Eleni Foka’nın hayatını anlatan kurgusal roman: “Ve onun acıları çoktu – Karpaz’ın Eleni’si...”

Sevgül Uludağ

FİLELEFTHEROS gazetesinde geçtiğimiz günlerde George Savvindis’in röportaj yaptığı Kıbrıslı yazar Evridiki Perikleus Papadopulu, Nefeli Yayınları’ndan çıkan “Ve onun acıları çoktu – Karpaz’ın Eleni’si” başlıklı kitabını anlattı...

Eleni Foka’nın hayatından esinlenmiş bu kurgusal romanda yazar Evridiki Perikleus Papadopulu, 1974 sonrasında 23 yıl boyunca Karpaz’da yaşamını sürdürmeye çalışan ve çok acı çeken Eleni Foka’nın yaşadıklarını aktarmaya çalışmış.

Bu röportajı google translate aracılığıyla ve özetle okurlarımız için Türkçeleştirdik... Röportaj özetle şöyle:

***  Eleni Foka’nın biyografisine dayanarak kaleme alınmış bu romanın araştırılıp yazılması on yıl almış. Yazar Evridiki “Eleni onca zulüme ve zorluğa karşın orada yaşamakta ısrar etmiş. Neden? Bu fedakarlık ve dayanıklılığı oluşturan şeylerin özüne dair pek çok yön vardır. Herkes bu kitabı okuduğunda, bu fedakarlığa dair kendi sonuçlarına varacaktır. Ben, kişi olarak önünde saygıyla eğiliyorum” diyor.

***  Yazar, kitabı oluştururken devlet arşivlerinde ve Makarios Vakfı arşivlerinde yıllar süren araştırmalar yürütmüş. Eleni Foka, kendisi hakkında kitap yazmak isteyen yazar Evridiki’ye, ne evet, ne de hayır demiş. Ama “Sakın yazma” da dememiş. Yedi sene araştırma ve Eleni Foka’nın öğrencileriyle ve Karpaz’da yaşayanlarla röportajlar ardından Eleni Foka en nihayet yazara konuşmaya karar vermiş ve üç sene boyunca da yazarla konuşmuş...

***  Kitabın yazarı Evridiki de 40 sene boyunca lise öğretmenliği yapmış ve bu kitabı çocukların kendi yurtlarının modern tarihini öğrenmelerine yardımcı olmak maksadıyla yazdığını söylüyor.  Yazar, bundan önce de Harita Mandoles’in hayatını anlatan bir kitap yazmış.

(FİLELEFTHEROS’ta 1.10.2024’te yayımlanan George Savvinidis’in röportajını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

Eleni Foka kimdir?

***  Eleni Foka, Karpaz’da Yalusa yakınlarındaki Aya Triada (Sipahi) köyünde doğup büyüdü. Dokuz çocuklu ailede, çocukların en büyüğüydü, aile tütün, zeytin, tahıl ve hayvan yetiştirmekle uğraşmaktaydı. Çocuklar her gün ailenin bu tarımsal faaliyetlerine yardım etmekteydiler ancak babaları çocuklarının mutlaka eğitim görmesini istiyordu. Eleni Foka, Yunanistan’da üniversite öğrenimi gördü ve “Ev Ekonomisi” konusunda 1973’te mezun oldu, 24 yaşındayken köyündeki okula tayini çıktı.

***  Yalnızca Eleni ve kızkardeşi eğitim görebilmişti çünkü 1974’te savaş patlak verdi... 2010 yılında Sky Greece’e verdiği röportajda Eleni özetle şöyle diyordu: “Karpaz yarımadasını kesmişlerdi, oradan ayrılamıyorduk. Yolun kapandığını radyodan duyduk. Korku içimizde yuvalandı. O gün babam ovadaydı. Bisikletle oraya gidip hemen eve dönmesini söyledim. Ovaya giderken insanların koşuşturduğunu, ağladığını gördüm. Türkler sokağa çıkma yasağı ilan etmişler, dükkanlarda bulduklarına el koyuyorlardı. Tanklar ve hoparlörlerle gelmişler ve kilisede toplanmamız için çağrı yapıyorlardı. Tüm erkekleri topladılar, lise öğrencilerini bile. Bir tek asker olan erkek kardeşlerimden biri kurtulmuştu. Camları bile siyaha boyanmış otobüslere doldurdular onları. Sonradan babamı yaşlı olduğu için serbest bıraktılar. Tüm erkekler götürülmüştü...”

***  Eleni Foka’nın röportajında anlattığına göre ilerleyen haftalarda Rumlar’ın evlerini terketmeye zorlamak maksadıyla Türkler’in uyguladığı sert baskılar artacaktı: “Erkekler günde üç-dört defa köy meydanında toplanmak zorundaydı. Evinizden çıkamıyordunuz. Bir yere gitmek isterseydiniz, izin almak zorundaydınız...” Yerleşimciler, ürünlerine ve yetiştirdikleri hayvanlarına zaman zaman el koymaktaydı. “Babam çalınan ürünleriyle ilgili şikayette bulununca, kendini hapiste bulacaktı...” Dayak ve tecavüzler de yaşanmaktaydı. “Bunun anlamı da aslında malımız olmadığı, güvenliğimiz olmadığıydı, her an risk almaktaydık...” Nihayetinde kitlesel göç gerçekleşecekti: “Ayrılmak zorundaydılar, esasında küçük çocuklarını korumak için bunu yapmak zorundaydılar...”

