Gıda Tarım ve Enerji Bakanlığı Müsteşarı Hasan Kestigül, ‘Yapılacak çok iş var’ dedi, plan ve projeleri anlattı…
Tanju KONURALP
Gıda Tarım ve Enerji Bakanlığı Müsteşarı Hasan Kestigül, Hükümet görevinin devir alındığı dönemdeki sıkıntılardan yola çıkarak bugün gelinen noktayı ve özellikle tarım ve hayvancılık konusundaki planları ortaya koydu. Kestigül, bütçeden ambargolara, yasal düzenlemelerden ihracat konusuna kadar birçok bilgiyi paylaştı.
- YENİDÜZEN: Yeni hükümet görevini ne tür sıkıntılarla devir aldınız?
- KESTİGÜL: “Şunu söylemeliyim ki bu bakanlığın ismi, Gıda Tarım ve Enerji Bakanlığıdır. Geçmiş dönemde ise bakanlık, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’ydı. Ancak her iki ismi de ele aldığımız zaman bakanlığımız, ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılara yönelik sorumluluk taşımaktadır. Maalesef ülke şartlarını ele aldığımız zaman görüyoruz ki, tarım ve hayvancılık konusunda birinci sıkıntı, ülkenin kurak olması ve son yıllarda da artan küresel ısınma ile bu kuraklığın daha da ciddi boyutlara ulaşmasıdır. Bu konulara ise bakanlık olarak destek sağlamamız, her bakanlıkta olduğu gibi bütçe ile sağlanabilir. İşte bu noktada esas sıkıntı ortaya çıkıyor. Bakanlığımızın geçmişte, çiftçiye doğrudan gelir desteği, ihracat teşvik primi ücretleri gibi hizmetleri verebilmek adına, 110 milyon TL tutarında bir bütçe vardı. Ancak 2010 – 2011 yılında hükümet, 13 milyon TL tutarında bir açık verdi. Aynı şekilde 2012 -2013 yılında ise alınan Bakanlar Kurulu kararları sebebi ile bu açığa, 22 milyon TL tutarında bir açık daha eklendi. Kısacası 2013 yılı sonuna, eksi 35 milyon TL tutarında bir bütçe ile giriyoruz. Bu da dolayısı ile bakanlığımızın hareket kabiliyetini azalttı ve tarım üreticilerine geçmişte verilen taahhütleri yerine getirmemize engel teşkil etti.
- YENİDÜZEN: Ülkedeki tarımcılığın gelişmesi adına ne gibi adımlar düşünüyorsunuz?
- KESTİGÜL: Tabi ki tarım konusunda yapılacak çok iş var. Dünya piyasalarına da baktığınız zaman, tarım ürünlerinde eksiklik sebebi ile fiyatlarda sürekli bir artış gözleniyor. Bunun da sebebi, dünya finans kuruluşlarının, tarıma gerekli desteği sunmaması ve bio dizel üretim alanlarına daha fazla önem vermelerinden kaynaklıdır. Tabi bizim bakanlık olarak görevimiz, bu bio dizel üretimlerden uzak kalmak ve insanlarımıza doğal ve ucuz tarım ürünlerinin sunulmasını sağlamaktır. Bakanlık olarak en çok üzerinde durduğumuz konu budur. Tabi ki hedef yalnızca ucuz üretim değil, üretilen bu ürünlerin de masalara, tam bir denetimden geçerek ulaşmasını sağlamaktır. Öte yandan ülkemizde göz ardı edilemeyecek değerlerin varlığını da ortaya koymalıyız. Örneğin bu gün ülkede 100 bin tonun üzerinde bir narenciye, 12-13 bin ton hellim elde dilmektedir. Bu konularda ciddi enerji sarf etmek zorundayız. Bu konuda da ciddi iyileştirmeler yapmaktayız. Yine Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği’nin (AB) hibe programlarını kullanarak üreticileri daha ekonomik ve sağlıklı üretime teşvik etme çalışmalarını da sürdürmekteyiz. Brusella gibi hayvan sağlığını kapsayan yasaları da, önümüzdeki günlerde AB standartlarına göre uyarlamak hazırlığı, bir diğer çalışmamız olarak belirtilebilir.
- YENİDÜZEN: “Hal Yasası” konusu sürekli gündemde olan bir konudur. Bu konuda ne tür hazırlıklarınız var?
- KESTİGÜL: Ebette ülkemiz tarımcıları, eşiyle çocuğu ile büyük emekler ortaya koyarak bir üretim ortaya koyuyor. Bunun karşılığında da, uygun bir ücret almak istiyor. Ancak maalesef geçmişten bu günlere alışılmış olan yanlış bir uygulama var ki; bu da üreticilerin değil, bu işi elinde tutan birkaç simsarın fiyatlandırma konusunu elinde tutmasıdır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)ve AB de de dahil olan bir kural vardır ki; tarımsal ürün üreten kişiler, ürünlerini birlikte pazarlamadığı sürece, büyük market ve tüccarların eline kalmak durumunda olurlar. Üreticilerimiz bu noktada büyük hak sahibidir. Ancak onların da üzerinde durduğu “Hal Yasası” tek başına yeterli olmayacaktır. “Hal Yasası” kesinlikle eksikliktir ancak; burada birçok kuruma da iş düşmektedir. Örneğin bir toptancı, üreticiden malını alırken; bakkal defteri yerine, resmi makbuz kesmelidir. Bu uygulama yapılırsa, ne alınıp satıldığı görülecek ve yanlışlıklara karşı yasal yaptırımlar yapılabilecek. Bu konuda zaten vergi Dairesi ile paralel bir çalışmamız da bulunmaktadır.
