Bölgesel enerji politikalarında bir aktöre dönüşmemiz ve enerji piyasamızı güçlendirmemiz hükümetin kısa vadede atacağı kritik adımlara bağlıdır.
Bütün dünya enerji verimliliğinin sağlanması yoluyla enerji tasarrufuna, yenilenebilir enerji kullanımının artırılmasına ve düşük karbon içeriğine sahip yakıtların kullanılmasına odaklanmış durumdadır. Bölgemizde AB 2020 vizyonu ile yenilenebilir enerji kullanımını %20’ye çıkarmayı, enerji tüketimini %20 azaltmayı hedeflemektedir. Avrupa Komisyonu “Enerji Yol Haritası 2050” ile dekarbonizasyonun yanı sıra enerji arz güvenliğini ve rekabeti güçlendirmeyi öngörmektedir. Yanı başımızdaki Türkiye nüfusu fazla ve gittikçe daha çok enerji tüketen bir ülke olarak 2015’e kadar 13 bin MW’lık rüzgâr enerjisini devreye sokma telaşındadır.
Büyüme hızına göre hesaplandığında Türkiye’nin yılda 4 bin MW’lık üretim için yeni yatırım ihtiyacı söz konusudur. Bu yatırımların mümkün olduğunca yerli ve yenilenebilir kaynaklarla yapılması öngörülürken, nükleer enerji de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Petrol ve doğal gaz boru hatlarına ilişkin güvenilir bir transit ülke olabilmek için Türkiye ciddi kaynaklar ayırmaktadır. Diğer taraftan Güney kendi ihtiyaçları kadar bölgesel ihtiyaçlara da odaklanmış durumdadır. Doğu Akdeniz’in enerji dağıtım merkezine dönüşme, bu yolla bölgedeki istikrara ve ekonomik büyümeye katkı yapma hedefi vardır. Uzun yıllar Kıbrıs’ın coğrafi konumunu dezavantaj olarak algılayan Kıbrıslı Rumlar artık bu coğrafyada bulunmanın bir avantaj olduğunu görmeye başlamışlardır.
CTP, dünyada ve bölgemizde olup bitenleri yakından takip eden bir parti olarak seçim öncesinde ülkemizde istikrarlı ve cazip bir yaşam alanı oluşturmak adına enerji tasarrufuna yönelik yasal düzenlemeleri hayata geçireceğini, yatırımların karbon emisyonunu düşürecek şekilde yönlendirileceğini, çevre kirliliğinin asgariye çekileceğini ve yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvik edileceğini taahhüt etmişti. Adamızın etrafında bulunan gaz ve petrol kaynaklarının adanın bütününe ve halkımıza azami fayda sağlaması için gereken tüm çalışmaların yapılacağı, elektrik enerji santrallerinde sıvı gazın kullanılması için girişimler başlatılacağı duyurulmuştu. Enerji ihtiyacımızın karşılanmasındaki sıkıntılar işaret edilmiş ve geçmiş UBP iktidarının “Enerji Üretimi Politikaları ve Stratejik Planı” oluşturmamış olması ciddi bir sorun olarak ele alınmıştı. Enerji verimliliği ile ilgili çalışmaların ve yasal düzenlemelerin organize edilemediği, alternatif kaynaklar konusunda kayda değer yatırımların yapılmadığı tespiti yapılmış, CTP’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının mevcut enerji üretim tesislerine entegre edilmesine ve bu yolla kaynakların çeşitlendirilmesine özel bir önem atfettiği vurgulanmıştı. Ayrıca, AB’nin 20 20 20 hedeflerinin aynen kabul edildiğinin de altı çizilmiş, KIB-TEK’in özerkleştirilerek elektrik enerjisi sektörü otoritesine dönüştürülmesi vaadiyle halkın karşısına çıkılmıştı. Tüm bu çalışmaların bütünlüklü bir bakış açısıyla yönetilmesinin vakti gelmiştir!
Sokak aydınlatmaları tecrübesi göstermiştir ki kamumuz enerji ile ilgili konularda günübirlik tedbirlerin ötesinde hiçbir öngörüye sahip değildir. Seçim öncesinde halka sunulan vaatler ışığında gerekli teknik çalışmaların yapılması ve kısa, orta ve uzun vadede atılacak adımların somutlaştırılması için Enerji Dairesi kurulmalı ve kamunun kapasitesi artırılmalıdır. Bir petrol yasamızın dahi olmadığı koşullarda yetki alanımızdaki tek oyuncunun Türkiye olduğunu görmeli, bölgesel dengeler açısından iyiden denklemin dışına hapsolmamamız için Enerji Dairesi’nin üreteceği vizyon ve stratejilerin önemini kavrayabilmeliyiz.
Bu dönemde vizyona bağlı politikaların uygulanmasına kim karşı olabilir? Seçim dönemindeki vaatlerimize rağmen kamuya açık alanlarda gözdağı verme, kışkırtma ve benzeri yaklaşımların devreye sokulduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. Diğer taraftan enerji arz güvenliği ciddi tehdit altındadır. Konu hükümetin düşmesine hatta ülkenin batmasına sebep olabilecek bir konudur ve ciddiyetle değerlendirilmesi gerekmektedir. KIB-TEK çalışanlarıyla birlikte tüm halkımızın çıkarı CTP’nin bu konuda dizginlenmesinden değil yüreklendirilmesinden geçmektedir.