***  Tüm bu yaşananlardan Eleni Foka ve ailesi doğrudan etkilenecekti. Birkaç diğer Rum aileyle birlikte yine de bu düşman ortamda kalma kararı verdiler... Babası Eleni’nin bu kararından ötürü çok öfkelenmişti, artık canına tak demişti. Öğretmenler ve okulun müdür gitmişti, bazı ana-babalar Eleni Foka’ya giderek çocukları kendi korumasına almasını istemişlerdi... Bilgi aktarmasından çok güvenlikleri için bunu istiyorlardı. Bir yıl sonra okulu yeniden açma izni almıştı Eleni Foka.

***  O günlerde Eleni okulda sürekli kesintiler ve tacizler yaşandığını anlatmış röportajında – sabahları okula gittiklerinde büyük bir karışıklık, camların kırık olması, su deposunun sabote edilmesi ve çocukların tüm bunlar nedeniyle yaralanması “olağan” imiş. Eleni okulu temizleyip tamir etmek için elinden gelen herşeyi yapıyormuş, her gün çocuklar gelmeden önce okula gidiyormuş. Ana-babaların yardımı da gerekiyormuş, korkan çocukların yakınlarında olmaları için... “Türkler, tarih ve dinle ilgili ders kitaplarını kullanmamıza izin vermiyordu ancak bu zor koşullarda yaşam sürdüren çocuklar öğrenmek istiyordu. Böylece geçmiş yıllardan kalma bazı kitaplar bulduk ve fısıldayarak bunları öğretmeye çalıştım. Masaların üstüne İngilizce ve Matematik kitapları koyuyorduk, tarih ve din kitaplarının üstüne, onları saklamak için... Sürekli bir acı ve tedirginlik yaşamaktaydık. Kıbrıs hükümeti de bize yardım edemiyordu...”

***  Eleni Foka 23 yıl boyunca ders vererek ve mücadele ederek hayatını sürdürmüş. 1997 yılında tıbbi bakım görmesi gerektiği için güneye gitmek zorundaymış, ancak böylece kuzeye geri dönmesine izin verilmemiş çünkü kuzeyden bir kimlik kartı çıkarmayı reddetmiş. Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın kuzeye geri döneceğine dair verdiği söz de yerine getirilmemiş. “Geri dönmeme izin verilmedi. Böylece evimi kaybettim ve okulu da kapattılar. İşte o zaman Kıbrıslı yetkililerle BM arasında benim sessiz sedasız yerimden edilmeme dair bir tür işbirliği olduğunu farkedecektim...” Birkaç kez barikata gitmiş ancak geçişine izin verilmemiş...

***  Eleni Foka, tedavi maksadıyla güneye geçtiğinde yanına bir şey almamış... Küçük bir göçmen evciğine yerleşip hayatını sürdürmüş. Ailesi onu ailenin “kara koyunu” gibi görüyormuş ve onunla tüm iletişimi kesmişler. Zamanında ders verdiği ğrencileri bile onu ziyarete gitmemiş. Eleni Foka röportajında, “Bir şey istemiyorum. Biliyorum ki hayat herkes için zordur... Bugün kendimi en zor durumda buldum çünkü hiçbir zaman ilkelerimden taviz vermedim, ülkeme ihanet etmedim. Belki şimdi korku içinde yaşamıyorum ama cennetimizden çok uzakta yaşıyorum...” diyor.

(https://greeksongstories.wordpress.com/2012/02/25/the-teacher-of-cyprus/  adresinde yayımlanan Eleni Foka’yla ilgili yazıyı özetle derleyen: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN)


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR KIBRIS’TAN YAZILAR...

“Eleni Foka’nın yaşadıkları... Onun acıları çoktu...”

Thanasis Fotiu/Fileleftheros

Onu ilk kez Ocak 1996’da görmüştüm. Karpaz‘dan özellikle bir ödül almak için getirilmişti . “Yılın Rum Kadını”! Hatırladığım kadarıyla elinde birkaç nergis tutuyordu ve konuşurken gözleri doluyor, sesi hıçkırıklarla titriyordu. O zaman o bir “sembol kadın ”dı. “Modern bir kahraman”. Okullarda çocuklar onun mücadelesi hakkında kompozisyonlar yazıyordu. Hükümetler onu vitrine çıkardı ve seçim vaatlerinde kullandı. Dernekler ve özel kişiler onu ödüllendirdi. Ancak ona göre bu ödüller sadece üzüntü yarattı. ”…Çünkü biz sizden bir şeyler beklerken siz… Çünkü biz sizin sahip çıkmanız için orada durduk, siz ise… Çünkü biz sizin haklarımızı ortaya koymanız için geri durduk, siz ise…”.

