Emete Bahçeci 1941 doğumlu emekli bir öğretmen… ‘Emek’li Yıllar’ın bu haftaki konuğu… Söyleşi için evini ziyaret ettiğimizde birkaç gün önce doğum gününü kutlamış…
İlkokula kendi köyü Lapetos’ta (Boğaziçi) gitmiş. Ortaokul Gönendere ve Lise de Mağusa Namık Kemal… Lise’den sonra o zamanki adıyla Öğretmen Koleji’nde öğretmenlik başlangıcı ve öğretmenlik yılları…
Sorularımızı Çatoz’daki (Serdarlı) evinde cevapladı Emete öğretmen… Çaylar ve kekler ikramı ile birlikte…
Evet Emete Hanım, önce isterseniz emeklilik günlerinden bahsedip öyle başlayalım, nasıl geçiyor emeklilk günleri?
Yıllar oldu tabii, emekli olalı ben.
Ne kadar oldu?
93’te, 93’ün şubat tatilinde emekli oldum.
25-26 sene olmuş.
Evet oldu. Buraya taşındık işte ondan sonra. Çünkü ben esas Lapetosluyum ve son görev yerim de orası… Mağusa tarafı Lapetos. Boğaziçi yeni adı ama eski adı Lapetos.
Bir de yine eski adıyla Lapetos var, Lapta.
Evet evet karıştırılıyordu daha önce. Biz Rumlarla birlikteyken mektuplarımız bile oraya gidiyordu.
EMEKLİ GÜNLER
Peki nasıl geçiyor emeklilik günleri?
Vallahi iyi geçiyor. İlk geldiğimde 2 yıl enstütüye gittim.
Genelde öyle oluyor galiba… Emekliler vakit geçirmek için enstitüye gidiyor...
Evet okuldan sonra çok zor geliyor boşluk insana, alışıncaya kadar. Çünkü yıllarca çalışıyorsunuz. Sonra çocuklar doğdu. Oğlum burdaydı işte. Torunlar doğunca onlara baktım.
Kaç torun var?
6 tane torunum oldu, önce oğlumun 2 oğlu oldu. Onlar şimdi tamamen büyüdü tahsillerini tamamlıyorlar, şu anda bendedirler. Kızımın da iki kızı var. Sonra oğlum 2. evliliğini yaptı, iki tane kızımız da ondan oldu. Bugün altı tane torun sahibiyim. Zenginim yani.
KÖYDE İLK OKUYAN KIZ
Evet emeklilik galiba böyle bir şey; çocuklar, torunlar zenginlik bunlar galiba değil mi; Yani parayla pulla pek ilgisi yok zenginliğin.
Yok canım, para ne ki bizim için; güzel günler iyi günler…
Peki Emete Hanım, öğretmenliğe kadar nerelerde okudunuz, nasıl bir hayattı, onlardan bahsedelim…
Bizim köyümüz küçük bir köy, Rumlarla karışık bir köy, yani şöyle ki en çok öğrenciler 35 – 40 kişi, 6 sınıf bir arada tek öğretmende okumuştuk biz. Onu bitirince ortaokulu Gönendere’de okudum 3 yıl. Ondan mezun olduktan sonra 3 yıl Namık Kemal Lisesinde okudum Mağusa’da . Ordan mezun olduktan sonra ise 58 – 59 yılıydı herhalde Öğretmen Kolejine gittim. 2 yıldı bizim devremizde. 61’de mezun oldum. En büyük emelim köyümde öğretmenlik yapmaktı. Çünkü bizim devremizde kızlar okumuyordu. Yani ben köyde ilk okuyan kız oldum.
Öyle oldu mu peki, köyünüzde öğretmenlik yaptınız mı?
İşte onu anlatacağım; en son yaptım ve bol bol. Çünkü mesela küçük bir köydü ya, ne zaman Türkiyeliler 74’de köyümüze geldiler, Rumlar ayrıldı güneye geçtiler ya, onların evlerine Türkiyeliler geldi, Karadeniz bölgesinden gelmişlerdi, köyümüzde çocuklar çoğaldı. Ben o zaman Gönendere’de idim ve 7 yıllıktım daha… 8. yıla yeni girmiştim ve memnundum tabii. Böyle olunca baktım beni köye tayin edecekler; çok sevindim ben. Müfettişim güldü bana ve dedi ki; Napacaksın Lapetos’ta dedi, ordaki çocukları gör bakalım; her yaştan çocuklar var. Napacan Emete gitme falan dedi bana. Dedim ki; hayır madem böyle bir fırsatım var köyüme gideceğim; gittik ya gidiş o gidiş. 19 yıl çalıştım orada. Yalnız arada yarım devre Büyükkonuk’a gittim; tabii tekrar geri döndüm ve ordan emekli oldum.
