En Sonunda Kültür & Sanat da Girnede

Girne... 10 yaşımdan beri yaşamımı sürdürdüğüm, çocukluğumun yarısı, gençliğimin tamamını verdiğim şehir. Limasol’dan göç edip de yerleştiğimiz bu yerde kültürle-sanatla uğraşan birçok büyüğümüz, arkadaşlarımız yaşam sürmüş, bu alanda yeni kuşak gen

 

 

Girne... 10 yaşımdan beri yaşamımı sürdürdüğüm, çocukluğumun yarısı, gençliğimin tamamını verdiğim şehir. Limasol’dan göç edip de yerleştiğimiz bu yerde kültürle-sanatla uğraşan birçok büyüğümüz, arkadaşlarımız yaşam sürmüş, bu alanda yeni kuşak gençlerle de daha bir “kültür-sanat potansiyeli” taşıdığı bir gerçek. Yıllarca bu potansiyelin neden gerektiği gibi kullanılamadığını hep düşünmüşümdür. Özellikle son yıllarda belediyelerin üstlendikleri yeni toplumsal sorumluluk içerisindeki “kültürel etkinlikler” vizyonunun, gün geçtikçe bu yöremizde daha bir ihtiyaç olduğunu her zaman gözlemlemiş ve ne yalan söyleyim; diğer belediyelere imrenmişimdir. Bir dönem sanırım Sn.Sümer Aygın’ın ilk belediye başkanlığı dönemiydi, bu yönde güzel bir adım atılmıştı. O yılarda Mete Hatay dostum Dome Hotel’in müdürüydü ve müzik açısından gerçekleştirilen böylesi bir organizasyonda ev sahipliği yapmıştı. Hatırlıyorum da o dönemde Bülent Ortaçgil de getirilmiş ve Dome’un barında güzel bir atmosferde dinleti sunmuştu bizlere. Söz konusu dönemde Sn. Sümer Aygın’ın da yönlendirmeleriyle bir kültür-sanat kurulu oluşturulmuş ve projeler üretilmeye başlanmıştı. Daha sonraları ne oldu bilmem ama bu alanda bir duraklama yaşandı. Girne Belediyesi’nin “kültürel” faaliyetlerine bir süre civar köylerde gerçekleştirilen etkinliklere “destek” vermekle yetindiğini görüyoruz. Bu noktada şunu belirtmeden geçemeyeceğim; son dönemlerdeki “festival” enflasyonunda “kültür festivalleri” ile “panayır anlayışı”nın içiçe girdiği görülmektedir. Bunu zaman içerisinde etkinlik düzenleyenler sağlam bir zemine oturtup; yiyecek ve otantik kültürün harmanlandığı “panayır” anlayışı ile, “dinleti konserlerinin, tiyatro, sergi ve edebiyat söyleşileri”nin oluşturacağı “Kültür-Sanat Festivalleri”nin ayrıştırılmasının farkındalığına varır. Çünkü gerçekten bir “Kültür-Sanat Festivali”; hele bir de “uluslararası” boyut kazandırma amacı güdülüyorsa, büyük bir organizasyon ve ekip çalışması gerektirmektedir. Bu noktada Mağusa Uluslararası Kültür Sanat Festivali’nin yıllarca nitelikli bir şekilde sürdürülebilmesinde, başkanın haricinde işin mutfağında olan “Festival Düzenleme Ekibinin” büyük rolü vardır.

İşte; yabancıların da ev sahibi olduğu, turzmin incisi olarak isimlendirlen Girne’mizin dinleyici potansiyeli, sanırım diğer beldelerimize göre en çok yoğunluğa sahip olandır. Ve bu beldeye de “nitelikli” bir Uluslararası Festival yakışırdı. En sonunda “1.Girne Kültür&Sanat Festivali” bu yıl başlatılmış oldu. Biliyorum birkaç kişinin omuzlarında böylesi büyük bir organizasyona girildi ama bir yerden başlanması gerektiğine de inanıyorum. Özellikle festival açılışındaki kareorafilerde bu ülkenin kültürel zenginliğinin, ada’dan gelip geçmiş farklı ırkların betimlendiği gösteri, tek kelimeyle “mükemmel düşünülmüş” bir olaydır. Ben bu tip organizasyonlarda bardağın dolu tarafına bakmayı yeğliyorum. Yani “kronik muhaliflik” yerine, kendimce nacizane fikirlerimi, önerilerimi paylaşırken, yapılan etkinlikteki güzellikleri de öne çıkarmak gibi bir huyum var. Bundan dolayıdır ki, “açılış” konusundaki fikrimi hemen belirtmek istedim.

   Festivale konuk edilen gerek ülkemiz grupları gerekse yurtdışından getirtilenler konusunda da tebrik ediyorum. Bir “Bulutsuzluk Özlemi” ya da “Nil Karaibrahimgil”, veya bizim gençlik dönemimizde “Hotel California” ile kalbimizde taht kurmuş olan The Animals’ın, UB-40’nin Girne’de ses vermesi çok güzel oldu. Ve elbette çok değerli ülkemiz müzisyenlerimizin de dinleyiciyle buluşturulması, bu konudaki sıkıntılarımız açısından bir nefes borusu rolünü üstlenmiştir. Ve tiyatro... elbette sadece Girne sakinlerine değil, ülke kültürüne de önemli katkı sağlayan sanatın bu yönüne de yer verilmesi iyi bir seçimdi.

Önümüzdeki yıl için önerilerim şunlardır. Öncelikle; festivalin bu kadar güne yayılmasına gerek yok kanımca. Böylesi uzun bir döneme yayılan festivallerde nitelikte düşme riski her zaman mevcuttur. Bunun gerek finans gerekse, organizasyonu gerçekleştirenler açısından olabilirliği vardır. Bundan dolayı bundan sonraki festivali 1 haftaya yaymak ve her gecesinde “vurucu-etkin” müzik gruplarının, tiyatronun sahnelenmesinin, hem maddi hem de nitelik açısından daha verimli olabileceğini düşünüyorum. Yani “herşey olsun bu festivalede” mantığından uzak, “az ve öz” mantığının hakim olacağı bir festivale yönelinebilir. Gündüz etkinlikleri içerisine, ülkemiz ve Türkiye’den yazım-sanat dallarından kişiler davet edilerek söyleşiler, imza günleri gerçekleştirilebilir. Yani kısacası; “panayır” mantığından uzak, gerçek anlamda bir “kültür-sanat” etkinliğiyle sadece Girne halkı değil, kuzey’de, güney’de yaşayan tüm sanatseverler yararlandırılabilir. 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri