Eleştirecek birşeyler mi arıyorsunuz ? Bundan kolay ne var ? Yeter ki kalemi elinize eleştirmek için almış olun. Gerisi kolay.
Neymiş ? Kıbrıs havaları ile coşan Başbakan olduğu yerden fırlamış da oynamaya başlamış....
Ne var bunda ? Hiç anlamadım.
Neydi sizleri rahatsız eden ? Bir ‘Başbakan’ın folklörcülere katılması çiftetelli oynaması mı ?
Kıbrıs oyun havası için değil de Tango veya Vals için pistte olsa, yine mi eleştirecektiniz ?
Size göre, çok mu garipti ? Bir ‘Başbakan’ kendi ülkesinin bir halk oyununu oynayamaz mıydı ?
Bir halk adamı olmak yerine, hep ‘makam’ koltuğunda, ‘makam’ arabasında mı görünmeliydi ?
O, “Aman öz benliğimizi, öz kültürümüzü unutmayalım” dememeli miydi ?
Has be has bir Kıbrıslı olduğunu inkar etmeli, saklamalı mıydı ? Sadece Ege’den ‘Harmandalı’ oynamalı, Karadeniz’den ‘Horon’ mu tepmeliydi ?
***
Sizi bilmem ama ben, hep gurur duydum bir Kıbrıslı olmaktan...Kıbrıs şarkıları türkülerini söylemekten de, manilerimizi değerlendirmekten de. Hem de hiç diline, kullanılan sözcüklere, hatta bazen, manilerdeki küfürlere aldırmaksızın.
Benim yüreğim kıpır kıpır olur Kıbrıs havalarını duyduğumda da, folklörümüzü izlerken de. Karşılamalara da bayılıyorum, kına havalarına da... Dillirga şarkısına da bayılıyorum, Riyalya’ya, Leymoson Türküsü’ne de...
Ama ne yazık ki bilmiyorum oynamayı, öğrenmeye vaktim olmadı malesef.
***
İlkokuldayken, bizim okulun folklör grubundaydım. Oynuyordum ben de. Ama Balıkesir’in Bengi’sini, Silifke’nin oyunlarını, Ege’nin oyunlarını, Bursa’nınkilerini hatta Karadeniz’inkilerini. . ‘Milli oyunlarımız’ adı altından öğretiliyordu ve oynatılıyordu hepimize. Çok sonraları takıldı aklıma. “Bize ait oyunlar, bize ait oyun havaları, bize ait türküler yok mu hiç ?” diye.
Ve arkadaşlarımla beraber, yıllarca bu sorunun cevabını aradık tüm ülkemizde. Bulduklarımız karşısında hem sevindik, sahiplenmeye çalıştık, hem de bu konuda atılan her adımdan, inanılmaz heyecan duyduk yıllarca.
***
Neymiş ? Başbakanımız çıkmış da oynamışmışşşş !!!!
Gerek sadece bir liderken, gerekse Cumhurbaşkan Muavini olduğu dönemlerdeki Dr. Fazıl Küçük’ün, Halkın Sesi gazetesinin tam karşısında kahvehanesi olan Guşo ile küfürleşmeleri geldi aklıma....
Rauf Denktaş’ın, elinde fotoğraf makinesiyle Lefkoşa sokaklarında –hem de şimdikiler gibi onlarca ‘koruma görevlisi’ ile değil- tek başına dolanıp, fotoğraflar çektiğini hatırladım.
***
Eleştirecek birşeyler mi arıyordunuz ? O kadar çok şey vardı ki gerçekten eleştirilmesi gereken...
Neyse...Siz boşverin onları. Nasıl olsa siz, herşeyi en iyi bilenlerdensiniz !!!
Sokak Ağzı
“Başbakanın videolarını seyredince bayıldım. Ben de karar verdim bir folklör grubuna katılmaya. Bugüne kadar neden yapmadığım için de kendi kendime kızdım.”
***
“Herşey bir yana Başbakan Erhürman çok güzel oynadı. Belli ki daha önce eğitimini de almış. Bravo doğrusu.”
***
“Düz yolda yürümeyi bile beceremeyenler, kıskançlıktan çatladılar Tufan’ı izlerken. Meselenin özü bu aslında.”
***
“Bir nüfus tartışmasıdır aldı başına gidiyor. Resmi rakamlar başka söylüyor, sokaklar başka. Cumhurbaşkanı başka söylüyor Bakan başka. Kim neden korkuyor gerçek nüfusu açıklamayı anlayamıyorum.”
***
“Türkan Aziz’i de kaybettik. Çok merak ediyorum Türkan Aziz’in kim olduğunu, neler yaptığını gerçekten bilen kaç kişi var bu ülkede ?”
***
“Yıl boyunca amma çok özel gün varmış ha... Dünya Eşekler Günü, Dünya Dullar Günü, Dünya Ahmaklar Günü, Dünya Velesbitçiler Günü, Dünya Nezleliler Günü, Dünya Çalgıcılar Günü, Dünya Bıyıklılar Günü ve daha neler neler... Yok mu artıran ?”
***
“Anamızın Kıbrıs konusunda birşey yapacağı yok. Babamız bir el atsa bu konuya da bir an önce kurtulsak diyorum”
Anlayana
“Eğer bir yalanı yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sık söylerseniz, insanlar inanır. İnsanları, bir yalana inandırmanın sırrı, yalanı süreki tekrar etmektir. Sadece tekrar, tekrar ve tekrar söyleyin”. (Adolf Hitler)