İngiliz Okulu 7nci sınıf öğrencilerine “kayıplar”la ilgili çalışmalarımızı anlattık…
Kıbrıs’ın güneyinde İngiliz Okulu’nda dün, 7nci sınıf öğrencilerine YENİDÜZEN ve POLITIS gazetelerinde yıllardır yürütmekte olduğumuz “kayıplar”la ilgili çalışmalarımızı anlattık, iki toplumlu kayıp yakınları ve savaş mağdurlarının ortak örgütü BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ liderleri Hüseyin Akansoy ve Hristos Eftimiu da yaşadıklarını aktardılar, öğrencilere barış mesajları verdiler…
AMAÇ YURDUMUZUN YARALARINI İYİLEŞTİRMEK…
Aslen Muratağalı olan ve Muratağa-Sandallar’daki EOKA-B’cilerin bu köylerde bulunan ağırlıkla Kıbrıslıtürk kadın ve çocuklara yönelik katliamda en yakın aile bireylerini ve geniş ailesini tümüyle yitiren Hüseyin Akansoy, öğrencilere hitaben yaptığı konuşmada “En yüksek bilgi türü empatidir… Empati demek, egolarımızı bastırıp öteki insanların dünyalarını da görmemizi gerektirir” diye konuştu ve iki toplumlu kayıp yakınları ve savaş mağdurları örgütü BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ’de benzer acılar yaşamış olan Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler’in yurdumuzun yaralarını iyileştirmek için birlikte çalıştığına dikkati çekti.
İNSANLAR KOŞULLARIN KURBANI OLDULAR…
Birlikte Başarabiliriz örgütü liderlerinden Hristos Eftimiu da yaptığı konuşmada, kardeşlerinin İngiliz Okulu mezunu olduğunu, kardeşlerinden birisinin 1973’te mezun olduktan sonra 1974’te savaş çıkınca “seferi” olarak askere çağrıldığını ve savaş esnasında “kayıp” edildiğini belirtti. Kendi öyküsünün benzerleri yüzlerce öykü bulunduğuna dikkati çeken Eftimiu da, 1974’te pek çok komutanın savaşta kendi askerlerini bırakıp kaçtığını, bunun sonucunda çok büyük bir kaos ortamında askerlerin kendi başlarına geri çekilmeye çalıştığını ve pek çok askerin bu şekilde öldürülüp “kayıp” edildiğini, onların bu koşulların kurbanı olduğunu anlattı. Eftimiu, faşist ideolojiler nedeniyle gerçeklerin toplumlardan gizlendiğini, 1974’te ve öncesinde 1963’te neler yaşandığının toplumlara izah edilmediğini, günümüzde yaşanmakta olan pek çok sorunun kaynağının da gerçeklerin toplumlardan gizlenmesi olduğunu belirtti.
NEFRETİ DEĞİL İŞBİRLİĞİNİ SEÇTİLER…
Eftimiu, “Birlikte Başarabiliriz” örgütünün her iki toplumdan çok korkunç travmalar yaşamış, çok büyük acılar çekmiş, sevdiklerini kaybetmiş insanlar tarafından oluşturulmuş olan bir örgütlenme olduğunu, bu örgütte çalışan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın kuşku ve nefret değil, birbirinin acısını anlama ve işbirliği içerisinde birlikte çalışma yolunu seçtiğini kaydetti. Eftimiu, böylesi bir örgütlenmenin çok büyük önem taşıdığını çünkü barış yolunu seçen bu insanların, en çok acı çekmiş olanlardan oluştuğunu ifade etti.
EN KORKUNCU FAŞİST İDEOLOJİ…
Hüseyin Akansoy, konuşmasında özetle şöyle dedi:
*** Yurdumuzun en iyi okullarından birisi olan İngiliz Okulu’nda siz öğrencilerle birlikte olmak üzere buraya davet edilmiş olmaktan çok büyük onur duydum…
*** Ben Muratağa’da (Maratha) dünyaya geldim ve 1974 Haziranı’nda, liseden mezun olarak üniversite giriş imtihanlarına girmiştim, büyük bir heyecanla üniversite giriş imtihanlarının sonucunu bekliyordum… En büyük amaçlarımdan birisi de Muratağa’da aileme ait çiftliği geliştirmek üzere Veterinerlik Cerrahisi bölümünü kazanmış olmaktan büyük heyecan duymuştum.
