Ada yarısında kıyıların peşkeşi savaşın ardından başladı. İnsanlık suçu işlendi ve tam bir talan düzeni yaşandı. Bu soygunun üzeri genelde milliyetçilikle örtüldü. Siz “kıyılar halkındır” dediniz, onlar “mutlu barış harekatı” diye söze girdi.
***
Gel zaman git zaman sesler çok fazla yükselmedi, çünkü geniş yığınlar yağma düzenine kendi çapında katıldı. Federe ya da Cumhuriyet gibi temsili devletler oluştu; Anayasa vardı ama yönetim yoktu, yasa vardı ama denetim yoktu. Samimiyet yoktu yaygara içinde ve sloganlar vardı, vicdan yoktu.
***
İnsanların denize ulaşmasının önüne engeller kondu. Bunu söylediğiniz zaman size “yatırım düşmanı” diyorlar. Herkes de biliyor, mesele yatırım değil. Çünkü bir yatırımı gerçekleştirmek için otellerin illaki denize dayanması gerekmiyor.
***
Girne’yi yitirdik. Esentepe’den Lapta’ya kadar kıyıların tamamı işgal altındadır. “Yapılmış, kalınmıştır” dayatması karşısında işgal edilen alanları geri alamıyorsunuz, binaları yıkamıyor, betonu kıramıyorsunuz. İskele’de aynı tartışma var şimdi. Ada yarısı sahipsizdir ve hukuk da ayaklar altındadır.
***
Çocukluğumuzun denizlerinden biri Cratos Otel için dolduruldu. Büyük bir “yatırım” yapıldı oraya… O nedenle “yatıyor” şimdi. Üç senedir sanırım kapalı duruyor. Polis bekliyor. Güya “devletin” malı çünkü Devlet Emlak Malzeme’ye kira ödeniyor. Ancak kapalı… İki kardeş kavgalı diyorlar. Üstelik, mahkeme birine vermiş işletme iznini, Turizm Bakanlığı bir diğerine… Denize de erişemiyorsunuz, karşınıza büyük bir “yatırım” çıkıyor.
Palm Beach, malum… Mağusa’da.. Bir kiracı var, bir de kiracının kiracısı… Maliye’ye yıllık 60 bin dolar kira ödüyor kiracı, kendisi işletmeciden 750 bin Euro alıyor.
Mare Monte Otel, Alsancak’ta… O da özele verildi, yıllardır öylece kaldı. Jasmine Court bir diğer kapalı tesis. Devlet Emlak Malzeme kirasını alıyor ancak insanlar denize ulaşamıyor. Hemen yanı başında denizi doldurdular, otel yaptılar. Kervansaray’da da aynısı yaşandı. Denizin üzeri betonarme, özel tül odalar içinde sosyetik takılan zenginler!
***
Bu yatırımlar insanların denize erişimini engellemeden de yapılabilirdi. Dünya kadar örneği vardır, Avrupa’nın dört bir yanında… Larnaka’ya bakınız, Limasol’a… Ne güzel sahiller, rengarenk… Turist de yurttaş da yoksul da zengin de herkes havlusunu alarak sahile yürüyor. O kadar çok betona ve barikata gerek yok. Otel yapan, denizin de sahibi olmuyor.
***
En yaman çelişki de şu aslında… Ne siyaseten yargılandı sebep olanlar, ne de hukuk önünde… Yeniden seçildi genelde göz yumanlar, üleşenler ve yapanlar daha da arsızlaştı. “İşgal var” diye bağıranlar da işgal altındaki evlerine döndüler, işgal altındaki hayatlarına, günün sonunda…