Simge Çerkezoğlu
Buffer Fringe Performans Sanatları Festivali bu yıl “Ara Bölgeleri Tanımlamak” teması ile 25-27 Ekim tarihlerinde yapılıyor. Bu yıl, ara bölgenin yoğunluklu olarak deneyimleneceği festivalde, hiçbir yer ait olmama duygusu üzerinden, bir kez daha barışa, birlikte yaşamaya gönderme yapılacak. Dünyanın farklı noktalarından, çatışma yaşayan bölgelerin sanatçılarının performanslar sergileyeceği festivalde, açık mikrofon ve ağaç dikme gibi sanattan bağımsız farklı etkinlikler de yer alacak. Festivalin bu yılki sanat yönetmeni Ellada Evangelou tüm bu yaratıcı fikirlerin sahibi… Bu güne kadar pek çok çatışmalı bölgede, sanatla insanların yakınlaşmasının mümkün olduğuna şahitlik eden Ellada, Kıbrıs’ta bunun çok daha kolay olduğunu düşünmekte.
Sanatçı olmak için doğduğumu, küçüklükten bu yana sanata ilgim olduğunu söyleyemeyeceğim diyerek gülümsüyor Ellada, edebiyat okumaya hazırlanırken kendini bir anda tiyatroda bulduğunu anlatıyor.
“Benim tiyatro eğitimi almam biraz da kendiliğinden gelişen bir süreç oldu. Edebiyat okumayı düşünürken, burs alabildiğim için kendimi bir anda tiyatroda buldum. Kendimi tanımlarken sanatçı, aktivist ve akademisyen olarak tanımlamayı tercih ediyorum. Lisans eğitimimi Kıbrıs’ta tiyatro ve dramaturgi üzerine tamamladım. Daha sonra yüksek lisans ve doktora için Amerika’ya gittim. Kıbrıs’a döndükten sonra farklı tiyatrolarda tiyatro müdürlüğü ve dramaturg olarak çalıştım. Şu anda akademisyen olarak çalışıyorum ve Kıbrıs devlet tiyatrosunda ve Tiyatro ENA’da Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevi yürütüyorum.”
“Kıbrıs dünyada çatışma sonrasını yaşayan tek toplum değil”
Bu güne kadar pek çok projede yer alan Ellada, bizim için mümkün olduğu kadar bunları özetlemeye çalışıyor. Özgeçmişinden öyle anlaşılıyor ki projeleri saymakla bitmiyor. Tüm çalışmalarının ortak noktası ise çatışma bölgelerindeki insanları sanatla bir araya getirme fikri…
“Bu güne kadar, sizin de söylediğiniz gibi, onlarca projede çalıştım. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, British Council, Erasmus, Yaratıcı Avrupa Projeleri yanında dünyada ve Kıbrıs’ta yapılan pek çok festivalde görev aldım. Tüm bu çalışmalar içinde kariyerimi daha çok metin yazarlığı üzerine inşa ettim. Özellikle de yazdığım metinler, anlattığım hikâyelerde insanları bir araya getirme temasını öne çıkarmaya çalıştım. Yazdığım bu metinlerle sanatın ve tiyatronun sosyal değişim üzerindeki etkileri üzerine düşünmeye, fikir yürütmeye, çalışmaya başladım. Şunu belirtmek isterim ki Kıbrıs dünyada çatışma sonrasını yaşayan tek toplum değil. Dünyada düşündüğümüzden fazla benzer örnekler var. Aslında tiyatro eğitimi almaya başladığımda aklımda tam olarak çatışmalı bölgeleri yakınlaştırmak için sanatı kullanma gibi