EMRAH ÖZTÜRK ile Evine Dönemeyen Adam

“Yaşamayı özgürlük, arzu ettiğimi hemen alma hürlüğü, daha da önemlisi başıboşluk zannederdim. Meğer borç ödemekten başka bir şey değilmiş yaşamak...” diyor Emrah Öztürk, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan bu üçüncü öykü kitabında...

Simge ÇERKEZOĞLU

“Yaşamayı özgürlük, arzu ettiğimi hemen alma hürlüğü, daha da önemlisi başıboşluk zannederdim. Meğer borç ödemekten başka bir şey değilmiş yaşamak...” diyor Emrah Öztürk, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan bu üçüncü öykü kitabında... Evine Dönemeyen Adam ismiyle çıkan kitapta ev kavramını metafor olarak kullanırken, bende zaten hiç bitmeyen, gitmekle kalmak duygusu üzerinden okurların zihninde sorgulama başlatıyor. İnsan düşünmeden edemiyor ev gidilmesi gereken bir yer mi, yoksa dönülmesi gereken bir yer mi?

Edebiyata olan ilgisinin babasının kendisine çocukluk yaşlarında şiir okumasıyla başladığını anlatan Emrah Öztür, böylece edebiyata gönül verdiğini söylüyor. Yazmanın kolay olduğunu, zor olanın iyi bir okur olmakta saklı olduğunu ifade ederken de etrafımızda okurdan çok yazarın bulunmasını bu duruma bağlıyor. İyi bir okur muyum bilinmez ama kendisinin tüm kitaplarını okuduğunu söyleyebilirim.  

“İlk başta lise yıllarımda, üniversitede şiirler yazıyordum. Bir noktada şiir konusunda çıkmaza girdiğimi hissetim. Bıraktım. Daha sonra öykü anlatmanın beni daha çok cezbettiğini fark ettim. Şiiri hâlâ severek okuyorum ama üretmeye gelince öyküye yatkınım. Hep de o yönde ilerledim. Üçüncü öykü kitabım da böylece yayımlandı.”

“Tanıdık olan ile yabancı olan yer arasına sıkışan insanların hikayeleri”

Bir kez daha Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan yeni öykü kitabı Evine Dönemeyen Adam’ı konuşuyoruz. Dokuz öyküden oluşan kitap ortak bir tema olan, ev kavramı üzerinden yola çıkıyor.

“Kitaptaki bütün tema, ev ve eve dönüşle ilgili. Naratolojiye, anlatı bilmine bakıldığında; Odisseus’dan bugüne, genelde kahramanın bir yolculuğu vardır. Tek bir kalıpla ifade edilen bir süreç. Genelde kahraman evden ayrılır, bir maceraya atılır. Bir görevi başarır veya başaramaz, arkasından eve döner. Başarıp eve gelirse büyür, dramatik olur. Başaramayıp eve dönerse, o da trajik olur. Bir şekilde hikaye tamamlanır. Genel dramatik çatının kendisidir bu. Ben de evine dönemeyen adam diyerek, başladığı noktaya ulaşamayan figürden bahsediyorum. Aslında öykülerimde sadece adamlar yok. Kadın karakterlerim de var. Her şekilde evine dönemeyen, arada kalan, tanıdık olan yerle yabancı olan yer arasına sıkışan insanların hikayeleri. Ev, metafor olarak önemli, bizim için güvenli alan. Hem hikayenin başında terk etmek istediğimiz alan, hem de ulaşmak istediğimiz alan. Dolayısıyla bu temanın dolu olduğunu düşündüm. Öte taraftan farklı farklı alanlarda da farklı sembollere dönüşebileceğini öngördüm. Bu dosyaya dahil olanların hepsinin ev kavramı ile ilişkileri var. Aslında ilk başta kitabın adı farklı olacaktı ancak depremi yaşadıktan sonra, evine dönemeyen birçok insan olduğunu düşünerek bu isme karar verdim. Onunla bağ kuran, depremin duyarlılığını da taşıyan bir kitap olsun istedim.”

İnsan kitabı okurken zaman zaman ev neresidir gibi bir sorunun içinde de buluyor kendini. Gittiğimiz yer midir ev, yoksa kaldığımız yer midir?.. Dokuz öykü arasında en beğendiğim öykü Rüya Hanım’ın Günlüğü’ydü. Çünkü insanın  kaçıp kaçıp başladığı yere dönmesini anlatıyordu.

