Öncelikle şunu söylemek isterim ki ELAM’ın Meclisin orta yerine attığı muz kabuğu tuzağından kurtulan sadece AKEL oldu.
DİSİ’nin çekimser oy kararı dahil geri kalan partilerin tümü “garantilerin modası geçmişliğini” gargaraya getirip üzerinde adeta saniye bile düşünmeden “asırlık tutkumuzu” suratımıza tükürdü.
Meclisin söz konusu bu yersiz kararı belki de kolay kolay kapanmayacak yeni bir başlık açıyor.
Yani meclisin tarihsel olaylar hakkında fikir belirtme ve eğitim sistemine ilişkin ayrıntılarla uğraşma yetkisi var mıdır yok mudur?
Diyelim ki var ve okullarda yapılması gereken “yıldönümü hatırlatmaları” konusunda fikir beyan etmekte ısrar ediyor.
O halde 24 Nisan 1962 günü Kıbrıs Cumhuriyeti adına öldürülen Kıbrıslı Türk gazeteciler Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan hakkında fikirlerini beyan etsin…
11 Nisan 1965 günü katledilen Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis hakkında da…
Hatta 364 Kıbrıslı Türk ve 174 Kıbrıslı Rumun hayatına mal olan Kanlı Noel olayları hakkında da.
Ve eğer ki bu yeni düzenleme okullara yansırsa, o zaman öğretmenlerin ilgili kısa konuşmaları çocuklarımıza okul tarih kitaplarının içermediği bilgileri verebilir.
Örneğin 1950’nin Yunanistan’ında durum neydi?
Enosis o an yerinde bir talep sayılabilir miydi?
Savaş cephelerinde 30 Ağustos 1949’da -Enosis talebinden sadece 4 ay önce- Grammos Dağı’nda iç savaş sona erdiyse de bundan bir buçuk ay sonra sol liderler hala savaşın sona ermediğini, elde silah hazır beklediklerini söylüyorlardı. Yunanistan’da derin bir bölünmüşlük hüküm sürüyordu. Geride 50 bin ölü kalmıştı. 500 bin insan yurdunu terk ederek siyasi mülteci olmuştu. Enosis söz konusu o tarihi anda iç savaştan galip çıkan tarafla aynı safta yer almaktan başka bir şey olamazdı. Hapishanelerde ve sürgün adalarında bulunanlarla, yakınları demir blok ülkelerinde olan aileler Enosis’e sıcak gözle bakamazdı. Kıbrıs Yunanistan’ın yarısının yanında yer almak istiyordu, üstelik de zamanın hiç de uygun olmadığı bir anda. Ülkeden geriye sadece yıkıntılar kalmıştı. Batı güçlerinin etkisi altındaydı. Yeoryios Papandreu’nun dediği gibi ülke kendisine ait olmayan –biri İngiliz diğeri Amerikan- akciğerlerle nefes alıp veriyordu. Acımasız bir anti-komünist kovalamaca başlamıştı ve bu kovalamacanın sonu hiç de yakın değildi.
İşte, öğretmenlerimiz öğrencileri çağdaş tarih hakkında bilgilendirirken bütün bunlardan da söz edebilirler. Ve zamansız ve yersiz alınan kararların sonuçlarından da…
Çocuklarımızın “tarih”e ilişkin geniş bir manzara edinmelerini istiyorlarsa eğer.
---------------------------
Çeviren: Vula Harana