KÖY KÖY ÖĞRETMENLİK
Daha önce peki nerelerde yaptınız öğretmenlik?
Benim öğretmenlikte ilk yerim burası, Çatoz’du. 4 yıl burda yaptım. 1961’den işte 1965 mi olur; o kadar. 4 yıldan sonra bazı olaylar olmuştu. O tarihler çok karışık tarihlerdi. Olaylar çıkmıştı, 63 olayları, biraz değişik durumlar olmuştu. Hemen yanında başka birşeyi olmayanları başka yere yollarlar. Ben de zaten 4 yılım dolmuştu Bladan’a gittim, Çınarlı’ya. Bir yıl kaldım orada, bereket beni ertesi yıl indirdiler oradan çünkü gidiş geliş çok zor oluyordu. Arabamız da yoktu. Derken beni İpsillat’a verdiler. İyi oldu tabii benim için. 2 yıl orada kaldım. Sütlüce’de, bilirsiniz herhalde orayı.
Bir zamanlar ben de çok gezdim. Çok dolaştım gazete için. Bir dönem köyleri dolaştım. Bilirim oraları.
Evet; adamız bir karış. Derken İpsilat’ta 2 yıl kaldım; ondan sonra yerimi bir başka hocanım istemiş. O benden daha şeydi tabii; o zaman da durumlar karışık…
ÇEKİNCEYLE GİDİŞLER, GERİ DÖNEMEYİŞLER
İktidara mı yakındı?
Evet, herhalde... Halbuki alışmıştım artık yerime 2 yıl da erken geldi ama bir şey deyemedim. Gönendere’ye gönderecekler beni. İyi ki gitmişim yani. Gönendere’de de çok güzel günlerim oldu. 7 yıl orada kaldım. 74’e kadar; 74 olaylarında Gönendere’deydim. Çocuklarım orda doğdu, büyüdü. Bakarım Balman bey geldi, Hüseyin Bey; seni dedi vereceğiz Lapetos’a; dedim ki tabii giderim, seve seve… İşte bana biraz şey yaptılar, gitme, sana alıştık diye… İsmail Savaş Bey varıdı Gönendere’de, sözü geçen ve çok iyi bir isim. Hepimizin ortaokulda müdürümüzdü, öğretmenimizdi, hatta babamızdı; herşeyimize bakardı. Tamam dedi madem gidecen git; gittim yani, gidiş o gidiş, çocuklarımız çoğaldı, arttı, 2 değil 3 olduk, 3 değil dört olduk. Tabii o zaman da başöğretmenlik için herkes, etraftan aramak ister, gelmek ister, köyde çok ev zaten oturmak için. Başöğretmenlik açıldı köyümüzde; Müdürüm geldi yine bana dedi ki; Emete ama ne yapan sen? Herkes müracaat ediyor köyümüze müdür olsun diye. Sen istemiyor musun köyümüze müdür olasın? Ben de; Vallahi pek niyetim yok ama madem ki beni aydınlattın müracaat edeyim… Bizi zaten zor alırlardı çünkü biz hükümete yakın değildik. Ne kardeşlerim; benim 5 erkek kardeşim var, hepsi de solcu. Bir tanesiydi sadece hükümet yanlısı. Eşim de kardeşlerim gibi aynı. İstedik, müracaat ettik ve aldılar bizi. Zaten yerime başkalarını verdiler önceden. Ben mesela Lapetos’ta oturuyorum. Müdürümüz ölmüştü ansızın, yerine ben vekalet ediyordum ama parasız, ödenmiyordum. Hatta kâğıt da imzalatmışlardı bana ki para istemeycem diye. Meğerse yerime bir müdür vermişler, orda müdür var Lapetos’da; parayı o alır. Ben burda para almam o orda tayinli müdürlük yapar ama bizim haberimiz yok bundan. Sonra bize de geldi bu haber, hatta tanıştık da çocukla, yani onda suç yok, ben ona hiç suç bulmuyorum. Derken müracaat ettim, bu defa tamam. Beni Büyükkonuk’a yolladılar. Oraya çıktı tayinim, Başöğretmenlik aldım, napalım hadi gidelim dedik son fırsat bari değerlendirelim. İki ay kalacaksın orada, sonra köyüne dönebilirsin dedi müfettiş. Gittim ben iki ay diye, sonrasında hayır ben gelmem dedim, kalacam orda; çocuklarıma bari şubat dönemi karnelerini vereyim de ona göre döneyim. Eylül’de mesela gittim, gidip geldik her gün Lapetos’a. Orada oturuyordum zaten. Oğlum da oraya tayin olduydu, gelinim de.. Oğlumla gelinime müdürlük de yaptım ben.
