EN BÜYÜK HAPİSHANE

Zihin bir hapishanedir; dolambaçlı, uçsuz bucaksız bir hapishane.

Meris Lena Sinep Kuneşka

                                                                                                 

Aldığınız soluktan kalp ritminize kadar her şeyinizin izlenip dinlendiği 1984’de dokunamayacakları tek bir yer olduğunu söyler Winston. Özgürlüğünü, hayallerini, yaptıklarını veya yapacaklarını alabilenler. Onu kocaman bir çarkın değersiz vidası haline de getirebilirler. Geçmişini bile çalabilirler. Fakat tek bir şeyi yapamazlar: onu hapsettikleri zihninin özgürlüğünden koparamazlar.

Zihin bir hapishanedir; dolambaçlı, uçsuz bucaksız bir hapishane. Sınırları dış dünya olan bir hapishanedir. Herkes bu hapishaneden kurtulmanın peşindedir. Anlatmanın, anlaşılmanın, tamamen dürüst olmanın fakat insan tamamen dürüst olabilir mi? İnsan tamamen kalbini açabilir mi? Kendini hapsolduğu zihinden kurtarabilir mi?

Bir noktada bunların hepsi nihai amacımızdır.  Hayatımız boyunca bunun ipliğini işler, bunun için Tanrı’ya yakarırız. Çünkü bütün insanlarda ortak bir amaç vardır: iz bırakmak. Fikirlerimizi, duygularımızı, benliğimizi başkalarında yaşatmak isteriz. Hiç kimse unutulmak istemez. Hiç kimse yok olup gitmek istemez. İşte tam da bu noktada İnsanlığın en hüzünlü gerçeği geriye kalır. Hapishane dediğimiz şeyin aslında en büyük özgürlüğümüz olması. Çünkü zihnimizin kendini kanıtlamaya veya inandırmaya ihtiyacı yoktur. Yoktur zihnin yargıçları, ahlak bekçileri. Yoktur zihnin gidemeyeceği noktası. .. Sınırların özgür kıldığı tek yerdir zihin.

Kimileri buna inanmaz. İnsanın anlatabileceğini, tamamen dürüst olabileceğini düşünür. Zihnin bir hapishane olmadığını ve sadece bizim anlatmaktan aciz olduğumuzu. Fakat bu mantıklı mıdır?

Dereler tersten akmadığı ve güneş batıdan doğmadığı sürece anlaşılmamak en büyük alın yazısıdır.

Çünkü anlaşılmak için tıpatıp aynı birini bulmak gerekir, aynı hayata, aynı deneyimlere sahip birini. Bu nedenle çevremizde bize benzeyen insanlar toplarız.  Bir nebze de olsa anlaşıldığımızı hissetmek için.  Fakat anlaşılmaya en yakın olduğumuz anda bile aldığımız geri dönüşler başka zihnin fikirleriyle ve hayatıyla yıkanmış bizden başka, bambaşka bir şey haline gelmiştir. İşte hapishane budur, anlaşılmamak.

İstediğimizi düşünebilir veya hissedebiliriz. Zihnimizin ucu bucağı yoktur. İstersek dünyaya hükmeder, istersek kendimizi zincirlere hapsederiz. Yargılarda, ahlakta, iyilikten, kötülükten uzağızdır. Zihnimizde yargıcımız yoktur. Bizi izleyen  yoktur. Sınırlarını hayatın çizdiği zihnimiz en büyük özgürlük sahamızdır.

Bu noktada hapishane diye bir şey yoktur. Sadece sınırları ve o sınırlarla var olan büyük kurtuluşumuz vardır: özgürlüğümüz.

*Bu yazı, bu yıl yapılan Kıbrıs Felsefe Olimpiyatları’nda birinci gelmiştir.

Dergiler Haberleri