Konuşması suratımıza inen bir tokattı. Bizi rahata erdiren, bizler için mücadeleyi meslek haline getiren, yaşayan ve ölen şehitlerin sırtından siyasi ya da başka türlü kariyerler inşa eden kendimize bir tokat… Ve bize hitap ederken, “Orada bir insan olarak neyiniz var? Peki ya aileniz? Sevdikleriniz? Eviniz? Mülkünüz? Haysiyetiniz? Her anımız bir yara…” dediğinde duygulananlar, anlayanlar ve empati kuranlar gibi davrandık.

1997 yılında, ödüllendirildikten bir yıl sonra hastalandı. Kliridis onu özgür topraklara getirdi ve evine dönebilmesi için gerekli gayreti bizzat göstereceğine dair söz verdi. Ona Denktaş’la bir anlaşma yaptıklarını söyledi. Tarihi sanki bugünmüş gibi hatırlıyor. 26 Mayıs 1997. Ertesi gün bir yetkili onu hastanede ziyaret etti. “Eylül’de döneceksin ” dedi ona. Kadın anlamıştı. “Eleni, hapı yuttun.”

Köyünden ve okulundan uzak kalmak onun için ölümle eşdeğerdi. Geri dönmeyi denedi. Birçok kez. Ama nafile. Ondan sözde devletin kimlik kartını çıkarmasını istediler. Geçiş noktasından zorla çıkarıldı. Saldırıya uğradı, hafif yaralandı. ‘Özgür bölgelerde’ yavaş yavaş marjinalleştirildi, iktidardakiler mesafelerini korudular ve sonra da onu unuttular. Sesi onlar için bir sıkıntı haline geliyordu. Okullarda çocuklar yavaş yavaş onun mücadelesi hakkında kompozisyon yazmayı bıraktı.

Kendine düşkünler ona ödül vermeyi bıraktı. Ve utanmadan dudaklarının üstündeki birkaç kılla dalga geçtiler, onun… “bıyığı! Tam 23 yıl boyunca işgal altında yaşamış bir kadın. İlaçlar, kortizonlar kullanmış. Evet, onu halawa [ağda] ile istedik.

Zaman zaman “Cumhuriyet’in himayesindeki bölgelerde” çeşitli kişiler tarafından kullanıldı. Onu kullandılar ve sömürdüler. Bazıları kendi çıkarları için onu etkinliklerde sergiler gibi gezdirmekten çekinmedi. Onu geçiş noktalarına sürüklemek, ona “protesto etkinliklerinde” pankart muamelesi yapmak. Ta ki boyası dökülene kadar. Artık onların da işine yaramıyordu.

Onu yıllar sonra, 2006’da tekrar gördüm. Gece sekiz buçukta. Her zamanki gibi alçakgönüllülükle konuşuyordu. Konuşması neredeyse yalvarır gibiydi. Kimseyi ne suçluyor ne de kınıyordu. Devletten kendisine—“eğer mümkünse”—daha iyi bir ev vermesini istiyordu. Yaşadığı eve mutfak dahil sadece bir yatak sığabiliyordu. Bu, bir buçuk yıllarını aldı. Epey mücadele verildikten sonra, “farkındalık” yaratmak için. Yeni ev de tek yatak odalıydı. Ama bakan cömert davrandı. Şehir planlamasına getirilen istisnanın yükünü kaldırdı ve ona—“garaj tarzında” dedikleri—fazladan bir oda inşa ettiler. Bu yüzden kapı çok büyük, garaj gibi görünüyor, kandırmak için…. Kimleri? Ve neden?

2018’de gazetelerde onun adını gördüm. “Eleni Foka Türkiye‘yi yendi” diye yazmışlar. Foka, 1995 yılında köyüne gitmeye çalışırken kötü muamele gördüğünü ve kişisel eşyalarının çalındığını iddia ederek adalet arayışına girmişti. AİHM sadece ifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddeyi ele aldı ve… çalınan eşyalar için 300 Euro (!) tazminat ödenmesine karar verdi. Anlık bir kararla onu telefonla aradım. Sesi hala aynı duyguyu taşıyordu (ya da uyandırıyordu). Konuşması son derece kederliydi. Yine de, bir sabah onu ziyaret ettiğimde, benimle kederlerini paylaşmış olmasına rağmen bunların yazılmasını istemedi. Bana sadece iyi şeyleri yazmamı söyledi. “İnsanlar tarafından sevildiğimi hissettim, ama devlet bana kendimi davetsiz bir misafir gibi hissettirdi. Yine de geçmiş geçmişte kalsın. Senden sadece iyi şeyler yazmanı istiyorum.”

(NOT: Evridiki Perikleus-Papadopulu’nun Nefeli Yayınları’ndan çıkan “Ve onun acıları çoktu – Karpaz’ın Eleni’si” adlı kurgusal biyografisinin 9 Ekim Çarşamba günü saat 19:00’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gerçekleşecek tanıtımı vesilesiyle...)

(FİLELEFTHEROS’ta 29.9.2024’te yayımlanan Thanasis Fotiu’nun yazısının Türkçe çevirisini aktaran: PENNA).