanı doğuyor. Biz hala AB ile müzakere ettikten sonra oluşmuş uzlaşı noktasındayız. Burada Yeşil Hat Tüzüğü’yle ilgili çalışmalarda AB doğrudan nasıl KTTO’yu muhatap alıyor ve bu da tüzükte açıkça ifade edilmişse, benzeri bir mekanizma hellim için de buradaki bir kuruma verilebilinir ve AB aracılığıyla bu denetim sağlanabilir.
• Soru: Mart ayı içinde bu konuda bir sonuca varılması bekleniyor...
• Nami: AB’nin bu konuyla ilgili kurumu tarımla ilgili komiserliktir. Onlar önümüzdeki haftalar içerisinde bu konuyu kendi açılarından bitirme noktasına gelebilirler ama sonra da konu tamamen bitmiş olmuyor. Üçüncü ülkelerin itiraz süresi var. Eğer çıkan formül onların hak ve çıkarlarına halel getiren bir noktadaysa, o sürecin de yaşanması gerekecek ki o da uzun bir zaman alabilir. Hellim gibi bir konunun Kıbrıslı Türklerle, Kıbrıslı Rumlar arasında birleştirici olması, diplomatik savaş konusu olmaması lazım. Bu konuyu bile bir uzlaşı içinde halledemiyorsak, Kıbrıs konusunun geri kalan zor unsurlarını nasıl halledeceğiz? Bu herkesin üreticisini ilgilendiren, tamamen ekonomiyle ilgili bir konu. Tanınmayla hiçbir alakası olmaması gereken bir konu. Ama Rum tarafı ısrarla bunu egemenlik mücadelesi, tanınma tanınmama sorununa dönüştürmeye çalışıyor. Bu zihniyetten çıkmaları gerekir. AB çatışma içerisinde olan toplumları, çatışmalarından koparıp, uzlaştırma projesidir, taraflardan bir tanesinin elinde diğerinin aleyhine bir koz projesi değildir. Rum tarafının bunu algılaması lazım. Eğer bu anlayışla gelirlerse sadece hellimde değil, birçok konuda her iki toplumu yakınlaştıracak, her ikli toplumun çıkarına olacak birçok proje hayata geçirilebilinir.
“Yanlış politikanın, doğal sonucu”
• Soru: Doğrudan Ticaret Tüzüğü de son dönemde yeniden konuşulmaya başlandı. İngiliz Yüksek Komiseri Todd’un Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün AB’nin hedefi olduğunu söylemesine Rum lider Anastasiadis tepki göstermişti. ABD Büyükelçisi de başka bir konuda attığı bir tweet yüzünden istenmeyen adam ilan edildi. Bu dönemde Güney’de yaşanan bu gelişmeleri neye bağlıyorsunuz?
• Nami: Haksız birşeyi savunma politikası kendilerini hırçınlık noktasına itti. Bundan altı ay önce ABD kendilerini stratejik ortak ilan etmişti. Şimdi ise ABD büyükelçisini neredeyse istenmeyen adam ilan etme ve Rusya ile anlaşma imzalama noktasına geldiler. İngiltere 6-7 ay önce İngiliz üsleriyle ilgili Rum tarafına büyük imkan sağlayan bir anlaşma için Anastasiadis’i Londra’ya davet etmiş, bunu büyük törenlerle imzalamışlardı. Anastasiadis de bunu çok kullanmıştı. Fakat şimdi İngilizlerle de gergin bir noktaya geldiler, diğer taraftan başka ülkelerle de. Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri yani Türkiye ile doğrudan doğruya bazı sıkıntıları olan ülkelerle yakınlaşma noktalarına gidiyorlar. Bu yanlış politikanın doğal bir sonucudur.
Doğrudan Ticaret Tüzüğü konusu da İngiliz Yüksek Komiseri’nin konuyu gündeme getirmesiyle basına yansıdı, herkese şunu hatırlattı, “Doğrudan Ticaret Tüzüğü AB’nin kendi kurumlarının hazırladığı bir tüzük olarak hala daha masadadır. Komisyon tarafından geri çekilmemiştir”. Bu, Doğrudan Ticaret Tüzüğü ile ilgili sıkıntıların bittiği anlamına gelmemektedir. Hala daha tıkanıklık devam etmektedir. Lizbon Anlaşması’ndan sonra AP’na da bu konuda söz söyleme hakkı verilmiştir. O süreç daha yaşanmamıştır. Bu yıl yaşanması beklenmektedir. Bir de üçüncü ayak olan konsey var, AB konseyinin bu konuyla ilgili tutumu da vardır.
Bizim içimizde bu konuyla ilgili bir kafa karışıklığı olduğu anlaşılıyor. Çünkü İngiliz Yüksek Komiseri’nin konuyu gündeme getirmesiyle ilgili benim yorumlarım sorulduğu zaman, Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün öldürülmediğini, rafta bekletildiğini ama geri çekilmediğini, bu vesile ile hatırlandığını söylemiştim. Buradaki bir siyasi parti “Nami bu konuda halkı yanıltıyor” diye, herhalde bilgi eksikliğinden kaynaklanan, bir açıklama yapmıştır, üzüntü duydum. Umarım daha iyi araştırıp açıklama yaparlar.