bir düşünce yoktu. Amerika’ya yüksek lisans yapmak üzere gittiğimde Brezilya’da bu bağlamda çalışıldığını öğrendim. Biliyorsunuz Brezilya zor bir coğrafya, fakirlik çok, şiddet ve çatışmalar sıklıkla yaşanıyor, bölünmelerin çok olduğu bir toplum… Onlarla kıyaslandığında Kıbrıs küçük ve bu denli çatışmanın, ayrışmanın olmadığı bir coğrafyaydı… Düşündüm ki onlar bile sanatla bir diyalog oluşturabiliyorsa biz neden yapmayalım. Böylece bu konuya yoğunlaştım. Ben de bu noktadan yola çıkarak Amerika’da, Avrupa’da, Balkanlar’da ve Ortadoğu’da bu şekilde çatışmalı bölgelerin izini sürdüm. Bu bağlamda da pek çok sivil toplum örgütüyle çalıştım. Politikayı zaten oldum olası çok monolog bulmuşumdur. İnsanların sanat yoluyla diyalog kurmalarının nasıl mümkün olduğuna şahitlik ettim. İsrail Filistin, Bosna Sırbistan çatışmaların en sert yaşandığı coğrafyalar. İsrail ve Filistin’de çatışmalar zaten tamamen bitmedi. Özellikle Bosna’da acılar hala çok taze. Biz onlara göre çok daha şanslıyız. Nesiller değişiyor, gençler birbirilerine daha olumlu, umutlu bakıyor. Bu bağlamda politika konuşmadan, ders vermeden, konferans yapmadan, bir şeyleri dikte etmeden sanatla insanların ortak noktalarını bulmalarını gözlemledim. İnanıyorum ki diyalog geliştirmeden, geçmişi geride bırakmak ve geleceğe bakmam çok güç. O nedenle tüm projelerimde kendime böyle bir amaç edindim.”
“Yıllardır görmezden gelinen bir alanda, ara bölgede festival yapıyoruz”
Bu yıl altıncısı gerçekleşecek olan Buffer Fringe Performans Sanatları festivalinde ilk kez sanat yönetmeni olarak görev alan Ellada, bunu festivalin çoğunlukla ara bölgede gerçekleşecek olmasına bağlıyor. Bu fikrin onu ne denli heyecanlandırdığını şöyle izah ediyor.
“İlk kez Buffer Fringe Performans Sanatları Festivali’nde sanat yönetmeni olarak çalışıyorum. Daha önceki festivallerde daha çok sanatçı gruplara yardımcı olmayı tercih ettim. Aktif görev almadım. Sanırım en doğru zaman bu yıldı çünkü festival ara bölgede yoğunlaşıyor. Bu da bende farklı bir heyecan uyandırıyor. Bu bölgede sanatsal gösteriler düzenleyecek hem katılımcılar hem de izleyiciler için çok etkileyici olacak. Düşünsenize elli yıla yakın bir süredir burada gerçek anlamda hayat yok, yıllardır görmezden gelinen, düşünülmeyen bir alan… Oysa şimdi insanlar bu gösteriler sayesinde yeniden buraya gelecek, ara bölgenin ne olduğunu, neden böyle bir yere ihtiyaç duyulduğunu sorgulayacaklar diye düşünüyorum. Ayrıca yabancı ülkeden festivale gelecek gruplar için de bu bölgenin ayrı bir anlam ifade edeceği kanısındayım.”
“Üç gün sürecek festivalde, sekiz ana performans yer alacak”
Festival programını bizim için özetleyen Ellada, programda etkileyici performanslar olduğunun müjdesini verirken, herkesi festivale davet etmeyi de ihmal etmiyor.