“AİLEMDEN HERKES ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ…”
*** Fakat 96 günlük esirlik hayatı ardından esir kampından geriye döndüğümde hayatımdaki en büyük hayal kırıklığına uğrayacaktım çünkü ailemden hiç kimse hayatta bırakılmamıştı, köyde bir hayat kurma ihtimalim de tümüyle sona erdirilmişti… Artık bu mümkün değildi…
*** Şu anda dinlemekte olduğunuz bu hikaye, benim ve benim gibi benzer bir kaderi paylaşanların üstündeki tüm ağır yüküyle devam ediyor. Sizlere şunu söylemeliyim ki, bu yalnızca bana özgü bir hikaye değildir. Herhangi bir etnik farklılık olmaksızın bu adanın her tarafında benzer hikayeler yaşanmıştır… Çünkü bir ideoloji olarak faşizm ve fanatizm, milliyetler arasında herhangi bir ayırım yapmıyor ve öbür yandan da radikal milliyetçilik ve takipçileri de ırkçı bir nefretle dolu oluyorlar ve bu da geçmişte yaşamış olduğumuz en korkunç şeydi – yabancılara yurdumuzu bölmeleri için de bir gerekçe sunuyordu bu…
KIBRIS TEK BİR ÜLKE OLARAK YENİDEN BİRLEŞTİRİLMELİ…
*** Kıbrıs’ın tek bir ülke olarak yeniden birleştirilmesi, hangi toplumdan gelirlerse gelsinler bu adada yaşayanların çıkarlarına hizmet edecek özgün bir ülke yaratılması, 1974’ten bu yana hayatım boyunca düşlediğim ve uğraş verdiğim bir amaç olmuştur. Uğrunda mücadele edip düşünü kurduğum böylesi bir ülke, etnik bölünmeden ve nefretten çok uzak bir yerdir…Bu amaç için sürekli olarak çabalarımızı birleştirerek mücadele etmemiz gerektiğine inanmaktayım.
“BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ ÖRGÜTÜNÜ KURDUK…”
*** İşte bu nedenle 2006 yılında savaşın ve çatışmaların kurbanları olan biz bazı Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum arkadaşlar, “İki Toplumlu Kayıp Yakınları, Katliam Kurbanları ve 1963-1974 olaylarının diğer kurbanları insiyatifi”ni oluşturduk, adını kısaca BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ diye koyduk. Bu noktada birlikte çalışmayı başaran, birbirini dışlamadan kucaklayan ve insanlık onurunu her şeyin üstünde tutan örgütlenmelere ne kadar büyük önem verdiğimize işaret etmek istiyorum. En yüksek bilgi türü emptatidir… Çünkü empati, egolarımızı bastırıp, öteki insanların dünyalarını da görmemizi gerektirir…
*** Sözlerimi bitirirken, sizlere parlak ve başarılı bir eğitim yaşamı diliyorum ve birleşik Kıbrısımızda mutlu bir gelecek diliyorum…
YENİDÜZEN VE POLİTİS OKURLARININ BAŞARISI…
Biz de öğrencilere YENİDÜZEN ve POLİTİS gazetelerinde “kayıplar”la ilgili yazılarımızı, bu gazetelerden okurlarımızın “kayıplar”ın bulunmasında oynadıkları çok büyük rolü, “kayıp” yakınlarının öykülerini aktardık, fotoğraflarla Dohni, Aşşa-Afanya, Palekitre, Galatya, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamlarından örnekler verdik, “kayıp” yakınlarının ne tür zorluklar ve travmalar yaşadıklarına dikkati çektik.
İngiliz Okulu’nda 7nci sınıf öğrencileriyle buluşmamızı sağlayan İngiliz Okulu öğretmenlerinden Bayan Areti Hacıyeorgiu’ya çok teşekkür ederiz.
İKİ BARIŞSEVER KIBRISLI’NIN ARDINDAN BİRKAÇ SÖZ…
Sezar ve Nuritsa Mavratsas…
Ulus Irkad
Sezar Mavratsas’ı 1990’lı yılların başlarında Güney Kıbrıs’ta, Lefkoşa’da, Bayan Vasiliu’nun önderlik ettiği, uluslararası ve iki toplumlu bir folklor festivalinde tanıyacaktım. Sezar, Bayan Nuritsa’nın oğluydu. Sözü geçen festival Kıbrıs’ın çok kültürlü yapısında, mevcut kültürel çeşitliliği temsil eden toplumların folklorlarını sergilemek için düzenlenmişti. Birleşmiş Milletler de festivale katkı koyuyordu. Hem uluslararası hem de iki toplumluydu. Festivale Kıbrıslırum, Maronit ve Kıbrıslıtürk folklor grupları davet edilmişti. O dönemlerde ben, devamlı Güney Kıbrıs’a geçtiğim için tesadüfen böyle bir grup bulma teklifi bana yapılmış, ben de bu daveti Mağusa Çocuk Kulübü’ne iletmiştim. Çocuk Kulübü o günlerde de birçok folklor alanında faaliyetleri olan bir kulübtü. Onu açıkça belirteyim; Mağusa Çocuk Kulübü bana birçok alanlarda yardımcı oldu ve birçok zamanlarda da etkinliklere katkıda bulundu. O festival öncesinde Kıbrıs Sanat Derneği’nin o zamanki Başkanı Sayın Niyazi Hürbaş’la ön görüşmeleri ve ön hazırlıkları yapmak için Güney’e geçtiğimizi hatırlıyorum. Niyazi Hürbaş da bu gibi etkinliklere büyük özveriyle katılan bir arkadaşımızdı. Bunu da unutamam. Daha sonraları 1994 sonrası gene Ledra Palace’ta başlayacak etkinliklerde de Çocuk Kulübü yardıma yetişecekti. Örneğin “Mektup Yazma” Projesine katkıda bulunacak olan da Çocuk Kulübü olacaktı.