“Doğrudan Ticaret Tüzüğü oradadır”
• Soru: BKP’den yapılan açıklamada, “Nami, Direkt Ticaret Tüzüğü’nün Avrupa Konseyi Hukuk Bürosu tarafından yasa dışı ilan edildiğini bilmesine rağmen, ısrarla tüzüğün bir an önce kabul edilmesini ve izolasyonlar ile amborgaların kaldırılmasını talep etmekte ve topluma yanlış algı oluşturmaktadır” denmişti...
• Nami: Kendi açıklamalarında da ifade edildiği gibi, AB Konseyi’nin Hukuk Bürosu böyle bir görüş verdi. AB sadece konseyden oluşmuyor. Komisyon ve parlamento da var. Bu birimlerin hukukçuları “tüzüğün uygun hukuki zemini ne olmalıdır” konusu üzerinde fikir ayrılığı içerisindedirler. Ama esas tıkanıklık o noktada değil. Hukuki zemin tartışması aşılsa bile siyasi irade meselesidir. Hukuki zemin ne olursa olsun, tüzüğün oradadır ve içeriğiyle ilgili bir tartışma yoktur. Tüzüğün hizmet edeceği amaç da sorgulanmamaktadır. AB bu tüzükleri oluşmasını gerektiren kararını geri çekmemiştir, o da 26 Nisan 2004 kararıdır, “Kıbrıslı Türklerin üzerindeki izolasyonları kaldırma kararı veriyoruz”, siyasi karar budur. Tüzükler o kararın hayata geçmesi için üretilen teknik araçlardır. Doğrudan Ticaret Tüzüğü de o amaca hizmet etmek için komisyon tarafından üretildi. Tüzük oradadır ve gereğinin de yerine gelmesi lazımdır. Biz “kendi ürettiğiniz bu kararları ve teknik araçları artık hayata geçirin” diyoruz. Bunu talep etmekten daha doğal birşey olamaz. Unutulmamalıdır ki, o kararlar bizden bir karşılık beklenerek alınmış kararlar değildir. Bence herkesin 2004 yılından sonra alınan karararı tekrar okuyup hatırlaması gerekir. Bunlar, bizim 2004 yılında referandumda koyduğumuz iradenin karşılığı olarak alınmış kararlardır.
“Aynı filmi baştan görürsek, sonu da aynı olur”
• Soru: NAVTEX 6 Nisan’da bitiyor, Rum müzakereci NAVTEX yenilemezlerse seçimlerden sonra müzakerelerin başlaması için fırsat olabileceğini söylüyor. Kıbrıs Türk tarafının NAVTEX’i yenilememe gibi bir tutumu var mıdır?
• Nami: Aynı filmi baştan görürsek, sonu da aynı olur. Herşeyin dengeli olması lazım, eğer onlar de yenilemeyecekse, ordaki faaliyetlerini şu ya da bu gerekçe ile askıya alacaksa, biz buna eşit tepkiyi gösteririz. Ama eğer onlar bölgede çalışmalarına devam edecekse, ona da eşit tepkiyi gösteririz. Bu dengenin orada bozulmasına izin vermeyiz. Rum müzakereci araştırmlara ara vereceklerini de söylüyor. O zaman, bizim Aralık sonundaki pozisyonumuz neyse, şimdi de o olur. Onlar ara verirler, biz de ara veririz.
Ancak bence bunların hepsi bahaneydi. Rum tarafının müzakere masasıyla ilgili başka sıkıntıları var. Bu süre içerisinde onları aşıp aşamayacaklarına bakmamız lazım. NAVTEX’i uzatmasak bile, gemi olmasa bile başka bahanelerle müzakere masasına gelmeyebilir.
“Anastasiadis çok şanslı bir noktadadır”
Anastasiadis aslında çok şanslı bir noktadadır. Çünkü ana muhalefet partisi AKEL Kıbrıs konusunda kendisini, eğer müzakerelere bırakıldığı yerden, geçmiş yakınlaşmalara sadık şekilde devam ederse, destekleyeceğini söylemişti. AKEL 11 Şubat 2014 açıklamasını desteklemişti, o açıklamayı kilise bile desteklemişti. Anastasiadis kendi eliyle kendini sıkıntıya soktu. Güney’le ilgili genel bir doğru var, eğer iktidarda olan lider DİKO, EDEK gibi küçük partilerin isteklerini yerine getirme çabası içine girerse, bu işin sonunu getiremez. Bu işi sonuçlandırabilmemiz için, Güney’de mutlaka Kıbrıs konusuyla ilgili AKEL-DİSİ dayanışmasının hakim olması lazım. Bu vardı, bunu kendi eliyle bozan, değerlendiremeyen Anastasiadis’in kendi yanlış politikaları oldu. Dolayısıyla olay hidrokarbon, NAVTEX, Barbaros meselesi değil. Orada farklı bir olgu var. Bu, 10 yıl önce “AB’yi koz olarak kullanabilme” beklentisiydi, şimdi “hidrokarbonları koz olarak kullanabilme” beklentisidir. Kahraman olma hevesidir. İçteki ekonomik sıkıntılarla ilgili verilen acı reçeteleri, başka taraftaki çıkışlarla telafi etme güdüsüdür, başkanlık seçimleri öncesi iç siyasi bizans oyunları ve ittifak arayışlarıdır. Rum tarafındaki siyaset bunun üstüne çıkmazsa, o zaman bugünkü tıkanıklıklar devam eder. Türk tarafı olarak bizim, bu noktada çözümü zorlayan strateji ve politikalardan asla şaşmamamız, mütereddit olmamamız lazım. Bunlarla ilgili akıl karıştırıcı, çelişkili açıklamalar yapmamamız lazım. Her gittiğimiz yerde 11 Şubat 2014 anlaşmasını en iyi şekilde savunmamız lazım. İzolasyonlar, ambargolar konusunda şimdi oluşturduğumuz daha aktif çıkışları sonuç odaklı olarak yürütmemiz lazım ve her yerde varolmamız lazım. Bunları bir araya getirirsek, o zaman Rum tarafındaki siyasi anlayışta da bir değişiklik tetiklenir, Kıbrıs sorunuyla ilgili farklı bir noktada olabiliriz.
