Tam bir çürüme içerisinde yalan bir düzenin yollarını arşınlıyoruz.
“Bu Mem-Le-Ket Bi-Ziiim - Biz Yö-Ne-Te-Ce-Ğizzz…”
Bağır bağır bağırıyoruz; yüzlerimizi ve kaygılarımızı ezberlemiş bir yığın insan…
Kimileri de sıranın kendilerine geldiğini anladığı ya da sahip oldukları ellerinden alındığı an yollara düşüyor.
Yetmiyor!
Her yeni günde biraz daha yorgun, öfkeli, bahtsız ve yurtsuz!
Geleceği görmüyoruz.
Puslu, sisli, flu!
Uçtuğumuzu söylüyorlar, emeklerken ve gençlerimiz birer birer Avrupa hayalleri kurarken…
“Gitmek mi zor kalmak mı” çıkmazı içerisinde, kalanlar, gidenlere bakıyor uzaktan, gidemeyenler yoklukla yüzleşiyor.
“Bu Mem-Le-Ket Bi-Ziiim - Biz Yö-Ne-Te-Ce-Ğizzz…”
***
“Sizin değil bizim” diyorlar.
Üstelik anlayış da gösteriyorlar (!)
“Siz yönetiniz ama talimatı biz vereceğiz.”
İşi garantiye bağlamak için talimatı alacak olanları da bizzat seçiyorlar.
“Garantörlük” bu!
İtaat edeceksiniz!
Bir dolu insan gizliden ya da açıktan itaate dünden razı!
El pençe divan eşit egemen uluslararası statü (!)
***
İtaat edenleri utandırmadıkça ve deşifre etmedikçe olmayacak.
Olmayacak kendi ayaklarımız üzerinde durabilmek için verimli çalışmadıkça, ülkenin kaynaklarını eşit ve hakkaniyetli paylaşmadıkça…
Kendimize ayrıcalık başkalarına adalet istemekten vazgeçmedikçe olmayacak...
Nerede ve ne zaman olursa olsun haysiyetli bir duruş göstermedikçe, siyasette değil sadece hayatın her alanında bilgiyi, başarıyı, kabiliyeti, uzmanlığı talep etmedikçe…
Olmayacak maskelerimizi indirmedikçe ve hileyi, sahteliği, rezilliği, arsızlığı ve yüzsüzlüğü terk etmedikçe….
***
Sözümüzü, sesimizi, değerlerimizi, varlığımızı gasp edenlerin yalanlarını yüzlerine vurmak gerekiyor çok daha fazla…
Utandırmak her yerde ve her koşulda…
Diyeceksiniz ki “utanma duygusunu yitirdiler…”
Utandırmıyoruz çünkü yeterince…
Görüyorum, birileri ellerini sıkıyor gittikleri yerde, birileri gülümsüyor, kucaklıyor. “Hoşgeldiniz” diyorlar, yüreklerinin “hoş” olmadığını bile bile…
Yüzsüze yüzsüz olmak gerekiyor gerektiğinde, rezile rezil!Kusmak gerekiyor bazen midemizi bulandıran onca çürümeyi gözlerinin içine…
***
“Bu Mem-Le-Ket Bi-Ziiim - Biz Yö-Ne-Te-Ce-Ğizzz…”
Biz yönetmiyoruz!
Tasarlanmış bir kötülüğün ve yokluğun ve ıssızlaşmanın tohumları saçıldıkça çevremize kabulleniyoruz. Uzun susmalar ve özlü sloganlar arasında hayat değişmiyor. Yetmiyoruz bu hayatı değiştirmeye…
Hem bağımlılık ve muhtaçlık ilişkisi çoğaltılıyor, hem de bu bir ayıpmış gibi yüzüne çarpılıyor toplumun…
Güce tapanlar mutlu, güçsüzler daha umutsuz giderek…
Şimdi yaşadığımız yere ve insanlara çok daha yabancıyız!
Oysa yaşananlar tanıdık!
Yaşatanlar da…
Utandırmalıyız!
Ankara’dan talimat gelmesi durumunda herhangi bir ihale şartı aranmaz (!)
Ankara’nın talimatıyla kurulan UBP-DP-YDP Hükümeti elektrikle ilgili sahibinin usullerine uygun bir “sözleşme” tasarlıyor.
Cebimizden ödeyecek ve minnet edeceğiz!
İhale Yasası’nda şöyle bir değişiklik önerseler çok daha samimi olacak: Ankara’dan talimat gelmesi durumunda herhangi bir ihale şartı aranmaz.
Anayasa’ya bir madde de önerilebilir:
“KKTC Anayasası ve tüm yasaları ile tüzükleri Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen talimatlar kapsamında geçersizdir.”
Hiç abartmıyorum, samimi ve sahici olur böylesi bir öneri, demokrasi gösterisine, rol yapmaya, kılıfına uydurmaya, eğilip bükülmeye ve binbir dereden su getirmeye de gerek kalmaz.
***
“Türkiye’den kabloyla elektrik getireceğiz” diyorlar.
TC Başkan Yardımcısı Oktay da bunu söylüyor: “Türkiye Cumhuriyeti – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında kurulacak Enterkonnekte Enerji Sistemi çift yönlü enerji taşınmasına imkân verecek şekilde olacaktır.”
Türkiye devleti mi getirecek elektriği AKSA mı?
Devlet mi şirket mi?
Hangisi?
O nedenle “hükümet”in ortaya koyduğu gerekçe ile talep ettiği yasal değişiklik birbirini tutmuyor
Tutarsızlıktan başka ne var?
“Yatırım yapacağız” diyorlar, örneğin…
Sizi kim tutuyor?
***
Dünyanın en zenginleri listesine girmiş yandaş şirket, tek bir okul yapmak için dilenen devletten “ikram” bekliyor.
“Fizibilite raporu hazırlayacağız” diyor baş bakan!
O raporun Türkçe karşılığı şu: Yapılabilirlik!
Henüz “yapılabilirliği”ne dair ellerinde hiçbir veri, sonuç, araştırma olmayan bir “proje” karşılığında, yasa da değiştirilerek, ihalesiz ve uzun yıllar boyunca memleketin şalteri bir şirkete teslim edilmek isteniyor, “ivedi” ve “olağanüstü…”
Önce “fizibilite raporu” çıksa daha mantıklı olmaz mı?
Belki bu proje uygun görülmeyecek, belki daha parlak öneriler gelecek, yeni bir teknoloji önerilecek, bir başka yol haritası çizilecek, belki…
Şirket orada duruyor zaten!
Dört yıl daha sözleşmesi var.
Bu telaş niye?
“Bu işi bitiriniz” diyor bir ses!
Ah keşke işin aslını itiraf edebilseler…