Lefkoşa’nın Eylence Bölgesi’nde düzenlenen Festival geceleyin yapılacaktı, hatırladığım kadarıyla onlarca çocuk ve veliyle birlikte gece karanlığında, iki otobüsle Eylence’ye gitmiştik. Ben, seyirciler arasında Ümit Kenan İnatçı’yı da görmüş, onun yanına gitmiştim. Ümit bana “Gel seni bir arkadaşımla tanıştırayım” dedi. Çok genç yaşta öğretim görevlisi olan bir Kıbrıslırum aydınla karşılaşmıştım. “Son zamanlarda basında isminden çok söz edilen Sezar Mavratsas bu” dedi, Ümit. Gerçekten son zamanlarda Güney’de, Daha sonra Kuzey’de de “Elen Milliyetçiliği” olarak basılan kitabın yazarı Sezar Mavratsas karşımda durmaktaydı. Sezar aynen Kostis Ahniodis gibi, belliydi ki Güney’deki miliyetçilerin, bu kitabı basmakla nasırına bayağı basmıştı. Kitap başlı başına Elen Milliyetçiliğinin de Kıbrıs tarihinde yanlışlar yaptığını savunmakta, Elen Milliyetçiliğinin özünde ırkçı olduğunu, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni mahveden milliyetçiliğin de bu olduğunu yazmaktaydı. Sezar bu kitabında Kıbrıslılığı, Demokratik bir milliyetçilik olarak niteleyip, aslında bu milliyetçiliğin de evrensel ve çağdaş dünyayla Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumları biraraya getirebileceğini savunmaktaydı. Ama buna rağmen Sezar bayağı tepki almıştı. Sezar’ın yanında da Türkçesi bayağı güzel hanımefendi, orta yaşlarda bir hanım oturmaktaydı. Adı Nuritsa’ydı, Nuritsa aynı zamanda Sezar’ın da annesiydi. O güzel Türkçesiyle bana konuşmaya başladı:
“Sezar bu kitabından dolayı bayağı tehdit ve tepki alıyor. Çok dikkatli olması gerekir. Ben Nuristsa Mavratsasım. Mağusa Hastahanesi’nde başhemşire olarak çalıştım. O zamanlar hastahanede başdoktorumuz Ali Atun vardı ve Ali Atun bize abilik yaptı. Tüm hastahane ona saygı duyardık. O bizim her zaman için vazgeçilmez abimizdir. Onu çok seviyoruz” demiş ve bana o gece Sezar üzerindeki tehditleri sıralamıştı.
Belli ki bir anne olarak Sezar’ın durumuna oldukça üzülmekteydi. Nuritsa, daha sonraları Nikos Anastasiou kardeşimle birlikte Pile’de festivalleri düzenlerken, devamlı olarak Ali Atun Bey’le muhakkak buluşmak istediğini de mesaj olarak bana göndermişti.
Barikatların yeni açıldığı dönemlerde herhalde 2003 veya 2004 yılları olmalı, Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk aydınların ortak bir yuvarlak masa toplantıları olmuş ve oraya davet almıştım. Hatırladığıma göre bizden konuşmacılar arasında Ahmet Sözen, Güney’den de Sezar arkadaş vardı. Sezar’ın o günkü toplantıda Güney Kıbrıs’taki bozulmaları ve de kapitalist bencillikleri eleştiren bir konuşması olmuştu. Hatta bir Kıbrıslırum akademisyen, Sezar’ın bu konuda çok acımasız olduğunu, AB üyeliğinin sözünü ettiği bozuklukları çözeceğini de söylemişti. Sezar’ı o günkü toplantıdan sonra belki de birkaç defa da PRIO’nun toplantılarında gördüm. Başka da buluşamadık sanırım.
2017 yılında Sezar’ın öldüğünü haber aldım. Oldukça genç ölmüştü Sezar. AB tarafından, öğretmenler olarak Brüksel’e aynı yılda aldığım bir davette, aynı Mavratsas soyadını alan Karpazlı bir Kıbrıslırum meslektaş bana Sezar Mavratsas’ın da yeğeni olduğunu söylemişti. Bu konuşmamızda Sezar’ın annesinin de oğlunun acısına dayanamayarak arkasından öldüğünü söyleyince, bayağı üzülmüştüm.
Mağusa başhemşirelerinden Nuritsa Mavratsas ve oğlu sevgili Sezar’ı, bu iki güzel insanı, anne ve oğulu birbiri ardı sıra kaybetmek beni de çok üzmüştü.
Hayat böyle işte. Tesadüfler, beklemediğiniz olaylar ve ayrılmalar hayatta maalesef istemesek de olagelmekte. Sezar’ı da, Nuritsa hanımı da tanımak, onların bilgi ve anılarından faydalanmak benim için büyük bir kazanımdı. Her ikisi de aydınlıklarda kalsınlar diyorum…