Yarı(m) yurdumuz çok zamandır “protokoller” ile yönetiliyor.
İyi işler “protokoller”in başarısı, “çürükler” ise kendi ayıbımız oluyor(!)
Göletlerin, yolların, limanların, barajların “sahibi” gururla gülümserken, çökenler ve batanlar ise Kıbrıs’ın hanesine yazılıyor (!)
Böylece zekamızı sorguladığımız, irademizi yitirdiğimiz, kendimize güvenimizi dibe gömdüğümüz ömrümüzde tek noktaya kilitleniyoruz:
“Protokole uyduk mu, uymadık mı?
Para geldi mi, gelmek üzere mi, gelecek mi?
Birileri bizi beğendi mi beğenmedi mi”
“Üst akla” tapmaktan, kendi aklımızı yitiriyoruz.
* * *
Uzaktan kurgulanmış yatırımların ve projelerin yarattığı memleket manzaralarına, bir de “kendi kendini yönetme inancını yitirmiş” kitleler eklenince, çamurdan çıkmıyoruz.
* * *
Girne’ye “çevre yolu” birkaç kez kurdelesi kesilmiş bir projeydi ama dağdan denize akamayan derelere aldıran yoktu.
Olsun!
Nehirlerimiz düşünülmemiş ama çok daha fazla camilerimiz olmuştu.
Üstelik kendi “külliyemiz”de yetişecek din insanlarımız, memleketin sağlık ve afiyeti için çok daha fazla dua edecek, ölülerimize artık dört minareli camilerde selalar okunacaktı.
Üniversiteler adası olmuştuk ama tek bir yapısal sorunumuza bilimsel projeler üretemiyor, “kontrolsüz nüfus”a karşı “huzur operasyonları” ile huzur arıyorduk.
El pençe divan hallerinde, evimizin yabancıları gibi büyüyorduk.
* * *
Haklısınız “yönetim becerimiz” içler acısı bir haldedir.
Ama bunun önemli sebeplerinden biri de her daim kafamıza çakılan “bizsiz bir hiçsiniz” emridir!
Kendi kendini yönettiğine inancını yitirmiş, denizin ötesinden gelecek parayı üleşmeye kilitlenmiş, kaldırım yapmak için dahi “birilerinin onayını ihtiyaç hissetmiş” bir toplum, hele de “ayıplı” bir coğrafyada, hele de “avanta” toprağa kök salmışsa işi çok daha zordur.
* * *
“Bak bakalım protokolde ne yazıyor” cılızlığından kurtulmak ve eşit, etkin, saygın işbirlikleri geliştirmek, kendi yönetim otoritemiz ve irademizi büyütmek kaçınılmazdır.
Bunun için bedel ödemek gerekir.
Bu toplum kendini yönetenlerin, kendi seçtikleri olduğuna inanmadığı sürece yönetilemeyecektir.
Bunu hissetmediği sürece hiçbir “otorite”ye saygı göstermeyecek, “kural, plan, ölçüt” bilmeyecektir.
Yoksa...
“En iyisini Tanrı bilir”den farklı olmayacak, değiştirme şansımız.