- YENİDÜZEN: Tarım ihracatı konusunda nasıl bir planlama yürüteceksiniz?
- KESTİGÜL: Maalesef bu ülke, 1994 yılında alınan ABAT kararlarından sonra, kendi içerisine kapanmak zorunda bırakıldı. Bu gün oluşturulan kanı, “Siz AB pazarına ürününüzü satamazsanız, istikrarlı bir Pazar ve gelir kaynağınızı olamaz” şeklindedir. Böylece ABAT kararları nedeni ile ülkenin tarımsal ihracat pazarı, Türkiye, Doğu Bloğu ve Arap ülkelerine kaymak durumunda kaldı. Bu gün bizlerin AB’ye yapacağımız herhangi tarım ürünü ihracatı için, Türkiye Menşeli Şahadet belgesi kullanmamız zorunlu kılınmıştır. Türkiye ise AB ile birebir gümrük birliğinde olmadığından dolayı, ekstra yüzde 14 fon payı ödemek zorunda bırakılıyoruz. Bu da ihracat yapmak isteyen kişinin, rekabet gücünü büyük oranda etkiliyor. Bir diğer şanssızlığımız ise Uluslararası gümrüklerimizin kapalı oluşudur. Bu da navlun giderlerine büyük ek getirmektedir. Örneğin bir konteynır, Limasol gümrüğünden 2500 STG karşılığında İngiltere’ye gönderilirken bu rakam bizde, 3750 STG gibi bir maliyete ulaşıyor. Bu da ihracat yapmak isteyen insanımıza büyük bir engeldir. Maalesef bu konu bu güne kadar siyasi yönde çözülemedi. Çözülürse, ülkedeki üreticiler için büyük bir pazarın açılacağı göz ardı edilemez bir gerçektir.
- YENİDÜZEN: Dış Ticaret Ataşeleri görevlerini yapıyorlar mı?
- KESTİGÜL: Dış Ticaret Ataşelerimiz, tahminimce bulundukları yerlerdeki fuarları takip ediyor ve ticaret erbapları ile ilişki kurmaya çalışıyorlardır. Ancak bakıldığı zaman dünyada artık ticaret öle bir gelişme gösterdi ki; Ataşelerin görevleri, ilgili yasal mevzuatlarla sınırlı kalmış durumdadır. Bu gün Japonya’da üretilen bir ürün, üç gün sonra ambargo altındaki KKTC’de de satışa sunulabiliyor. Bu nedenle Ticaret Ataşeleri bu gün; o ülkenin ticari yasal mevzuatları ve bunun gibi konularla ilgilenmek durumundayken, aynı şekilde ülkemizin ticari mevzuatlarını da o ülkelere bildirmekle ilgileniyorlar. Bunun dışında ülkeye tam anlamı ile ticari bir katkı sağladıklarını belirtmek, gerçekçi olmaz. Sonuç olarak bu kişilere veya kurumlara bağlı bir gerçek değildir. Bu, ülkenin izolasyonlar altında var olma süreci ile alakalıdır.
- YENİDÜZEN: “Cypfruvex” konusunda 8 milyon TL’lik bir kaynak sağladınız. Bundan sonrası için planlarınız nelerdir?
- KESTİGÜL: Cypfruvex, 2012 – 2013 yılında almış olduğu ürün bedeli ile birlikte, kontraktöre ve kamyonculara ödemesi gereken paranın büyük bir kısmını ödeyememişti. Öte yandan toplanan ürünün yüzde seksen oranındaki kısmını da konsantreye çevirmişlerdi. Bu konsantrenin ise satılma imkanı sınırlıdır. Bu konsantreyi ise en iyi fiyata Türkiye alıyor. Bunun sebebi ise Türkiye’nin yurtdışından gelen konsantre ürünlere 800 Dolarlık bir fon uygulamaktadır. Yalnız Türkiye’ye yapılan satışlar ise mevsimlere göre dağılmıştır ve ödemelerin tamamını almak mümkün değildir. Sadece ihtiyaç karşılığında mal alınıp, alınan mal karşılığında ödeme yapılması sebebi ile Cypfruvex ciddi bir mali sıkıntı içerisine girmiştir. Bu sıkıntıyı da giderebilmek için TC Elçiliği ile bir protokol imzaladık ve Mayıs 2014 de, geri ödemek şartı ile 8 milyon TL’lik, faizsiz bir borçlanmaya gittik. Bu para ile de, Şubat ayından itibaren ödeme bekleyen üreticilerimize, gerekli ödemeleri yapıyoruz.
- YENİDÜZEN: Mazot ve Doğrudan Gelir Destekleri ile ilgili çalışmalar ne durumda?
- KESTİGÜL: Başta da belirttiğim üzere toplam 35 milyon TL tutarında bir eksi ile görevi devir aldık. Bu açık, nakit paramızın kalmadığı anlamına gelmektedir. Burada da şunu sormalıyız: “Olmayan parayı maliye nasıl ödeyecek?” Ancak bu konuda da rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki, hesaplarımız 2014 yılı başında, bu eksikliklerin giderilebileceği yönündedir. Buna göre de üreticiler, hak edişlerinin karşılığını almaya başlayabilecektir.