Hükümet bu ay memur maaşlarını ödeyemedi. Su krizinin başladığı günden beri geliyorum diyen maaş krizi nihayet geldi.
Önce su krizi aylar sürdü, bu arada ekonomik protokol görülülerek bağlanmalıydı. Ama TC tarafı su krizi çözülmeden ekonomik protokolu görüşemeyiz dedi. Ardından da ekonomik protokol imzalanmadan yeni para yok denilerek “ya imzalarsınız, ya imzalarsınız” şantajını masaya koydular.
Su krizi zor da olsa aşıldı. Ama yeni kaynak yine gelmedi. Bu kez ekonomik protokol imzalanmadan olmaz denildi.
TC tarafı şimdi para şantajı ile protokolu istediği gibi dizayn etmeye çalışıyor.
Daha önce de yazdım. Bu ilişki biçimi yanlıştır. Ne kendi deyimleriyle ana-yavru ilişkisi, ne de bizim yaklaşımımızla kerdeş ilişkisi böyle olmaz. Bu ilişki olsa olsa “parayı ben veririm, öyleyse benim istediğimi yapmak zorundasın” diyen İMF, Dünya Bankası ve AB’nin Troyka yaklaşımıdır.
Evet Troyka, ekonomileri düzgün gitmeyen, kaynaklarını har vurup harman savuran, gelecekten yiyen üye ülkelerin ekonomilerini yeniden gözden geçirmeleri için taze kaynak aktarmadan önce acı reçetelerin uygulanmasını dayatıyor.
Bu tanınmış, BM ve AB üyesi ülkeler için kısmen doğru bir yöntem olabilir. Ama bizim gibi Türkiye’den başka hiçbir ülke tarafından tanınmayan, BM ve AB üyesi olmayan, Türkiye’den başka hiçbir ülke ile direk uçak ve gemi bağlantısı olmayan, doğrudan ticaret yapamayan minik bir ülke için doğru değil diye düşünüyorum.
Ama tersi de doğru değil. Yani “madem bizi Türkiye’den başka kimse tanımıyor ve madem biz Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki çıkarlarının bekçiliğini yapıyoruz, o verecek biz de yiyeceğiz” yaklaşımı da doğru değil.
Ben iki ülke arasında olması gereken ilişkinin daha çok “karşılıklı anlayış, güven ve karşılıklı yarar” üzerine kurulu olması gerektiğini düşünüyorum.
Böyle olmadı. TC tarafı şantaj politikası ile hükümeti köşeye sıkıştırarak istediğini almaya çalışıyor. Böylece hükümet bu ay memur maaşlarını eksik ödeme kararı aldı. Kalan kısmı birkaç gün sonra ödeyecek.
Ama bu gidişin sonu yoktur. Bu durum devam ederse, yani ekonomik protokol imzalanmazsa gelecek ay yine maaş krizi yaşanacak.
İşte bu noktada yeni hükümet senaryoları konuşulmaya başladı. Yok Eroğlu ipleri eline almış da yeni hükümeti dizayn ediyormuş, yok UBP+DP+Bağımsızlar 27 milletvekili ile yeni hükümeti kuracakmış, yok bunlara 3 milletvekili olan TDP de katılacakmış.
Bu Meclis yapısı ile birçok değişik senaryo yazılabilir. Ama kimse unutmasın kurulacağı iddia edilen CTP dışındaki hükümetin ilk icraatı ekonomik protokolu imzalamak olacak. Bu protokolda da Kıb-Tek’in 3’e bölünerek parça parça özelleştirilmesi vardır.
İkincisi su krizi henüz unutulmadı. Hükümetin UBP kanadı daha ilk günden su ile ilgili protokol için “bir an önce imzalayalım, kriz bitsin” demekteydi. CTP kanadı direndi ve gelinebilecek en iyi noktaya geldi.
Şimdi ekonomik protokol için de durum aynıdır. Ya direneceksiniz ve iyi bir noktaya geleceksiniz, ya da geçmişte UBP hükümetlerinin yaptığı gibi önünüze ne koyarlarsa imzalayacaksınız ve uygulamayarak bir sonraki protokola daha sert maddeler konmasına neden olacaksınız.
İkisi ortası yoktur. Kurulacağı iddia edilen yeni hükümetin işi hiç kolay değil. Üstelik CTP’nin imzalamadığı bir metni imzalamakla karşı karşıya olacak.
Bu şartlarda TDP’nin bu koalisyona girebileceğine ihtimal vermiyorum. DP’nin de daha dün UG olarak birlikte olduğu milletvekillerine güvenerek bu yükün altına gireceğini düşünmüyorum.
O nedenle yeni hükümet yerine mecliste hala Anayasa’yı bile değiştirebilecek güce sahip şimdiki hükümetin uyum içinde devam etmesi en uygun çözümdür diye düşünüyorum.
Aksi seçim hükümeti demektir. Onun da bu ülkeye ve bu ülke insanına hiçbir faydası olmaz.