“ÖĞRETMEN DEĞİL, ANNE GİBİYDİM”
Ne güzel bir mutluluk. Onlar da siz de mutluydunuz o halde!..
Tabii tabii, muhakkak. Ama biz buraya taşındık, burdan gidip geliyorduk. Sonra geri döndüm Lapetos’a. Verdim karnelerini Şubat tatilinde çocuklarıma ve ayrıldım. Ve ilk defa ağladım o gün okuldan ayrılırken. Bilmiyorum niçin, öğretmen olduğumu o zaman anladım. Çünkü bilir misiniz, ben hep 1 – 2 okuttum, o kadar zor okuturdum çocuklarımı, gene da severdim çok. Sabırlıydım, her şeylerini yapmaya çalışırdım, tırnaklarını keserdim, saçlarını tarardım, anneleri gibiydim, öğretmen değildim sanki. Çantamda şekerler, bilmem neler, çocuklarla haşır neşir. Kendi çocuklarım da vardı tabii ama onlar da benim çocuklarım. Eteğimde otururlar, teneffüslerde birlikte oynarız, her şeyimiz beraber. Ne zaman Büyükkonuk’a gittim, büyük sınıfları almıştım. Onlar da çok akıllı çocuklar 18 kişiydik tek sınıf ama nasıl mutlu oldum. Allahım dedim ben ne kadar zor yaşamışım. Öğretmenlik yaptım ama çok zorlandım. 40 kişi, bazen 2 sınıf bir arada okuttum. Mesela 3 sınıf bile okuttum bazı köylerde. Bladan’da mesela 3 sınıf bir arada okutmuştum. Nasıl ki biz büyürken, mesela 6 sınıf bir arada okumuştuk biz de. Ama hocalarımız çok iyiydi, şanslıydık. Ki biz, zaten onların yardımı, isteği olmasa ben öğretmen olamazdım. Annem babam da çok aydındı şikâyet etmiyorum asla ama biz kalabalık bir ailenin çocuğuydum ve benden sonra da erkekler vardı. Ablamla ikimiz büyüktük biz. Erkek kardeşlerim de okumuştu. Hasan’ın çocukları dendiğinde tektik, hepimiz okurduk. Ablamı hatta okuldan aldı annem 3. sınıfa giderken ve bize baksın, onlar da çalışsınlar diye babamla. Okuduk yani; kardeşim Türkiye’ye gitti, coğrafya hocası oldu. Biz ikimiz okuyabildik. Sonra 63 olayları çıktı. Ortalık darmadağın oldu. Hep kardeşlerim Namık Kemal’e gider gelirlerdi ve Rum arabalarıyla gider gelirlerdi. Ortalık karışınca çocuklar okula gidemez oldular. Bütün tahsiller yarım kaldı, ailenin düzeni bozuldu, birazı gelip bizimle kaldı, birazı orda kaldı. Çok karmaşalıklar oldu. Çocuklar bizden sonra okuyamadılar, okudular ama az, devam edemediler. Herkes can derdine düştü. Bir kızım geldi benle kaldı, dağıldık yani biz. Ama hiç olmazsa ben ve kardeşim okuduk onlara yardımcı olmak açısından.
Toplam kaç yıl öğretmenlik?
33. 5 yıl öğretmenlik yaptım. Şubatta bırakmıştım.
Neden sezon arası?
Hiç bilmiyorum ben de mesela bazen düşündüğümde, neden sene sonunu beklemedim, eşim devamlı çok yoruldun artık bırak falan derdi. Ona kalsa daha da önce bırakırdım ama ben o kadar çok seviyordum ki mesleğimi öyle erken erken bırakıp gitmeyi hiç düşünmedim. Hatta bana kalsa daha da çalışırdım ama artık öyle anlaşmıştık şubat tatilinde bırakırım diye.
“ŞİMDİKİ ÖĞRETMENLER ÇOK RAHAT”
Peki eski, sizin dönemlerdeki eğitim sistemini ve şu anki sistemi, eğer takip ediyorsanız kıyaslamak isteseniz ne dersiniz?