• Soru: BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide, bu ay içinde adaya geliyor. Bu ziyaretten bir beklentiniz var mı?
• Nami: Bu, bir durumu yoklama, kendini hatırlatma ziyareti olacak. Zamanlama olarak bizi bir neticeye götürecek bir ortamda gelmiyor. Zemin yoklayıp dönecek, bende ziyaretin fazla birşey üreteceği beklentisi yok.
Ban planı... “Bitirelim artık”
• Soru: Ankara ziyaretinizde Türkiye ile Kıbrıs Türk tarafının ortak tutumu teyid edilmişti. Başbakan Davutoğlu da BM Genel Sekreteri Ban ile yaptığı görüşmede, bir Ban planına ihtiyaç olduğunu söyledi. Türkiye’nin bu ortamda plan talep etmesi ne anlama geliyor?
• Nami: Annan Planı çıktığında, adı Annan Planı’ydı ama onu Annan yazmamıştı. Annan Planı iki taraf arasında yıllarca müzakere edilip, BM kayıtlarına giren unsurların toparlanmasıydı. Dolayısıyla Ban planından da bahsedildiğinde, bunu Ban yazacak değil. Bu bir süreçtir. Türk tarafı, “iki taraf müzakereleri getirebildikleri kadar ileri noktaya getirsinler, en sonunda belirli bir olgunluğa gelindiğinde, daha fazla ilerlenemiyorsa, BM hakemliğiyle de bu aşılabiliyorsa aşılsın” noktasındadır. Biz böyle bir sürece hazır olduğumuzu söyledik. Rum tarafı buna karşı çıkıyor. Neticede, BM hakemliği, ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla tutarlı bir şekilde hayata geçecektir. 50 yıllık bilgi birikimleri var. Bu yeni çıkacak kapsamlı çözüm planının taraflardan birince reddedilmesini onlar da istemez. Biz artık bu sürecin daha fazla sürgit olmasını istemiyoruz. Bizim de idealimiz elbette hiçbir hakemliğe gerek kalmadan, iki liderin uzlaşısıyla planın ortaya çıkmasıdır. Ama büyük ihimalle, bazı konularda böyle bir hakemliğe gerek olacak. Biz ona da hazırız, yeter ki plan çıksın, uzlaşı olsun, liderler tarafından desteklenen bir plan her iki halkın ayrı referandumuna sunulsun ve Kıbrıs meselesi bitsin.
Az önce Körfez ülkelerine ziyaretlerimden bahsettik. O kadar hızlı değişen bir dünya var ki sadece Kuzey Kıbrıs değil, Kıbrıs adasının tamamı yeni dönemi ıskalayabilir. Bu içine düştüğü ekonomik sıkıntılardan bu güzel ada çok uzun yıllar çıkamayabilir. Komşularımız çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Sadece Irak’ı, Suriye’yi görmeyelim, başka ülkeler de var ve çok hızlı bir değişim içerisindeler. Kıbrıs’ın yeni rekabetçi ortama bir bütün olarak kendini hazırlaması lazım. Kendi aramızdaki bu mantıksız cebelleşmeyi geride bırakmamız lazım. Geçmişte olanlar oldu, yaşandı, çatıştık, bitti. Şu anda adada yeni bir gerçek var. Bu gerçekler temelinde nasıl bir kapsamlı çözüm olacağı da oluşmuş BM muktesebatında bellidir. Bitirelim artık. Bu dünyanın sunduğu imkanları, hızlı gelişmeyi bir an evvel avantaja çevirelim. Bunu yapmamız sadece Kıbrıslılar için değil, bölgenin diğer halkları için de faydalı olacak. Biz böyle bir vizyondan bahsederken, hellim konusunu bile bir hakimiyet konusuna dönüştüren bir zihniyet bizi bir yere götürmez. Umarım bu zihniyet değişir.