“Bu öykü benim için çok eskilere dayanır. 2010 yılında temellerini atmıştım. Ara ara yazıp bıraktığım bir hikaye. Sonunda bu şekle girmesinin uygun olacağını düşündüm. İstesem novellaya da dönüşebilirdi, hatta detaylanıp roman bile olabilirdi. Fakat biliyorum ki romanı yazabilmenin gerekliliği bende yok. Daha kısa ve özüm... Öykünün çıkış noktası ise akademik alanım olan sinemadan kaynaklanıyor. Bir üniversite öğrencisiyken Yeşilçam dönemini, onun nasıl yıkıldığını merak ederdim. Nasıl soyut, seyirciye uzak filmlere dönüştü bu sinema diye düşünürdüm. Aradaki insan hikayelerine ihtiyaç vardı. Erotik film furyası da bu açıdan çok yıkıcı bir dönemdi. Soru işaretleri barındırıyordu. Ardından 80’lerde yükselen Türk sinemasının temeline koyduğu kadın ve ‘kadın - sanat’ bağlantısı ilham verici oldu. Merkezinde bir kadın olan, hem kendini anlattığı hem de kendini anlatırken gözlemlemekte olduğu o adamı, anti-kahramanı ‘metne döktüğü’ bir hikâye filizlendi bende. İç içe giren, üst kurmacaya dönen bir hale büründü ve bir şekilde bu son halini aldı.”

“Şiirsel öyküler deniyorum”

Emrah Öztürk klasik bağlamda yazdığı öyküler yanında daha deneysel belki de şiirsel öyküleriyle de okura bambaşka pencereler açıyor. Öyle sanıyorum ki onun öykülerini en çok da bu nedenle seviyorum. Her seferinde beni şaşırtmayı başarıyor.

“Klasik dönem artık geride kaldı, çok farklı öykü yazma biçimlerimiz var. Hem Türk edebiyatında, hem de dünya edebiyatında böyle. Deneysel öykülere de yöneliyorum. Başta dedim şiiri bıraktım ama şiirle öykü arasındaki ara türü, şiirsel öyküleri denediğimi, sevdiğimi söyleyebilirim. Sevgiliye Mektuplar,       mesela, fragmanlı, nesir formunda yazılmış bir şiir gibidir. Kasıtlı olarak yaptığım bir şey bu.”

Sait Faik Hikâye Armağanı’ı ödülünde kısa listeye kalmak çok değerli”

Darüşşafaka Cemiyeti ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları iş birliğiyle düzenlenen 70. Sait Faik Hikâye Armağanı’na başvuran 117 öykü kitabı arasından seçilen 10 kitaplık kısa listede Emrah Öztürk’ün Evine Dönemeyen Adam adlı kitabı da yer alıyor. Listede ayrıca ünlü yönetmen Çağan Irmak da ilk öykü kitabıyla bulunmaka.

“Sait Faik öykü türündeki en önemli simgelerden birisi. Onun adına düzenlenen yarışmada kısa listeye kalmam çok değerli. Mutluyum, en önemli, en prestijli ödüllerden birisi. Bir kariyer ödülü. Bir kez veriliyor, bir daha aday olamıyorsunuz. Jüride de çok değerli, entellektüel isimler var. Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Nursel Duruel... Onların kitabımı okuması da çok güzel.”

“Yazmanın belli teknikleri, egzersizleri var”

 

Zaman zaman yaratıcı yazarlık kursları da düzenleyen Emrah Öztürk’e göre yazmanın da bir matematiği var.

“Her sanat eseri gibi edebiyat da forum ve özden oluşur. Verilen tüm kurslar size formu öğretir. Forum da bir matematiktir, planlaması vardır. En basit şekli ile Orhan Pamuk romanlarında bunu görürüz. Pamuk’un kalemi buna çok dikkat eder. Her zaman ne yapacağını, nasıl yapılacağını planlar. Bu da herkese öğretilebilen bir şeydir. Belli başlı teknikleri var. Egzersizleri vardır. Yöntemleri ve formülü vardır. Ama şiirsel gücü, ilham dediğimiz esere duygu veren o özü kimseye öğretemeyiz. Bunu ancak kendiniz öğrenir, hissedersiniz. Formu aldıkça yazan insan öze yönelir. Biçimleri gördükçe, nasıl yazacağını yorumlar. Hem kişinin yaratıcılığını artırır, hem teknikler öğrenmesini ve hem de üretme sevgisini verir. EMAA sanat derneğinde yaratıcı yazarlıkla ilgili bir kursumuz oldu geçen yıl. Yakında yeniden düzenleyeceğiz.”



FOTOĞRAFLAR: BURÇİN AYBARS

Röportaj Haberleri