“Festivalde bu yıl sekiz ana performans bulunuyor. Bunların iki tanesi Kıbrıs’tan performanslar olacak. Elena Alexandrou’un dansı “Re.move” ismini taşırken, Dimitris Chimonas’ın “The only way out is Through” ismiyle anılıyor… Bunun yanında Kıbrıslı sanatçı Lefki Papachrysostomou ile İsviçre’den Alma Alba Theatre Company ortak çalışma sergileyecek. Ayrıca Hollandalı sanatçılar ve Kıbrıslı sanatçılar işbirliğinde hazırlanmış olan Aristi Pavlou’da yerel ulusal işbirliğinin örneği olarak dikkat çeken etkinliklerimizden. Öte yandan, uluslararası performanslara baktığımızda Suriye, İspanya, Lübnan, Porto Riko, Amerika, Polonya, İsrail, Türkiye, Bosna Hersek gibi ülkelerden sanatçıların festivalde sahne alacağını görebilirsiniz. Gerçek anlamda çok kültürlü bir festival programı hazırladık. Tüm bu etkinlikler festivalin ilk günü olan 25 Ekim’de 1984 Bar’da ve son günü olan 27 Ekim de Nicosia Dancehouse’da yapılacak. Bu performanslar biletli olacak. 26 Ekim’de ise Dayanışma Evi ve arkasındaki Venedik Hisar Hendeği’nde çeşitli paralel etkinlikler yapılacak. ‘Toplum ve Sanat’ üzerine bir uzun masa aytışması ve açık mikrofon sahnesi yapılacak. Kıbrıs’tan Barış Parlan ‘digiTale Journey’ başlığı altında canlı bir görsel-işitsel remix performası sergilerken, Anber Onar Border Frequency adlı Video Enstalasyonu’nu ile Dayanışma Evi’nde bir sergileme sunacak. Bu yıl festivale başvuru oldukça yoğun oldu. Toplam yüz seksen başvuru yapıldı, bunların on altı tanesi Kıbrıslı sanatçılardı. Bu bizi çok mutlu etti. Neredeyse dünyanın her yanından, doğudan, batıdan Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden bile başvurular yapıldı. Elbette her yıl olduğu gibi bu yıl da Avrupa ülkelerinden de hayli başvuru aldık fakat benim için etkileyici olan Avrupa dışından da katılımın olmasıydı. Bu durum çok iyi bir birleşmeyi de beraberinde getirdi. İnsanlar çok yaratıcı projeler sundu. Sanırım farklı ülkelerden insanlar biraz da hiç deneyimlemedikleri ara bölge fikrini burada yaşamak istedi. Bu onlar için kuşkusuz eşsiz bir deneyim anlamına geliyor. Tabii izleyiciler için de ara bölgede olma fikrinin yaratıcılık, paylaşım, yeni deneyimler, geçmişi sorgulama, geleceği hayal etme gibi anlamları beraberinde getireceğine inanıyorum. 26 Ekim’deki konuklar ayrıca etkinlik sonrası ağaç dikmeye de davetli olacaklar. Böylece ara bölgede farklı noktalara ağaç da ekmiş olacağız.”
“Festival ile adada yaşayan herkesi birleştirmeyi arzu ediyoruz”
Buffer Fringe Festivali’ne bu yıl katılmak için etkileyici sanatsal performanslar yanında bir sebep daha var. Bu da Ellada’nın fikri olarak ilk kez deneyimlenmiş olacak olan açık mikrofon etkinliği… Peki nedir bu açık mikrofon?
“Biz bu festival ile sadece Kıbrıslıları değil adada yaşayan herkesi birleştirmeyi arzu ediyoruz. Aslında 26 Ekim’de düzenleyeceğimiz açık mikrofon etkinliği de özellikle buna hizmet ediyor. İnsanları ara bölgeye davet ederek, onların bu bölge, içinde bulunduğumuz durum, Kıbrıs ile ilgili beş dakikalık fikirlerini öğreneceğiz. Bu etkinlik gün boyunca ara bölgede sürecek. Arzu edenler, arzu ettikleri zaman diliminde bu etkinliğe katılabilecek. Fikirlerini söyleyecek. Bilirsiniz bazen insanların fikri vardır ama beni kim dinler, kim duyar diye düşünürler, dile getiremezler. Oysa biz insanlara düşüncelerini özgürce sunmaları için bir alan yaratıyoruz. Aslında toplumlar konuşabilse çok benzer şekilde düşündüklerini de fark edecekler. Bana sorarsanız adadaki farklılıklar sadece politikacılara ait. Birlikte yaşama fikri de adada yaşayan insanların inşa edebileceği bir süreç, onlara doğru, güvenli koşulları sağlarsanız birlikte yaşamamaları için hiçbir neden yok.”