Şimdiki öğretmenler çok rahat. Mesela branş öğretmenleri var, hatırlıyorum spor ayakkabılarım vardı soyunur hemen koşardım sahaya çocuklarla beraber spor yapardım, iyi ki de yapardım tabii ama mesela müzik dersi verebiliyordum, melodika çalıyordum, her şeylerini veriyordum. Bizim devremizde okul çok daha farklı yetiştirirdi bizi, şimdi ise hep branşa döndü daha da rahatladı hocalar, vallahi çocukların da rahatlıkla verilen dersleri alması gerekir, karşılarında farklı, değişik hocalar ama bilemiyorum galiba eski şeyler yok galiba şimdi. Tedrisatlar deyim artık nasıl dersek, eski terimleri de çok kullanırmışım da. Oğlum da öğretmen, şimdi başöğretmen muavini mesela ama ders de vermez galiba; haftada bir girerler derslere sanırım. Yani demek istiyorum şimdi onlar çok rahat ama biz çok zorluklarla bu günlere geldik. Büyükkonuk’ta geçirdiğim 5 ay benim için çok büyük bir güzellikti.
En fazla sevdiğiniz dönem Büyükkonuk’taki miydi?
Yok sevdiğim demiyorum; öğretmenlik zor bir meslek hakikaten, doğru dürüst çalışmak istiyorsan zor bir meslek. Yani çocuğa istediğini vermek zor birşeydir çünkü çocuğun dikkati çok erken dağılır; mesela küçük çocuklar bilhassa 6 – 7 dakika dinlerler sizi. Ki ben hep 1 ve 2’yi çalıştırdım, sabırlı olman lazım, çocuğu ürkütmeden ona istediğini vermek lazım.
Eskiden var mıydı bilmiyorum ama galiba çocuklar daha çok oyunlarla öğrenir bazı şeyleri. O oyunları da derslere katmak lazımdı. Ama o oyunlara fazla zaman kalmıyor sanırım şimdi; Tedrisat dediniz ya…
Evet; vakit yok zaten. Biz hep çift yapardık; sabah ve öğlenden sonra vardı dersler, Çarşamba günü öğlenden sonra sadece kol faaliyetleri yapıyorduk, yani zamanımız çoktu ve gene da bize az geliyordu çocuklar için, çünkü öyle çocuklar vardı ki ayrıca çalışman lazım onla, mesela geç öğrenir. Haziran’ın son gününe kadar çocuğumu beklerdim okusun. Bu da okusun, o da okusun; hiçbiri kalmasın okumayan. Çünkü her çocuk aynı değildi.
Çok güzel bir sohbet oldu; eklemek istediğiniz bir şey varsa Emete Hanım, onu da alalım…
Çocuklarımın hiç birini ötekinden ayırmadım ben gittiğim köylerde. Fakat Gönendere’de çok başarılı öğrencilerim vardı. Orda eğitime çok önem veriyordu aileler. Yani dört gözleri hocanın üzerindeydi, bugün ne yaptı, ne öğretti diye. Çocuklarımı ben sınıfta bırakmazdım ama bir tek çocuğu bırakmıştım bir zaman ve çok büyük bir üzüntü vermişti bu bana. Annesi geldi bana, hocanım niye herkesin çocuğunu geçirdin, benimkini bıraktın dedi. Ama dedim ki; ben senin çocuğunun ilerisini düşündüğüm için sınıfta bıraktım ki gelen yıl yine ben burdayım. İnşallah seneye çok daha başarılı olacağını düşünürüm. Demek ki daha tam o seviyeye gelememiştir çocuk da onun için bıraktım. Ona anlatmaya çalıştım. Halbuki benim ekran, o zaman gençtik, o da genç bir anneydi ve ortaokulda da tanıyordum biraz kendisini ama yani böyle biraz üzüldüydüm.
Şimdiki dönemde galiba veli istemezse çocuklar sınıfta bırakılamıyor da. Velinin onay vermesi gerekir çocuğun sınıfta kalabilmesi için… Eskiden öyle bir şey yoktu.
O zaman müfettişlerimiz daha farklı düşünürlerdi. Onlardan aldığımız bilgilere dayanarak öyle sınıfta bir ya da 2 kişiyi, küçüklerde bilhassa, zaten büyük sınıflar artık gitti, okursa okur okuyamazsa okuyamaz, zaten ilkokulu bitirip de güzel yazı yazamayan, güzel demeyim da düzgün yazı yazamayan, harfleri karıştıran, heceleri yapamayan çocuklar olurdu. Yani temeli iyi olmalı çocuğun, 1 veya 2 nihayet… 3. sınıfta çocuk temelini tamamlamalı ki ileride diğer sınıflarda rahat yürüyebilsin mesela.
Teşekkürler Emete Hanım, çok sağolun…